Bize ilham veren, bizi etkileyenler kimlerdir diye konuşuyorduk aramızda. Hepimizin aklına birileri geldi. Aslında her biri için ayrı ayrı uzun yazılar yazmak, hayatlarına ve başarılarına dair detaylara değinmek tabii ki mümkün ama istedik ki hızlıca biz giderken dönenleri tanıyalım, tanıtalım.
Marco Olmo (Aykut Çelikbaş)
“Hayatta kaybeden biriyim. Fakir doğdum, hâlâ da fakirim. Kendimden intikam almak için koşuyorum. Gençliğimde spor yapmanın ne demek olduğunu bile bilmezdim. Evimizi güneş ısıtırdı ve suyumuzu kuyudan alırdık. Koşmak için koşar, dağlara çıkıp inerdim. Bunun iyi bir hayat olduğunu düşünürdüm. Yiyecek yemeğim vardı, insanlar birbirine yardım ederdi ve hiçbir şeye ihtiyaç duymazdım. Şimdiki gibi her şeye sahip olduğumuz bir zaman değildi.”
İtalyan ultra maratoncu Marco Olmo 8 Ekim 1948 tarihinde Torino’nun 90km güneyinde bulunan Alba köyünde doğar. Tüm hayatını burada geçiren Olmo, ekonomik zorluklar sebebiyle ilkokuldan sonra öğrenimini bırakır ve çevresindeki her köylü gibi çeşitli işlerde çalışmaya başlar. Uzunca bir süre kamyon şoförlüğü yaparak hayatını kazanır. Ardından da 53 yaşında emekli olana kadar 25 yıl boyunca bölgedeki beton fabrikasında işçi olarak çalışır.
Koşmaya ancak 27 yaşındayken bir iddia üzerine başlar. Kendi deyimiyle, çevresindeki diğer insanlar koşmayı bırakırken o başlamıştır. Ancak dünya çapında tanınmasını sağlayacak başarılarını kazanması için 50’li yaşlarına kadar beklemesi gerekecektir.
70’lerde ve 80’lerde yol maratonlarında koşar ama asfaltta koşmak ona doğal gelmez. 1990’ların ortasında hep hayal ettiği çöl yarışlarına katılma şansını yakalar. Libya ve Ürdün’de düzenlenen ultra maratonları kazanır. 1996’dan itibaren hemen her sene Sahra çölünde 6 gün içinde 250km olarak koşulan Marathon Des Sables Ultra Maratonuna katılır ve bu yarışlarda iki kez üçüncü sırada yer alır. 2001’de 50 dereceye varan sıcaklıkları ile ünlü 135 millik Badwater Ultra Maratonunu 49 saatte tamamlar.
Olmo 2005’te ilk kez UTMB’ye katılır ve 3. olmayı başarır. 60 yaşına merdiven dayadığı 2006 ve 2007’de ise dünyanın en iyileri arasından sıyrılarak üst üste iki kez UTMB’yi kazanması onu tam anlamıyla bir efsane statüsüne ulaştırır. Artık koşu dünyası onu “zamanı durduran adam” olarak nitelendirmeye başlamıştır. Şu anda 64 yaşında olan Olmo, katıldığı her yarışta favorilerden biri olmaya devam ediyor.
37 yaşından beri vejeteryan olan Olmo, kuralları sevmediğini ve kendine kural koymadığını belirtiyor. Bu yüzden de bir antrenörü ve diyetisteni yok. Baton ve nabız ölçer kullanmıyor, temposunu belirlemek için içgüdülerine güveniyor. Başarısının sırrının yavaş başlayıp kendi temposunu saatlerce korumak ve önündekiyle aradaki fark 20 dakika bile olsa temposunu bozmamak olduğunu söylüyor. En büyük sıkıntısı yeterince sponsor bulamadığı için dünyada katılmak istediği yarışlara katılamaması.
