Uzun yıllardır düzenli spor yapmadın. Fazla kilolar ciddi boyutlara ulaşıp hayatını zorlaştırmaya başlayınca kilo verip biraz forma girmek için kendine uygun bir spor aramaya başlıyorsun. Yaptığın araştırmalarda en çok kalori yakan ve kolaylıkla başlayabileceğin sporun koşmak olduğunu görüyorsun.
Zaten arada sırada çevrende tek tük koşan insanlar da gözüne çarpıyor. Fakat bu insanların fiziklerine bakınca kilo vermeye ihtiyaçları olduğu pek gözükmüyor. Yıllar önce okuldaki beden eğitimi dersleri ve gösterilen hareketleri yapamayanlara verilen koşu cezaları aklına geliyor. Bu insanların hâlâ neden koşarak kendilerine ceza verdiğine anlam veremiyor ve mantıklı bir cevap bulamıyorsun. Bir insan atlet değilse ve kilo vermesi gerekmiyorsa neden koşar?
Üstelik koşu son derece anlamsız bir spor. Birçok sporda atılan goller, alınan puanlar, kazanılan sayılar ve setler kazananı ve kaybedeni net şekilde belirlerken koşuda böyle bir durum yok. Birinci gelen dışında herkes kaybetmiş mi oluyor? Kazanamasan bile en azından kaybetmemek için hangi mesafeyi ne sürede koşmak gerekir? Bu düşünceler arasında başlama kararını vermek kolay değil. Birkaç defa erteliyorsun ama sonunda bir kere denemeye karar veriyorsun.
İlk gün dışarı çıkıp tüm gücünle koşabildiğin kadar koşuyorsun. Göğsün sıkışıyor, bacaklarındaki tüm kaslar yanıyor, başın dönüyor. Son nefesini vermeye yakın bir halde eve dönerken kendine kızıp bu işin sana göre olmadığını, bu işe başlamak için geç kaldığını, vücut yapının uygun olmadığını, kendine başka bir spor bulman gerektiğini düşünüyorsun. Aradan birkaç gün geçiyor, çektiğin acıyı unutuyor, bir daha denemeye karar veriyorsun. Yine aynı hazin son. Üçüncü denemede gururunu bir kenara bırakıp enerjini kontrollü kullanmayı deniyorsun, yorulunca yürümeye, dinlenince tekrar koşmaya başlıyorsun. Hayır, hâlâ hiç kolay değil ama öncekilere göre sanki bir ilerleme var. Var ama bu eziyete devam etmeye değer mi? Aslında değmez ama tüm mantık kurallarına karşı gelerek sebebini bilmediğin bir şekilde koşmaya devam ediyorsun. İşler kolaylaşmıyor ama koşabildiğin mesafe ve süre yavaş yavaş artıyor.
1,5-2 ay boyunca kendine karşı büyük bir sınav veriyorsun. Beynin seni bu işten vazgeçirmek için en zayıf anını kolluyor, karşı çıkılması en zor argümanları öne sürüyor. Her şeye rağmen artık yarım saat boyunca durmadan koşabilir hale geldin. Ve günün birinde sihirli bir şey oluyor. Koşmak artık acı vermiyor. Gayet doğal ve neredeyse zevkli bir hale gelmeye başlıyor. Evet, koşulardan sonra bazen dizlerin ve bacakların ağrıyor ama koşmaya başlamadan önce uzun zamandır yakındığın sırt ve bel ağrıların geçti, nefesin açıldı, yemeklerin tadı bile daha güzel gelmeye başladı. Kendini daha mutlu ve enerjik hissediyorsun.
Mesafeler uzadıkça fazla kiloları atmaya, farkında olmadan hızlanmaya başlıyorsun. “Tempo”, “fartlek”, “interval” gibi yeni kavramlar ile tanışıyorsun. Tüm koşuların birbirinin aynısı olduğu düşüncen yavaş yavaş değişiyor. Her bir koşunun kendine özel ve farklı bir kimliği olduğunu keşfediyorsun.
