- Avrasya 2009 – 42.59 km
- Runtalya 2010 – 42.48 km
- Avrasya 2010 – 42.43 km
- Runtalya 2011 – 42.41 km
- Runtalya 2012 – 42.45km
Koştuğum maratonlarda kullandığım GPS cihazlarının ölçtüğü mesafeler bunlar. Hani bize maraton mesafesinin 42,195 metre olduğu söylenmişti? Biz de buna göre hazırlanmıştık. Nereden çıktı bu fazladan 250-300 metre?
Bir kilometreyi ortalama 5 dakikada geçen bir koşucu için 300 metre fazladan koşmak 1 dakika 30 saniye demek. Bu da en iyi derecesini yapmak isteyen ya da belli zaman limitlerinin altına inmek isteyenler için küçümsenmeyecek bir süre. Kucak dolusu para verdiğimiz son teknoloji ürünü GPS saatimiz yanlış ölçecek olmadığına göre en iyisi organizatörleri suçlamak.
Yoksa öyle değil mi?
Bu yılki Runtalya maratonu için ben birçok eleştiri yaptım. Daha fazlası da yapılabilir ama parkur mesafesinin doğruluğu konusu bence bu eleştiriler arasında yel almamalı. Özellikle de elimizdeki tek kanıt GPS saatlerinin fazla ölçmesi ise. Nedenini aşağıda açıklamaya çalışacağım.
İlk maratonda bitirmenin sevinciyle bu fazlalığı önemsememiştim. 2. maratonumdan sonra bu iş biraz kafamı kurcalamaya başladı ama bir süre sonra unuttum. 3. maratonumdan sonra ise iş ciddiye bindi ve derinlemesine araştırmaya karar verdim. Aradan geçen zamanda New York ve Boston maratonu dahil olmak üzere yurtdışındaki büyük maratonlarda koşanların GPS datalarının da normalden uzun gösterdiğine şahit oldum. Runtalya 2012’den sonra bu konunun yeniden koşucuların gündemine oturmasıyla bulgularımı detaylı biçimde kağıda dökmeye karar verdim.
Hem Avrasya hem de Runtalya maratonları IAAF (Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği ) normlarına göre gerçekleştiriliyor. (Runtalya resmi sitesinde bu bilgi var ve aksi yönde güçlü kanıtlar olmadığı sürece bunu doğru kabul etmeliyiz). Bu normlara göre parkur mesafesinin ölçümünde belirli standartlar uygulanmak zorunda. IAAF’nin bu stardartlar için 72 sayfalık bir el kitabı var. Aynı şekilde Amerikan Atletizm Federasyonu USATF’nin de. Bunlardan derlediğim bilgilerle bu normların neler olduğu ve resmi ölçümün nasıl yapıldığı konusuna bakalım.
Genel kanının aksine maratonlar dahil olmak üzere yol yarışlarındaki resmi ölçümler için GPS veya standart bir bisiklet/araba kilometre sayacı kullanılması yasak. Bunun için bir bisiklet üzerine monte edilen ve Jones Sayacı (ismini mucidi olan Alan Jones ve ilk üreticisi olan oğlu Clain Jones’dan alır) kullanılıyor. Bu son derece hassas mekanik sayaç bisikletin ön tekerine monte ediliyor ve tekerin dönmesi ile işlemeye başlıyor.
Bu esnada akla gelen ilk soru bu teknolojik çağda nasıl olup da bir mekanik aletin gelişmiş elektronik cihazlardan daha doğru bir ölçüm yapabiliyor olduğu. Jones Sayacı’nın bisiklet ve araba kilometre sayaçlarından hatta GPS’den en temel farkı kullanılmadan önce her seferinde çok detaylı şekilde kalibre edilmesi. Eğer bu kalibrasyon doğru şekilde yapılmazsa ölçüm resmiyet kazanmıyor.