Olmo hakkında yapılan Il Corridore/The Runner adlı güzel bir belgesel bulunmakta. Ayrıca gazeteci Franco Faggiani tarafından yazılan ve Olmo’nun hayatından kesitler sunan söyleşi tarzında bir de kitap bulunuyor.
Tüm imkansızlıklara rağmen bu başarıları kazanan bir insan için sıradan demek ne kadar doğru olur bilinmez ama eğer ultra maraton koşmak sıradan insanların yaptığı sıradışı bir iş ise, Marco Olmo ilk akla gelen isimlerden biri olmalı.
Yiannis Kouros (Ilgaz Kuruyazıcı)
1956 doğumlu Yunan koşucunun pek çok unvan ve lakabı var; Ultra Maraton Tanrısı, Yolların Kralı, Altın Yunanlı, Pheidippides’in Varisi, Acıların Efendisi, Durdurulamayan, Mucize Adam… Bu başlıklar kahramanımız hakkında genel bir izlenim uyandırmaya yetiyor gibi ama gelin bunların altında yatan başarılara ve rekorlara bakalım. Kouros, 100 milden tutun da 1000 mile kadar tüm yol yarışlarının yanı sıra, 12 saatten 6 güne kadar süren pist yarışlarının da erkekler kategorisindeki tüm dünya rekorlarına sahip (toplamda 154 farklı rekoru bulunuyor). Bu mesafeleri koştuğu hızları görmek de biz “ölümlü” koşucular arasında ayrı bir saygı uyandırıyor. Fikir vermesi açısından standart bir maratonu 3 saat 30 dakikada bitirme hızıyla koştuğu mesafe ve toplam süreye bakalım; yolda geçen 24 saat ve kat edilen 290km. Yani 5:00 dk/km tempo ile kesintisiz 24 saat süren bir koşu. Tüm rekor kayıtları da bu seviyede performanslarla yazılmış.
Markaların himayesi altına girmiş çoğu genç ve zamane ultra maraton koşucusuna göre bir avantajı var Kouros’un, o da internet ve pazarlama savaşları yıllarından önce ultra dünyasına adım atmış olmak. Bu sayede Kouros’u bağdaştığı markalardan ve laboratuvarlarda test edilen antrenman tekniklerinden çok sade görüntüsü ve özlü sözleri ile tanıyoruz. Malzemeler, özel besinler, ayakkabı teknolojileri, yazılımlar, bilimsel antrenmanlar arasında boğulduğumuz bu yıllarda, Kouros gibi bir “insanüstü” koşucudan çok karmaşık ve gizemli “sırlar” beklesek de kendi ağzından duyduğumuz açıklama aslında gayet basit ve net: “Başkaları yorulunca dururken ben devam ederim. Vücudumu karşıma alır ve aslında yorulmadığını anlatırım, o da beni dinler.” Ultra mesafeler koşmanın fiziksel dayanıklılıktan çok zihinsel dayanıklılık gerektirdiği daha basit ve güzel şekilde anlatılamaz herhalde?
Kouros tüm hayatını koşuya adamış gibi gözükse de müzik, edebiyat ve hatta resim alanlarında da hatırı sayılır sayıda ve nitelikte eserleri olan bir kişi. Yunan ve Bizans Müziği alanlarında birçok kaydı ve çoğu Yunanca dışındaki dillere çevrilmemiş şiirleri var. 1991 tarihli “Maratonun Tarihi: Bir Kahramanın Yolculuğu” (The Story of the Marathon: A Hero’s Journey) isimli filmde de Pheidippides’i canlandırmış. Uzun mesafe dünyasının yaşayan efsanesi sayılabilecek Kouros’un, maraton efsanesinin doğduğu Yunan topraklarından çıkması bir tesadüf mü acaba diye düşünmeden edemiyor insan.