Beslenmene dikkat etmediğin zamanlarda zorlandığını farkedince yıllardır devam eden alışkanlıkların değişmeye başlıyor. Araştırmaya başlıyorsun. Hangi besinde ne oranda karbonhidrat, yağ ve protein var? Markete gittiğinde kendini uzun süreler boyunca paketlerin arkasındaki besin değerlerini ve kalori tablolarını incelerken buluyorsun. Glisemik indeks ve glisemik yük gibi ilk kez duyduğun kavramlardan haberdar oluyorsun. Glikoz, fruktoz, galaktoz, sakkaroz, laktoz, maltoz… Doymuş yağ, doymamış yağ, hidrojenize yağ… Hangisi iyi hangisi kötü? Biraz ders çalışmak lazım.
İlk 10km, ilk 15km derken artık daha bilinçlisin. Nabız değerlerini inceliyor, “aerobik”, “anaerobik”, “laktat eşiği”, “cardiac drift” gibi kavramlara aşina oluyorsun. Koştuğun süreler ve mesafeler arttıkça koşan arkadaşların seni tebrik ederken koşmayan çevren, “bu kadar koşmak vücuduna zararlı değil mi, dizlerine yazık” gibi argümanlar ileriye sürmeye başlıyorlar. Yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, damar tıkanıklığı, stres ve bilimum hastalık sizce daha mı az zararlı diyecek oluyorsun ama anlatamıyorsun. “Kilo da verdin artık neden koşuyorsun?” sorusuna bir türlü net bir cevap veremiyorsun. Acaba koşmaya başlamadan önce gördüğün koşucular neden koşmaya devam ediyorlardı?
Olumsuz seslere kulak tıkayıp yağmurda, çamurda, dondurucu soğukta ve bunaltıcı sıcakta koşmaya devam ediyorsun. Bir süre sonra koşunun tatil veya bayram gibi kavramları tanımadığını, bunların sadece daha uzun ve daha kaliteli koşular yapmak için birer fırsattan ibaret olduğunu anlıyorsun. Sana başka bir dünyadan gelmiş gibi bakanların arasında koşarken tek düşüncen önündeki koşuyu tamamlamak.
Neden?
Bu koşularda defalarca kendini ve yaptığın şeyi sorguluyorsun. Neden koşuyorum? Gariplik bende mi? Bir şeylerden kaçmak için mi koşuyorum? Kendime ve başkalarına bir şeyler ispat etmeye mi çalışıyorum? Bu sorulara net bir cevap yok ama tamamlanan her koşudan sonra büyük bir tatmin duygusu var.
Önemli yarışlardan ve kritik antrenmanlardan önce midende kelebekler uçuşuyor. Merdivenlerden inerken, bozuk kaldırımlarda yürürken talihsiz bir sakatlık yaşamamak için büyük dikkat gösteriyorsun. Gün içinde defalarca dalıp dalıp gidiyorsun. Karşındaki kişi sana bir şeyler anlatıyor ama sen o esnada kafanda kim bilir kaçıncı kilometreyi koşuyorsun. Bir film izliyorsun ama aslında bitiş çizgisini geçtiğini hayal ediyorsun. Her gün defalarca ertesi günlerin hava durumunu kontrol ediyorsun. Sıcaklık, hissedilen sıcaklık, nem oranı, rüzgarın kuvveti ve yönü, metrekareye düşecek yağmur oranı, havanın aydınlanma ve kararma saatleri…
Koştuğun yarışlardan sonra koşmayan çevren en çok kaçıncı olduğunu merak ediyor. 550 kişi arasında 316. olduğunu söylemek yerine önemli olanın tamamlamak ve kendi en iyi zamanını koşmak olduğunu anlatmaya çalıyorsun. İnsanın kendi zamanını iyileştirmesinden, bir süre önce imkansız olarak gördüğü süreleri ve mesafeleri katetmesinin öneminden bahsetmek istiyorsun. Zamanını ne kadar geliştirdiğin sorusuna cevap verdiğinde, “aylarca çalışmanın sonucunda hepsi bu kadar mı?” şeklinde bakışlarla karşılaşıyorsun. Ama o kadarlık ilerlemenin ne kadar zor kazanıldığını sen ve koşan arkadaşların iyi biliyor. Küçük de olsa, büyük de olsa o rakamlar, koltukta oturmaya devam eden birine göre ne kadar büyük yol aldığının kanıtı. Üstelik kaçıncı olursan ol, ne kadar hızlı veya yavaş koşarsan koş, biliyorsun ki bu senin ve sadece senin başarın. O noktaya gelmek için hayatında yaptığın fedakârlıkları ve harcadığın emekleri en iyi sen biliyorsun. Hayatın başka alanlarındaki adam kayırma, araya tanıdık sokma gibi faktörler koşuda işlemiyor. Kimse piyango oynayarak belli bir mesafeyi veya süreyi şans eseri koşamıyor. Çip yalan söylemiyor.