Kalibrasyon Aşaması
Kalibrasyon yapmanın sebebi ölçümün yapılacağı andaki değişkenlerin her ortamda farklı olmasından ileri geliyor. Örneğin sıcak havalarda Jones Sayacı soğuk havaya göre daha fazla gösteriyor. Bunun sebebi bisikletin lastiklerinin içindeki havanın genleşmesi ile her bir dönüşte daha fazla mesafe katetmesi. Bu fark küçük gibi gözükse de 42km’de tekerleklerin binlerce kez döneceği düşünüldüğünde ciddi bir fark yaratabiliyor. Genel olarak lastiklerdeki hava basıncı, ortamdaki atmosfer basıncı, yakıcı güneş, bulutlu hava ve ölçülen yolun sıcaklığı gibi faktörler sonucu etkileyebiliyor. Ayrıca bisiklete binen kişinin ve bisikletin üzerindeki ekipmanın ağırlığı da belirleyici bir rol oynayabiliyor.
Bu yüzden resmi görevli, aleti her ölçümden önce kalibre ediyor ve ölçüm tamamlandıktan sonra kalibrasyonun doğruluğundan emin olmak için tekrar bir kontrol gerçekteştiriyor. Kalibrasyon için en az 300 metre uzunluğunda düz bir mesafe belirleniyor ve önce ölçüm bantıyla buranın elle kesin değerlerdeki ölçümü yapılıyor. Sonra ikisi baştan ikisi sondan olmak üzere toplamda 4 kez bisikletle bu mesafe gidiliyor ve sayacın üzerindeki sayı not ediliyor. Eğer bu dört sürüşte çıkan rakamlar birbirine limitler dahilinde yakınsa hepsi toplanıp dörde bölünerek ortalama değer elde ediliyor. Sayılar arasında bir tutarsızlık varsa dört rakam arasında tutarlılık sağlanana kadar işlem baştan yapılıyor. Böylece belirlenmiş bir mesafede sayacın ne kadar ilerlediği kesin olarak tespit ediliyor ve maraton mesafesinde ne kadar ilerlemesi gerektiği hatasız şekilde hesap edilebiliyor.
Ek olarak her 1000 metre için hata payı olarak 1 metre ekleniyor. Burada da amaç eğer herşeye rağmen hata varsa bile parkurun ilan edilen değerden kısa olmaması. Böylece daha önceki rekor sahiplerinin haksızlığa uğramasının önüne geçiliyor. Benim tüm bunlardan çıkardığım anlam şu: “Bu kadar detaylı çalışmaya rağmen parkur belki bir nebze uzun olabilir ama asla ve asla kısa olmamalı!”.
Kalibrasyon işlemi parkur ölçümü tamamlandıktan sonra aynı şekilde 4 kez daha yapılıyor ve ancak aynı değerlere ulaşılırsa ölçüm resmiyet kazanıyor.
Ölçüm nasıl gerçekleşiyor?
Kalibrasyon tamamlandıktan sonra duruma göre ölçüm görevlisi önce motorlu bir taşıtla parkuru baştan sona katediyor. Burada herhangi bir ölçüm yapılmıyor. Amaç ölçümü bisikletle gerçekleştirecek görevlinin parkurun yapısı, karakteristiği ve içindeki dönüşler konusunda bilgi sahibi olması. Bu sürüş tamamlandıktan sonra resmi görevli kalibre edilmiş bisiklete binerek parkurun ölçümünü gerçekleştiriyor.
Bu ölçümü yaparken bir koşucunun diskalifiye olmadan gidebileceği en kısa mesafe hedefleniyor ve dönüşlerde olabilecek en kısa dönüşler yapılıyor. Ölçüm tamamlandıktan sonra tekrar kalibrasyon parkuruna dönülüyor ve aynı ölçüm öncesindeki gibi toplam 4 defa bu parkur bisikletle gidiliyor ve ortalama değer bulunuyor. Eğer ölçüm öncesi ve sonrası elde edilen değerler aynıysa parkur ölçümü resmiyet kazanıyor (buradaki amaç ölçümün gerçekleştiği süre boyunca lastik basıncının veya hava şartlarının değişmesi sonucu oluşabilecek hataları tespit edebilmek).