Anton Krupicka (Mert Derman)
1990ların ortalarında Amerika’da sporla ilgilenen bir çocuğun duvarında Jerry Rice veya Michael Jordan posteri olmasını beklersiniz. Nebraska’da 400 nüfuslu minicik bir kasabada doğup doğa ile iç içe büyümüş genç Anton’un odasının tavanında Matt Carpenter posteri asılıydı. Daha 11 yaşında bir mil yarışına hazırlanmak için yıl boyu her gün antrenman yaptığından 12 yaşındayken ilk maratonunu koşmak ona zor gelmemişti. Hayran olduğu isimler Matt Carpenter, Ann Trason ve sonradan koşu arkadaşı olacak Scott Jurek’ti. Jurek’in daha 24 yaşındayken WS100’ü kazandığını duyduğunda aynı yaşta aynı şeyi yapmayı hemen kafasına koymuştu. 15 yaşında, okuduğu “Run To The Top” kitabından çok etkilenerek haftada 160km ve her pazar 35km koşmaya başladı. O sırada çevresinde ona, bunu yapmamasını söyleyebilecek birileri yoktu. Anton, Nebraska’nın patikalarını epeyce eskittikten sonra Colorado College’a gitti. Fizik ve felsefe bölümlerinde çifte lisans ve yanında minör matematik lisansı ile üniversiteyi bitirdi. Sonrasında bir yıl da jeoloji okumak için okula devam etti.
Özellikle de babasından edindiği bilgi ve deneyim sonucunda doğayı seven ve yaptıklarıyla doğaya en düşük seviyede etki etmeyi hedefleyen biri olarak büyüdü. Kimileri ona sadece bir modern dünya hippisi dese de o minimalistliğini daha farklı görmekte ve yaşamaktadır. Bir 100 mil yarışından önce futbol sahasına kurduğu çadırda kalacak kadar da özümsemiştir bu yaşamı. Yaşamında benimsediği bu yaklaşımı koşusuna da yansıtır. Antrenmanları ve yarışları sırasında küçük bir şort, bir el şişesi ve bir iki jel dışında üstünde hiçbir şey taşımaz. Zaten üst kısmı çıplak, uzun saçlı ve uzun sakallı haliyle akıllarda yer etmiştir. İnsanlara antrenman programlarını ve çağın gereçlerini bir yana bırakmalarını önerir. Antrenman programı basittir; sadece koş, olabildiğince çok koş. Ama o da birçok koşucu gibi eve döndüğünde koştuğu rotayı mapmyrun.com’da çizip eğim grafiğine bakıyor ve çok detaylı bir koşu geçmişi tutuyor. Ne olursa olsun ilginç bir kişilik olduğu kesin. Leadville 100’e ilk katılmaya karar verdiğinde yarıştan 3 hafta önce gidip parkurun ilk yarısını koşmuş. Hem de Carpenter’ın 2005’deki parkur rekorunu kırarken koştuğu tempodan sadece birkaç dakika yavaş tempoyla.
Onu konu alan “Indulgence: 1000 Miles Under the Colorado Sky” isimli bir belgesel var. Koştuğu kadar çok okuyan ve yazan Krupicka’nın çok hoş bir de blogu var. Hem antrenmanlarını, hem yazılarını hem de müzik zevkini takip etmek için ideal. Henüz 28 yaşında olmasına karşın aşağıdaki yarışlarda birincilikleri defterine yazmış olan Krupicka’nın yeni hedefi ise, Avrupa’nın dağları, yani UTMB.
Leadville100 (x2), Miwok 100K, RockyRaccoon 100Miler, Collegiate Peaks 50 Miler, White River 50Miler (x2) (2010 CR 6:25:29), High Mountain50k, Estes Park Marathon, Western States (ikincilik)
Scott Jurek (Noyan Doktor Kıran)
Ultra maratonların en ünlülerinden biri (belki de birincisi) “The Western States Endurance Run” yarışı. 100 mil mesafeli yarışın resmi başlangıcı 1977. Organizasyonun 34 yıllık geçmişinde erkekler kategorisinde kürsüye 17 farklı isim çıkmış. Scott Jurek bu isimlerden sadece biri. Onu farklı kılan şey ise bu işi arka arkaya 7 defa başarabilmiş olması.