Koşarken zihnin başka hiçbir zaman olmadığı kadar berraklaşıyor. “Bu kadar zaman koşarken sıkılmıyor musun, ne düşünüyorsun” diye soranlara, “bazen her şeyi, bazen hiçbir şeyi“ diye cevap veriyorsun. Koşarken bir süredir cevabını aradığın sorular yanıtlarını buluyor. Zaman zaman aklına öyle fikirler geliyor ki, keşke yanında bir kâtip olsaydı da bunları not tutsaydı diye düşünmekten kendini alamıyorsun.
Koşmak seni yeni kişilerle tanıştırıyor. Senin gibi aynı zorlu evrelere göğüs germeyi başardıktan sonra koşmaktan aynı hazzı almayı öğrenen kişilerle. Zamanla bu insanları tanımaya başlıyor ve toplumda çok az kişinin bildiği büyük bir sırrı keşfetmiş özel bir grubun parçası olduğunu hissetmeye başlıyorsun. Koşunun kurduğu köprülerle, çoğu zaman daha yeni tanıştığın bu insanları yıllardır tanıyormuş gibi hissediyorsun. Ne de olsa, “dünün yorgunluğunu atmak için bir 10km koşup bacakları rahatlattım” dediğin zaman sana delirmiş gözüyle bakmayanlar sadece onlar.
Zamanla dünyada ve yakın çevrende birçok sıradışı insanın varlığından haberdar oluyorsun. Bazılarını isim olarak tanıyıp hikayelerini öğreniyorsun, bazıları ile şahsen tanışma fırsatı buluyorsun. Hızlı, yavaş, genç, yaşlı, engelli, engelsiz bu insanların ortak özelliği daha önce imkânsız olduğunu düşündüğün şeyleri yapmış olmaları. Başkalarının onlar için koyduğu limitleri kabul etmemiş olmaları. Bu insanları tanıdıkça konulan limitlerin insanın kafasında olduğunu, başarmak için önce bunların kırılması gerektiğinin farkına varıyorsun. Onlardan aldığın ilham seni sadece koşu hayatında değil gerçek hayatında da pozitif etkiliyor. Karşılaştığın problemlere karşı bakışını değiştiriyor. Küçük sorunlara takılmanın anlamsızlığını kavrayıp elindekinin değerini fark etmeyi öğreniyorsun. Koşma şansına sahip olduğun her gün için şükrediyorsun.