Sonuç olarak bu yöntem şu an için bütün büyük yarışlarda uygulanan ve kabul edilen en doğru ölçüm sistemi.
GPS ve GPS’in Doğruluk Payı
Koşu saatlerindeki GPS sisteminin en ideal şartlarda bir noktayı belirlemedeki hata payı 3-5 metre olarak belirtiliyor ancak bu şartların “sadece” 95% oranında olacağı varsayılıyor. Geri kalan 5%’lik dilimde hatanın 15 metreye kadar çıktığı biliniyor. En popüler koşu saatlerinin başında gelen Garmin’in resmi sitesine bakarsanız, “Garmin® GPS alıcıları ortalama 15 metrelik hata payıyla doğrudurlar” ibaresini görebilirsiniz.
Tüm maraton boyunca GPS’in ideal şartlarda çalıştığını düşünsek bile her bir kayıt noktasındaki muhtemel 3-5 metrelik farkın hiç de azımsanacak bir şey olmadığını görebiliriz.
Ara not: GPS saatleri normalde 3-5 saniye aralıklarla nokta kaydediyor. Fakat benim de kullandığım Garmin Forerunner 305’te “Every Second Recording” şeklinde bir seçenek var. Bunu seçtiğinizde cihaz her saniye yeni nokta kaydı yapıyor fakat pil çok daha çabuk bitiyor. Yarıştan önce Runtalya maratonunu bu modu seçerek koşmayı düşündüm fakat bu modda hiç 1 saatten fazla koşmadığım için pilin bitebileceğinden korkarak deneyemedim. Bu şekilde koşsam acaba mesafe daha doğru çıkar mıydı diye merak etmiyor değilim.
Devam edersek, bu noktada bence yapılan en büyük hata GPS’in bizim koştuğumuz yolu birebir aynı olarak kaydettiğini düşünmemiz. Bu tamamen yanlış bir düşünce. GPS belli aralıklarla bulunduğumuz noktayı kaydediyor, daha sonra bütün bu kaydedilen noktaları bir çizgiyle birleştiriyor. Fakat her bir noktanın kaydı sırasında olabilecek ufak hatalar toplamda üstteki şekilde görüldüğü gibi önemli bir fark yaratabiliyor.
Bunu daha iyi anlamak için yanımızda köpeğimizle koştuğumuzu düşünebiliriz. Köpeğimiz bizimle birlikte koşuya başlayacak ama koşu sırasında yol kenarında belki birkaç saniye bir kediyi kovalayıp tekrar yanımıza dönecek, biraz sonra birkaç metre yandaki su birikintisinden su içip tekrar bize katılacak ve bu şekilde küçük ama çok sayıdaki manevra ile koşuyu bizim yanımızda tamamlayacak.
İşte GPS’in ölçtüğü mesafeyi bizim dümdüz koştuğumuz yol olarak değil, yanımızda koşan ve arada ufak zigzaglar çizen köpeğin gittiği yol olarak düşünmemiz daha doğru olur.
Genel kural olarak, tamamen aynı uzunlukta olduğundan emin olduğumuz iki farklı parkur bulunduğunu varsayarsak ve aynı GPS saati ile aynı dış faktörler altında bu iki parkuru koşarsak, daha fazla dönüş olan parkurdaki mesafe daha uzun çıkacaktır demek yanlış olmaz. Çünkü GPS düz yola nazaran özellikle keskin dönüşlerde daha çok hata yapıyor.
Tüm bunların yanısıra GPS doğruluğunun çevredeki yüksek binalardan, bulutlu havalardan ve etraftaki radyo sinyallerinden etkilendiği bilinen gerçekler. Ayrıca bazen su istasyonlarının yolun koştuğumuz tarafının aksi yönünde olduğunu ve özellikle yarışın ilk kilometrelerinde kalabalık içinde geçiş yapmak için birçok manevra yaparak düz bir çizgide gidemediğimizi de unutmayalım.