Scott Jurek’in burada adının geçmesinin diğer sebebi ise bir kitap. Koşu dünyasının yeni kaybettiği Micah True’nun Tarahamura yerlileriyle birlikte koşturmak istediği isim her nedense bir başkası değil ama Scott Jurek olmuş.
Christopher McDougall ‘Born to Run’ adlı kitabında onun için ‘saf bir yarış hayvanı’ deyimini kullanıyor ve ekliyor, ‘ülkenin en iyi ultra maratoncusu, belki de dünyanın, ve tüm zamanlar içinde’.
Scott Jurek 26 Ekim 1973 tarihinde doğdu. Polonya asıllı olan Scott Minnesota’da büyürken çocukluğu doğayla iç içe geçti. Belki de bir çok ultra maraton koşucusunun temelinde olan bir özellik bu. Spora kayakla başladı ve patikalarda koşmayı sadece antrenman olarak yaptı. Ta ki arkadaşı Dusty Olson onu alıp Minnesota Voyageur 50 mil yarışına sokana kadar. İlk ultra maratonunu 1994 yılında ikinci bitirdi.
Jurek’in fizik tedavi dalında yüksek lisans derecesi var. Ailesinde ve hastalarında rastladığı kronik hastalıkların ardında kötü beslenme alışkanlıklarının olduğunu gören Jurek 1997’de et yemeyi bırakmış ve 1999 yılından itibaren sadece bitkisel beslenmeye başlamış. Performansının ve hızlı iyileşme yeteneğinin diyetinden kaynaklandığını söylüyor.
Jurek henüz çok gençken annesine MS teşhisi koyulmuş. Annesinin sıkıntıları, zor zamanlarda ona sabretmeyi öğretmiş, 24 saat yarışında onun anılarıyla güçlendiğini söylüyor.
Her ne kadar kazanmayı istesem de koşmak kendimi keşfetmek için kullandığım bir araç.
Scott Jurek tamamladığı yarışlardan sonra bitiş çizgisinde kalıp tüm yarışçıları tebrik etmesiyle tanınıyor. Startta attığı çığlıklar, bitiş çizgisinde yuvarlanmaları, yarış ortası yardım istasyonlarında yaptığı kung-fu hareketleri ile yarışmaya karşı alçak gönüllü olduğu kesin.
‘Ye ve Koş’ adlı kitabı Haziran 2012’de geliyor.
Kílian Jornet Burgada (Umut Uğraş)
Onu ilk defa Salomon marka bir ürünün tanıtım videosunda görmüştüm. Daha sonra biraz araştırınca özellikle 2008 senesinden bu zamana tırmanışın olduğu her yarışmayı, şampiyonayı çok iyi derecelerle bitirdiğini öğrendim. Başarıları saymakla bitmez, bize aşina bir örnek olarak; iptal olan 2010 yarışı hariç 2008-2009-2011 senelerinde UTMB birincilikleri ve genç erkeklerde UTMB parkur rekoru gösterilebilir.
Tabii bu başarıların ardında çok sağlam bir temel yatıyor. Dağlara oldukça düşkün bir ailenin çocuğu olan Kilian çok küçük yaşlardan beri kardeşiyle beraber Katalan Pireneleri’nde. Annesi, bir videoda, Kilian’ın henüz 18 aylıkken 4-5 saat yorulmadan yürüyebiliyor olduğundan bahsediyor. Kilian 5 yaşında birkaç tane 3000m ve 10 yaşında da 4000m yüksekliğe tırmanıyor. Ayrıca 10 yaşındayken 40 günde Atlantik okyanusundan Akdeniz’e Pireneler’i geçiyor. Yaklaşık 740km. 2010 senesinde hemen hemen aynı rotayı 800 km olarak 8 günde ve 43000 metre yükseklik kazanımıyla tamamladığını da eklemeyi unutmayalım.