Hayır, işler her zaman yolunda gitmiyor. Hayat önüne hesapta olmayan çeşitli engeller çıkarıyor. Koşu ile uzun vadeli bir ilişki kurmak ciddi fedakarlıklar istiyor. Doğru dengeyi bulmak kolay değil. Seni düzgün beslenmeye, düzgün uyumaya ve her yönüyle düzgün yaşamaya zorluyor. Dahası her gün durmadan sorguluyor: “Bugün yapman gerekeni yapacak mısın, yoksa kolaya kaçıp kaytaracak mısın?” Bazen bütün bir günü pozitif bir ruh haliyle geçirmekle, suçluluk duygusu ile geçirmek arasındaki farkı bu soruya vereceğin yanıtın belirlediğini anlaman uzun sürmüyor. Sıcak yatağı bırakıp soğuk sokaklara, boş caddelere ve ıssız patikalara gitme iradesini göstermek her zaman kolay değil. Bazı günler en düz yolları yokuşlu, en durgun havaları fırtınalı hissediyorsun. Ama bazı günler var ki, tüm bedenin ve zihnin tam bir ahenk içinde hareket ediyor. Çevrendeki her şeyi unutup suyun üzerinde kayar gibi sonsuza kadar koşabileceğini düşünüyorsun. İşte bu anları yaşamak her şeye değiyor.
Zaman zaman kelime dağarcığına “shin splints”, “tibialis anterior tendonitis”, “runner’s knee” gibi hoş olmayan yeni terimler ekleniyor. Acaba sana koşma diyenler haklı mıydı? Koşamadığın anlarda kafan bir an karışıyor. Ama koşmayı bırakma ve eski hayatına dönme düşüncesi bile seni ürkütüyor. Koşuya ara vermek zorunda kaldığın günlerde mutsuz, stresli ve depresif bir yapıya büründüğünü fark ediyorsun. Nasıl oldu da daha bir süre önce koşmaktan nefret ederken bu noktaya geldin? Artık en korktuğun şey seni koşmaktan alıkoyacak bir sakatlık.
Biraz dinlenme, biraz darbesiz sporlar ve kaldığın yerden devam. Ucuz atlattın. Sonunda büyük bir rahatlama duygusu. Elindekinin gerçek değerini ancak onu kaybetme korkusunu yaşadığında tam olarak anlıyorsun. İşte bu anlardan birinde kafanda bir şimşek çakıyor. Uzun süredir aradığın “neden?” sorusunun cevabı zihninde tüm açıklığıyla belirginleşiyor.
Koşuyorsun çünkü koşmak senin için sadece bir sportif aktivite değil.
Kilo vermek için bir araç veya yarışlarda elde ettiğin dereceler değil.
Bir yaşam biçimi.
Her yönüyle hayatını daha kaliteli hale getiren, kaybetmek istemediğin bir yaşam biçimi.
Bu yazı için teşekkürler. Motive edici ve aslında anlatması zor olanı açıklayan bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
Tek kelimeyle muhteşem bir yazı!!! Garip gelecek ama bazı yerlerini okurken (özellikle fedakarlık kısmı) bayağı duygulandım. Ellerine sağlık Aykut. Niye koşuyorsun diye soranlara doğrudan bu yazının linkini göndereceğim.
Aykut bey’in ellerine sağlık.. Yaklaşık 2 haftadır kafamdaki soruların metne döküldüğünü görünce yüzümdeki tebessümle bir çırpıda okudum.. Sanırım yeni yaşam biçimimle bir kez daha yüzleşiyorum.. Sevgiler, Selamlar..
“Yaptığınız işin felsefesini yapmazsanız yalnızca teknisyen olarak kalırsınız” (Nietzche)
Artık teknisyen değilim, mezuniyet belgemde yukarıda yazıyor 🙂
Elinize sağlık nefis bir yazı
Manifesto gibi olmuş. Bence çok güzel. Ellerinize sağlık… Duygu ve düşüncelerimiz demek ki sizinle ortakmış. Çok teşekkürler dile getirdiğiniz için.
zevkle okudum, kaleminize saglık…
ve aynı duygulara ortak biri olarak eklemek istedim,
hayatın tüm zorluklarına karşı koşmak en doğal antidepresan:))
“RUNNING IS CHEAPER THAN THERAPY”
Aykut,
Oyle guzel anlatmissin ki hepimizin duygularina tercuman olmussun, nefesin kadar kalemin de guclu ve etkileyici arkadasim, zaten bu ruhu hissetmeyen asla boyle kosamaz.
