Yarış veya zorlu bir antrenman sırasında bedenimiz, harcadığımız eforun yüksekliğini ve enerji seviyemizdeki düşüşü dile getirmekte gecikmez. Baş öne eğilir, gözler ileri bakmak yerine adımları takip eder, omuzlar çöker, vücut senkronunu sağlayamaz ve adımlar bozulur. Bu temel bir sebep sonuç ilişkisi gibi gözükse de, dinamikler, bizim gibi hafta sonu savaşçıları için tersi yönde de çalışabilir. Nasıl mı?
İşe başlamadan önce vücudunuzu dinlemeyi ve size gönderdiği sinyalleri anlamayı öğrenin. Vücudunuzla iletişim halinde olun. Özellikle dayanıklılık yarışları sırasında arada bir sistem kontrolü yapmayı alışkanlık haline getirin. Yarış sırasında aşağıdaki gibi kısa bir check-up sizi faklı bir bilinç haline sokacaktır.
“- Kalflar: Normal
– Hamstringler: Normal
– Glutlar: Sağ tarafta ince bir sızı var
– Boyun: Ağrı var, omuzları rahatlatmam lazım
– …..”
Böylelikle kendinizi daha iyi tanıyacak, beklenmedik bir ağrıda “bir iki kilometre sonra kaybolacak bir sızı, geçici bir durum” diyebileceksiniz. Ve yorumlarınız çoğunlukla doğru olacak…
Bu bilinç seviyesine ulaştıktan sonra yapılacak şey performans sırasında vücudu kandırmak. Yorulduğumuzda formumuz bozulur demiştik. Peki, formumuz bozulduğunda -edindiğimiz bilinç sayesinde- bunu fark edip düzeltirsek ne olur? Bu sefer vücut formumuzu dinlemeye başlar. “Hey, dik koşabiliyorum, ileri bakabiliyorum, belki o kadar yorgun değilimdir! Biraz daha enerjim var.”
Kısaca, efor harcamakta olan vücudunuzu dinleyin ve anlayın. Ve kritik dönemeçleri, bilincinizi formunuz üzerinde kullanarak aşın. Bırakın vücudunuz sizin ona verdiğiniz formu takip etsin, tersi değil. Unutulmaması gereken şey, belirli bir yorgunluk seviyesini aştıysanız geri dönüş çok zor olabilir.
Uzun ve bilinçli koşular dileğiyle…