Kilian sadece koşmuyor. Bir senesini ikiye bölerek planlamış. Mayıs-Kasım ayları arasını patika yarışlarına, geri kalan süreyi de dağ kayağı (ing. Ski Mountaineering) yarışlarına hazırlanmak ve domine etmek için ayırmış. Dağ kayağında da hem Avrupa hem de Dünya şampiyonlukları var.
Bu yoğun programda yarış hazırlıklarını üçer haftalık programlarda yapıyor Kilian. İlk hafta yarışın türüne göre vücuda mesafe yüklüme, ikinci hafta hız antrenmanları ve son hafta da toparlanma ve dinlenme. Ve tabii bütün antrenmanlarını yüksek rakımlarda yapıyor.
Kilian’ın hazırlıklarını ve yarışlarını “Kilian’s Quest” adlı belgeseller yoluyla takip etmek mümkün. Aşağıdaki video geçen seneye ait. Kilian medya-reklam-sponsorluk baskısı ile koşma isteğini kaybedip bir yarış bırakıyor ve ara veriyor. Oldukça etkileyici bir durum, Katalan koşucunun dağlarda nasıl bu kadar başarılı olduğunu çözebilmek için koşmayı ve dağlarda olmayı ne kadar sevdiğini anlamak yeterli sanırım.
1987 senesinde 2000 rakımda doğan bu genç koşucu patika koşularında bir efsane olma yolunda ilerliyor, bize de keyifle takip etmek kalıyor. Dağlarda kendi evinde yarışan Kilian’ın rakiplerinin işi zor.
Ann Trason (Noyan Doktor Kıran)
Western States Endurance Run yarışının 93 mil işaretine geldiğinde saat yaklaşık 9’du. Twietmeyer’in durumu iyiydi ama korkmuş bir şekilde koşuyordu. Sabahın 5’inde diğer 381 koşucuyla başladığı yarışta liderliği 62 mil işaretinde ele geçirmişti. Kaliforniyalı bir yazılım mühendisi olan Twietmeyer sonraki 30 mil boyunca omuzunun üstünden arkasını kolladı. Boğazından geçen iki yudum su arasında sorduğu soru “how close is she?” oldu; “bana ne kadar yakın?”.
Endişesinin temeli gayet sağlamdı. Sadece 6 hafta önce kadın/erkek 107 koşucunun önünde Nevada’daki Silver State 50 mil yarışını kazanan Ann Trason arkasında uzanan patikada bir yerlerde saklanıyordu.
35 yaşındaki Twietmeyer, 16 saat 51 dakika sonunda bitişe ulaştı. 1,53 boyunda ve 47 kilo ağırlığındaki Trason ise bitiş çizgisini ikinci olarak geçtiğinde süresi 17 saat 37 dakikaydı. İkinci en hızlı kadın yarışmacı, Ann Trason kendi parkur rekorunu 38 dakika ile kırdıktan 3 saat sonra finiş görecekti.
Ann Trason 1960 yılında Kaliforniya’da doğdu. Lise yıllarında pist koşucusu olarak başlayan kariyeri üniversitede bir diz sakatlığı ile sona erdi. Ann Trason pistte koşmayı zaten hiç sevmemişti. 1985 American River 50 Mil yarışı ile ultra kariyerine başladığında 24 yaşındaydı, parkur rekoru kırarak birinci oldu.
O tarihten sonra girdiği yarışların birçoğunu kazandı. 40 mil, 50 mil, 100 kilometre, 12 saat ve 100 mil yarışlarının dünya rekoru dereceleri hala onun elinde.