Kosuya yeniden basladigim yillarda yaklasik 4 sene once dailymile da bir arkadastan ogrenerek terminolojime ekledigim “sporyurek” iste bizim gibi kosan kisilerin ortak tanimi olabilir ne dersin?
Tebrik ve tesekkur ederim bu harika anlatim icin.
Eline saglik
Kalemine sağlık, 10 ay kadar sonra cevabın ikinci parçasını da okumayı umuyorum
Her satırını “gerçekten de öyle” diyerek okuduğum enfes bir yazı. Durup durup tekrar okuyacağım.
Elinize sağlık
Elinize sağlık,
Ortak duygularımızı fiziksel bir boyuta taşımışsınız.Bizler koşarak aslında hayatı ve bize verilen bu muhteşem yeteneği (ki koşmak hakikatten hemen hemen herkesin bir nebze de olsa sahip olduğu bir yetenektir bence…) kutsuyoruz…
Hala koşabiliyorken koşmak lazım diyorum.
Herkese selamlar..
Aykut,
Ellerine sağlık, harika bir yazı olmuş…
Akıcı, akla gelebilecek birçok konuyu atlamayan, zihinden geçenleri olabildiğince ortaya döken güzel bir yazı…
*** Elinize emeğinize sağlık *** (Burası yıldızlı)
Eğer müsade ederseniz, ben amatör ve kendim için koşuyor olmama rağmen ilave birşeyler söylemek isterim 🙂
Ben koşarken bugüne kim ne düşünür diye hiç düşünmedim, umrumda bile olmadı. Ama itiraf edeyim, birçok defa yalnızlık çektim. Yanımda benimle birlikte koşacak 2nci bir kişiyi birçok defa bulamadım. Bulduğumda da en iyi arkadaşlarımdan biri o oldu.
Bir itiraf daha, futbol oynayanları bile bazen kıskandım, çünkü hep grup olarak oynuyorlardı. Ama ben sevemedim. Zaman zaman oynasam da asla futbol gibi bir oyun benim için tutku olamadı. Çünkü koşarken hissettiklerimi sadece koşarken hissedebildim.
Beynimin koşu sonrasında boşalmasını; ne uyurken, ne otururken, ne başka birşey yaparken hissettim. Bu başka birşeydi : Zihnin tamemen temizlenmesi, kirlerden/pisliklerden arınması… Koşmaya başlarken beni boğan sıkan birçok düşünce ve konuyu, koşu bittiğinde unutmuş olduğumu hayretle gördüm.
Sonra bir de formda olduğum zamanlarda, koşmaya başladıktan belirli bir süre sonra bazen bedenimde duyduğum öyle bir hoş bir his ve bir çeşit elektriklenme var ki, bu da sadece koşarken hissettiğim birşey. Bu hissi seviyorum ve hissetme şansını elde ettiğim için de kendimi mutlu hissediyorum.
Ancak, birçok defa koşarken duyduğum yalnızlık hissi bir süreden beri tümüyle bitti. Özellikle internet vasıtasıyla benim gibi hisseden binlerce insanı gördüm. Yaşlı, genç, erkek, bayan o kadar çok insan vardı ki. Artık yalnız koştuğumda dahi, onlarla birlikte hissediyorum kendimi. Aynı saatlerde nerede nasıl bir koşu yapmış olduklarını görüyorum, kendileriyle paylaşımda bulunuyorum. Aynı şeyi yapmaktan keyif alan insanlarla dolu bir dünya ve ne yazık ki çok yeni keşfettiğim bir dünya oldu. Ama önemli değil, bundan sonrası var…
İyi ki sizler ve iyi ki dünyada koşuyu, sporu ve hayatı renkli kılan her türlü aktiviteyi büyük bir azimle yapan insanlar var…
Ve iyi ki, birer ikişer de olsa sizleri tanıyorum 🙂
Gerçekleri tam manası ile dile getirmiş,koşamayan insanlarada rehber olacak bir yazı anlatılanları ben bire-bir yaşıyorum.Emeğinize sağlık.