Tüm bu faktörleri hesaba katınca GPS bence yine de doğruya çok yakın sonuçlar veriyor.
Bu sorun için neler yapabiliriz?
Aslında en kolay yol olarak maratondan ultramaratona geçiş yapabilirsiniz! Ben öyle yaptım kafam rahat etti. O zaman böyle 100-200 metrelerin ve birkaç saniyenin hesabını tutmuyorsunuz çünkü kafa yormak zorunda olduğunuz çok daha başka meseleler oluyor.
İkinci (ve yukarıdakine göre daha ciddi olduğum) bir öneri ise benim son iki maratonumda yaptığım şeyi denemek olabilir. O da yarıştan önce hedeflediğiniz süre için gerekli tempoyu hesaplarken mesafeyi 42.4 km olarak ele almak. İtiraf edeyim ki maraton öncesi hesap kitap yaparken bu şekilde düşünmek tempoyu daha hızlı çıkardığı için biraz daha moral bozucu olabiliyor ama bana sorarsanız moralinizin yarıştan önce bozulması yarış esnasında bozulmasından iyidir. Yarıştan önce buna karşı hazırlık yapabilirsiniz ama yarışta bozulan moralin telafisi çok zor olabilir.
Üçüncü olarak, eğer bu konuda gerçekten hassassanız, antrenmanlarda dönüşleri içten alma ve parkurdan çıkmadan olabilecek en kestirme yoldan gitme konusunda denemeler yaparak yarış esnasında bunu yapmaya kendinizi alıştırabilirsiniz. Parkuru ölçen görevliler bisiklet üzerinde çok rahat bir tempo ile ve sadece buna odaklanarak gitme şansına sahipler. Bizler ise beslenmeden tempomuza, ağrılardan etrafımızda koşan diğer koşuculara kadar birçok problemle uğraşmak zorunda olduğumuz için özellikle yorgunluk çöktükten sonra bu konuya odaklanmak kolay olmuyor. Dolayısı ile çoğu zaman dalıp dönüşleri çok açıktan alabiliyoruz.
Sonuç olarak GPS’in 20.yüzyılın en önemli buluşlarından biri olduğu ve koşu için de son derece faydalı bir araç olduğu su götürmez bir gerçek. Ama ona bu kadar güvenip doğruluğunun metresine kadar tartışılmaz olduğunu iddia etmek bence biraz fazla ileri gitmek olur. Runtalya’yı (ve Avrasya’yı) haklı olduğumuz konularda eleştirip daha iyi olmaları için zorlayalım ama GPS üzerinden vurmayalım çünkü büyük ihtimalle haksız çıkarız.
Dip Not: Bu satırların yazarı bu yazdıklarının çoğunu Runtalya 2012 öncesinde de bilmesine rağmen maraton sonunda saatinde 42.45 km mesafesini görünce, kolunda GPS saati olan gördüğü herkese “sizde de mesafe uzun mu çıktı?” diye hafif bir kızgınlıkla sormaktan geri kalmamıştır. Bu da kayıtlara geçsin.
Ne de olsa rahat koltukta otururken sakin kafayla bunları düşünmekle saatlerce yüksek nabızda koştuktan sonra düşünmek biraz farklı oluyor.
Bunu da en iyi koşan bilir.
Aykut nefis bir yazı olmuş. Kalemine sağlık
Teşekkür ederim Cenk.
Aykut süper bir açıklayıcı yazı yazmışsın,ellerine sağlık,hepimiz için çok bilgilendirici ve merak giderici olmuş,bende devamlı kafaya bunu takıyorum,bukadarmı aciz bu insanlar tam ölçüm niye yapamıyorlar diyordum,sen çok güzel açıklamışsın sağolasın
Çok teşekkürler. Aslında senin de bildiğin gibi maalesef ölçmekten aciz olan yarışlar da var, örneğin özellikle İstanbul dışındaki yarışlarda, 5km diye ilan edilen parkurun 7.2km çıktığı gibi şeyleri koşan bazı arkadaşlardan duyuyoruz ve gps verilerini görüyoruz. Fakat IAAF normlarına uygun yarışlar üstteki sebeplerden dolayı hep aynı rakamlarda çıkıyor. Bu da kullanılan ölçme sisteminin hassaslığını doğruluyor.