Western States Endurance Run denince fenomen olarak ortaya çıkan kişinin erkek olması beklense de bence anılması gereken asıl isim Ann Trason’dur. 1989-1998 yılları arasında yarışı domine eden Trason’un birincilik sayısı 14. Parkur rekoru ise 1994’ten beri onun elinde.
Trason ultra maratonlar için şu deyimi kullanıyor:
Bunu en saf spor olarak görüyorum, sadece siz, sadece patikaya karşı.
gene süper bir yazı ellerinize sağlık,en sevdiğim ultracıların hepsi bir arada olmuş…
kosmanin; yemek icmek, techizat, destekleyici gidalar degil, sadece istemek ile alakali oldugunu gosteren guzel bir biyografi makalesi olmus. ellerinize saglik.
İlham abideleriyle dolu bir yazı, koşunun ne kadar özel bir spor ve olgu olduğuna dair en iyi örnekler. Elinize sağlık.
Yine ilgi çekici ve yine harika bir yazı…Tebrikler
teşekkürler… siz olmazsanız bu kadar bilgiye nasıl ulaşabilirdim diye düşündüm….
Koşu adına motivasyon artırıcı bir yazı olmuş.
izlemeye devam edeceğiz ..!
Müthiş bir derleme olmuş. Bizler de bırakmayalım, belki bizler de bu kişiler gibi oluruz ileride. Hiç bir şey için geç kalmış sayılmayız.
Emeği geçen arkadaşlara: Çok güzel bir iş yapıyorsunuz, çok oluyorsunuz. Devam.. devam.. (:
Yazı çok güzel ellerinize sağlık.
Sadece belgesel, sinema ve videolar ile ilgili bir yazı yazmanız dileği il.e Piyasadaki bu koşu ile ilgili video arşivi herkesin işine yarayacaktır.
etkilendim… çok derinden.
Bütün koşular gerçekten çok farklı ve ilham verici hikayeleri var. Bir de Türkiyeden bir maratoncu olsa. Bakiye Duran ve ya Mustafa Kızıltaş benim bildiklerim.
Allah Allah yahu bizler ne kadarda saf ve geri insanlarmışız meğer.!İnanın bu otobiyografları okuduğum zaman kendimden utandım.Güya ben 1.5 yıldır küçük koşularla yarımaratonlara katılan ve ve kendi hobilerimi kendimce severek yapan bir sporcu kimliğine bürünmeye çalışıyorum.Dünyada ne insanlar varmışda bizim haberimiz bile yokmuş.hatta haftada 30-40 Km lik antramanları yaparken sakat kalırız veya başımıza iş gelir diye korka korka antraman yapıyoruz.Bu İnsanoğlunun Dünyada yapamayacağı iş yokmuş meğer ben bu yazılardan bunu anladım.58 yaşında yarı maratonlara koşmaya başladım hayatımdada hiç koşmayan bir insandım. Sadece kilo vermek için koşmaya başladım. ama sonraları yarı maratoncu koşucusu oldum. Şimdiki hedefim Yine Tüm yarımaratonlara katılmak ve İstanbul Avrasya tam maratonuna katılmaktır.Hatta tüm ömrüm boyunca koşmak ve tüm Dünyadaki “Uluslararası maratonlara”koşmak olacaktır. bize güç verdiniz bu derlemeler Hayatımızı şekillendirecek inşaallah.çok teşekkürler.
koşmayı seviyorum ama yarışmaktan nefret ediyorum yrışmak insan doğasına ters neticede hırs yapıp gereksiz düşüncelere gark oluyor insan
ayakkabı seciminde ben nasıl yardım ala bilirim bana bu konuda yardım edebilecek birileri varmı acaba ben dışamı içe mi basıyorum yada ayagım normalmi bilmiyorum ama günlük her gün 20 km koşuyorum ama tam istedigim ayakkabı bu dur diyemiyorum lütfen bu konuda beni bilgilendirin