hergün koşmanın güzelliğini çok güzel izah etmişşiniz sizi tebrik ediyorum çünkü ben 15 yıldır koşuyorum şimdi 50 yaşındayım hayatı tüm zorluklara rağmen seviyorum sahilde koşuyorum ormanda koşuyorum son zamanlarda kulağımda kulaklıkla beraber koşuyorum mizik ritiminde harika ertesi koşuma hava şartlarını yazıda yazıldığı gibi araştırıyorum bu yazıya teşekkür ediyorum duygularımı aktardığı için
Tek kelime ile : Muhteşem… Yazan elleriniz, koşan ayaklarınız dert görmesin.
Koşmaya kışı bahane edip ara verdiğim şu 3 haftanın aslında kendimi koşudan uzaklaştırmaya başladığımı bu yazıyı okuyunca anladım. Bahaneleri geride birak ve durma koş.
teşekkürler
O zaman şunu da öneririz: https://kosugazetesi.com/?p=946
Tek kelimeyle harika bir yazı. İlk koşuya başladığım günleri hatırlatınız bana ve bu gün yazınızı okuduktan sonra, hayatımın en güzel tercihlerinden biri iyiki koşu olmuş diyorum.
Yazınızı ara ara okuyorum ve her seferinde kendimden birşeyler buluyorum.Benim gibi kırk’ından sonra azıp koşmaya başlayan ve yeni başlayanlar için başucu bir yazı.Yolunuz ve bahtınız açık olsun.
Tebrikler…, Teşekkürler…
bu kadar güzel bu kadar anlamlı kimse ben yaşadıklarımı bilemez diyordum içimden ama ben gibi koşanların hepsi bu şekilde düşüncelere sahipmiş demek ki tek kelime ile ben anlattınız ben bunların hepsini bu şekilde yaşayanlardanım çok harika bir makale ve hayat hikayesi inanın okudukça kendimi buldum içinde çok ama çok teşekkürler
Etkileyici bir yazı, koşu bandı aldım, 35 dakika da 3 km yapınca kendimi koşucu gibi hissetmiştim…Lakin bu yazıyı okuduktan sonra yolun başında bile olmadığımı fark ettim…Şekil itibari ike armut vücutlu olduğumdan sokak da koşmaya henüz başlamadım…önce biraz kondisyon yapıp sonra kendimi doğaya salacağım…Belki sizlerin takıldığı mekanlara da gelirim 🙂
Okumakla kalmadim okurken beynimde yolculuga ciktim adeta hawaiide yasiyorum ve kosmayi cok seviyorum . O kadar guzel bir yazi olmus ki tamamen aciklayaci ve net emeginize ve vaktinize tesekkur ederim. Yeni yazilarinizi okumak dilegiyle 🙂
Merhaba
Yaklaşık 3 aydır gün aşırı koşuyorum kendimce bir program dahilinde koştum. İlk zamanlar ayak bileğimin arka tarafı topuğumun üst kısmında ağrılar oldu fazla zorlamadım zamanla geçti. Şimdi 3 ayın sonunda gün aşırı 4 km koşuyorum ançak son 3 koşumda ayak bileklerimde ağrı başladı ve koşarken sanki ayak bileklerim beni taşıyamıyor ne yapmalıyım
Merhaba,
Buradan net bir sey soylemek zor ama anlattiginiz seyler vucudun bu yogunluga henuz adapte olamadiginin isareti olabilir. Kilonuz fazla mi?, kullandiginiz ayakkabilar kaliteli ve size uygun mu? bunlari dusunmek gerek. Ayrica vucudunuzun diger bolumleri (core bolgesi, kalcalar, ust bacaklar) yeterince guclu degilse tum yuk bileklere ve dizlere binebilir. Basis stilinizde bir problem de olabilir. Agri varsa ustune gitmek fayda saglamaz, gecmesini beklerken nedenini bulup duzeltmeye ve belki daha az ve/veya kisa kosularla vucudun bu strese adapte olmasini bekleyerek, daha sonra mesafeyi ve haftalik kilometreyi arttirmak gerek.