Oldukça bilgilendirici bir yazı Aykut, sağolasın. Okurken aklıma gelenleri dipnot olarak eklemek isterim.
1- GPS sistemi ABD’nin kontrolünde olan bir sistem olup, +/- 15 m. şaşma özellikle korunmaktadır. ABD ayrıca GPS sisteminin yön bulma amacıyla tek başına kullanılmamasını tavsiye eder. Askeri veya terör tehdidine karşı her an sistemi kapatabileceği konusunda uyarır.
2- Garmin’in her saniye kayıt özelliği, “her saniye +/- 15m. şaşma” olarak düşünülürse çıkan sonuç daha hassas olmayabilir. Bununla birlikte denemek istersen cihaz o modda 3.5 saate kadar kayıt yapabiliyor, tecrübeyle sabittir.
3- GPS saati kusursuz konum belirleyip kayıt ediyor olsaydı bile, saatleri kolumuzda taşıdığımız unutulmamalıdır. Koşu sırasında bileklerimiz adım sayımız kadar hareket eder. Her seferinde izlediği yol omuz hizasından vücudun ortasına doğru çapraz bir yoldur. Arada terimizi siler, şapkamızı düzeltir, selam veririz. İstasyonlarda yön değiştirir, yer içeriz. Dolayısıyla yukarı doğru şaşma kaçınılmazdır. Yarış mesafeleri kısaldıkça bu şaşma da azalacaktır. Sonuçta bu şaşma konusu tüm koşucular için aynı oranda gerçekleştiğinden yarışın karakteristiği içinde ufacık bir parametre olarak görmek içimizi ferah tutacaktır (yükseklik, eğim grafiği, sıcaklık, zemin özelliği, parkur genişliği vs. ile birlikte).
Mark çok önemli noktalara değinmişsin. Özellikle 2. noktayı ben hiç o açıdan düşünmemiştim. Doğru, eğer her bir noktada belli bir hata payı varsa, ne kadar çok nokta kayıt edilirse toplam hata o kadar artabilir. Bu arada 3.5 saat maraton için çok riskli bir süre, son kilometrelerde saatin kapanması hoş olmaz 🙂 Aslında her saniye kayıt modu, nabız değişikliklerini daha hassas şekilde takip etmek isteyenler için daha faydalı olabilir.
Aykut, kafamdaki bir sürü soruyu yanıtladın, harika oldu. Kalanları da Mark yanıtladı. Ne güssel ya, siz araştırın, biz hazıra konalım 🙂
Teşekkürler Aykut!! bir dahaki maratonumda kesinlikle 42.400 hesaplayacağım mesafeyi.. Runtalya’da saatimin fazla ölçmesi km de 7sn hatalı koşmama sebep oldu :)) Ne hata dimi ama 😉
Runtalya maraton parkuru her yıl olduğu gibi bu yıl da 20.11.2011 tarihinde, yani maratondan yaklaşık dört ay önce ölçülmüştür. Ölçüm İAAF tarafından görevlendirilen ve B sınıfı ölçüm yetkisine sahip olan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Hadi Özbal ve Türkiye Atletizm Federasyonu yetkilisi C sınıfı ölçüm yetkisine sahip Sayın Necati Çeteci tarafından yapılmıştır. Ölçüm tamamen manüel ( İAAF kuralları gereği ) ve birbirinden bağımsız iki kişi tarafından yapılmış ve Fransa da bulunan İAAF merkezinde onaylanmış olan uluslar arası geçerliliğe sahiptir. Ölçüm yapıldıktan sonra parkur üzerinde hiçbir değişiklik yapılmamıştır.
Saygılarımızla,
Runtalya Ekibi