Merhaba Aykut bey
38 yaşında 187 boyunda 92 kilodayım kullandığım ayakkabı adidas litestrike eva Daha önce hayatımda hiç spor yapmadım yaklaşık 2 yıl kadar önce 110 kilo idim bilinçli sayılmayacak şekilde yaklaşık 20 kilo verdim. Galiba vucudum koşu için yeterince güçlü değil. koşu için kaslarımı hangi hareketleri yaparak geliştirmeliyim ve bu arada gün aşarı 4 km yaptığım koşuyu 1 gün koşu 2 gün dinlenme şeklinde devam ettirmeyi düşünüyorum ne dersiniz.
Merhaba, oldukca iyi kilo vermissiniz ama biraz daha fazlaniz olmasi bacaklariniza yuk bindiriyor gibi gozukuyor. Daha once spor yapmamis olmaniz cesaretinizi kirmasin, bilincli sekilde surekliligi saglarsaniz her sey mumkun.
Oncelikle agri olmadan (kas agrisindan bahsetmiyorum, soylediginiz gibi bileklerde olan agridan bahsediyorum) kosmaya calisin. Bu sekilde haftada 3 kere kosabildikten sonra, haftalik toplam kilometrenizi yavas yavas (10% gibi) arttirarak vucudunuzun verecegi tepkiyi olcun. Eger her sey yolunda ise bu sekilde kosularinizi yavas yavas uzatabilirsiniz.
Hareketlere gelince…
Asagidaki linkteki 4 hareketle baslayabilirsiniz.
https://running.competitor.com/2014/07/injury-prevention/four-key-core-exercises-for-runners_41874/1
Eger aletli calisma imkaniniz varsa asagidaki hareketleri de inceleyebilirsiniz ama yoksa onemli degil cunku kendi vucut agirliginizla yaptiginiz hareketler yeterli olacaktir.
https://www.runnersworld.com/workouts/10-essential-strength-exercises-for-runners?page=single
Güzel bir yazı. Benzer duyguları sadece ben mi hissediyorum diye kendime soruyordum. Sizin gibi bir ustadan bu duygu ve düşünceleri duymak çok güzel. Allah ayağınıza ve yüreğinize sağlık versin. Sağlıklı koşular.
Aslinda bu ise baslayali daha 3 gun oldu
Ama birden arastirma istegi duydum.
Sonra yazinizi okudum yorumlara biraz baktim ve kalpler 3 gun dede 3 yildada bir atiyor bunu farkettim : )
Hani insan bir ise baslarken sihirli kurem olsa da baksam isterya (bende genelde oluyor:)
Iste kendimi o sihirli kureden bakmis gibi hissettim yazinizi okuyunca
Kureden bakmami sağladiginiz icin TESEKKURLER…
Koşuya dair okuduğum en mükemmel yazı diyebilirim. Neden koşuyorum/koşuyoruz sorusunun cevabı ancak bu kadar iyi analiz edilip son derece sade ve anlaşılır şekilde ifade edilebilirdi.
Sevgili Aykut Kardeşim,
“Dediğin dediğime uygunsa, bakma gözüm yaşına” demiş birisi. Çok teşekkürler muhteşem bir yazı. İçinde kayboldum. Alıntılar kopyaladım, not defterime tekrar okumak, paylaşmak için kaydettim. 70 yaşındayım. Hiç koşu yapmadım. Kasım -2021 de başladım. Şimdi bir hocam var ve çok mutluyum. Sevgilerimle
Cavit Bilen