Yeni adıyla Vodafone İstanbul Maratonu bu yıl 17 Kasım 2013 tarihinde 35. kez düzenlendi. Organizasyonda halk koşusunun yanısıra 10K, 15K ve maraton mesafeleri koşuldu. Her üç kategoride toplam 11748 kişi yarışı tamamlarken, maraton mesafesinde finiş çizgisini geçenlerin sayısı 2801 olarak gerçekleşti.
Biz de Koşu Gazetesi ekibinden Ilgaz Kuruyazıcı ve Aykut Çelikbaş olarak maraton parkurunu koştuk. Önceki yıllarda da birçok kez bu yarışta koşmuş kişiler olarak organizasyon ile ilgili şahsi gözlemlerimizi aşağıda paylaşıyoruz. Amacımız gördüğümüz olumlu ve olumsuz noktaları belirterek yapıcı bir eleştiri ortamı yaratmak ve organizasyonun daha iyiye gitmesine katkıda bulunmak.
Takdir edersiniz ki binlerce kişinin katıldığı bir organizasyonda sadece iki kişinin gözlemi yeterli olmayacaktır. Bizim yaşamadığımız problemleri bir başkası yaşamış olabilir veya başkasının yaşadığı problemleri biz hiç hissetmemiş olabiliriz. Üstelik biz sadece maraton parkurunu gördük, 10K ve 15K yarışlarına özgü olumlu ve olumsuz yanları bilmemiz mümkün değil. Bu sayfa organizatörler tarafından takip ediliyor. Bu sebeple sizler de gördüğünüz olumlu ve olumsuz yönleri yorumlar bölümünde paylaşırsanız, bunlar gelecek seneler için yol gösterici olacaktır.
O zaman lafı fazla uzatmadan yorumlarımıza başlayalım…
Ilgaz: Aykut, bu sene Koşu Gazetesi ekibinden sen ve ben katılabildik Avrasya’ya. İkimiz de 42,195 kilometrelik maraton parkurunu koştuk. İstersen maraton fuarından başlayalım, ben göğüs numaramı almaya gidemedim, bu sebeple bu seneki fuar hakkında bir şeyler söyleyemiyorum. Tek bildiğim yeri değişmiş, Ataköy tarafındaydı değil mi? Muhtemelen yurt dışından gelenler için avantaj olabilir, Atatürk Hava Limanı’na yakındı sanırım?
Aykut: Doğru, bu yıl maraton fuarının yeri olarak Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu olarak açıklanmıştı. Yurtdışı katılımının genel toplamdaki oranına bakınca Atatürk Havaalanı’na yakınlığı dediğin gibi bir avantaj olabilir. Anadolu tarafından gelenlerin de benim gibi Bostancı-Bakırköy deniz otobüsünü kullanma şansları vardı. Fakat genele bakarsak konuştuğum birçok kişi fuarın geçen yılki yerinden çok daha memnundu. Ulaşım dışında fuarın yapısına gelirsek bu ölçekte bir organizasyon için fazlasıyla küçük ve sıkışık buldum. Son iki yılda mekânın genişliği sayesinde çok daha ferah bir ortam vardı. Bu kez birçok stand iç içe girmiş gibiydi.
Ben katılımın yoğun olduğu Cumartesi öğleden sonra fuarda 45 dakika kadar kaldım. Numaram daha önceden alınmıştı ama yanımdaki bir arkadaşımın yarış kitini sorunsuz şekilde aldık. Zaten geçen senelerde de numara dağıtımında herhangi bir sorun yaşamamıştım. Sonuç olarak fikrimi sorarsan, fuar konusunda bu yıl bir adım geriye gidildi derim. Hem ulaşım hem yerleşim olarak bundan önceki iki yılda düzenlenen İstanbul Kongre Merkezi’ni hiç düşünmeden tercih ederim.
Peki maratona ulaşım ve başlangıç alanı konularına girelim istersen. Sen Avrupa tarafından ben Anadolu tarafından geldim. Anadolu yakasında yaşayanlar her sene olduğu gibi kendi imkanları ile gelmek durumundaydılar. Biz de birkaç kişi yakın bir noktadan taksiyle köprünün Beylerbeyi ayağına ulaştık. Geçen sene de dediğim gibi hiç olmazsa Kadıköy’den yarış öncesi göğüs numarası göstererek binilebilecek otobüslerle koşucular bu noktaya taşınabilir diye düşünüyorum.
Başlangıç alanı ise bu yıl başlı başına bir problemdi. Her sene daha iyiye gitmesi beklenirken 2009’dan beri katıldığım organizasyonda bu yıl sanırım en büyük karmaşaya şahit olduğumu söylemek zorundayım. Otobüslerin tam da köprüye merdivenle çıkış noktasına parketmesi, birkaç tane arabanın yine tam o noktaya girip yolu iyice kapatması ile o bölümden çıkıp arka taraftaki eşya otobüslerine ulaşmamız 10-15 dk sürdü.
Bu kez de çanta otobüsleri alandan ayrılmak üzere olduğu için çantasını otobüslere veremeyenlerle otobüs şoförleri arasında büyük tartışmalar yaşandı. Hatta çantasını veremediği için sırtında çantayla koşmak zorunda olan kişileri gördüm. Ayrıca gözüme çarpan ve bu sıkışıklığı arttıran etkenlerden biri de yine tam merdivenden köprüye çıkış noktasında tuvaletlerin konulmuş olmasıydı. Dalgalı start ve tempo grupları gibi konular da nedense hâlâ ısrarla düşünülmüyor.
Sen ulaşım konusunda sıkıntı yaşadın mı? Başlangıç alanı konusundaki gözlemlerin neler?
Ilgaz: Biz Taksim’den servisle geldik. Önceden internet sitesinden gördüğüm, otobüslere geçen sene ile aynı yerden binileceği idi, yani Gezi Parkı yanı, Mete Caddesi. Ama biz Taşkışla tarafında taksiden inip de orada hazır bekleyen otobüsler görünce şoförlere sorduk, onlar tam ters tarafı tarif ettiler, Divan Oteli önüne Osmanbey yönüne yürüdük, hakikaten de 4-5 otobüs vardı, sorup ilkine bindik. Binenlerin çoğu Halk Koşusu’na gelenlerdi ama görevliler otobüslerin aynı yere gittiğini söyledi.
Mecidiyeköy’e geldiğimizde otobüs köprüye çıkmak yerine soldan 2. Köprü yoluna devam edince şoföre sorduk, 1. köprü kapalı olduğu için 2. köprüden gittiğini açıkladı. Sonunda ortaya çıktı ki aslında halk koşusu ve maraton/15K otobüsleri farklı, ikisi de aynı noktaya gitmiyor… Bu sebeple Altunizade Köprüsü’nden yaklaşık 500m geride inip toplamda 2,5km yol yürüdük starta. Yokuş aşağı ufak bir ısınma oldu bu bize. Aslında sıkıntı sistemde değil, görevli ünvanı ile ortada dolaşanların yanlış bilgi vermesinde. Bence onlara böyle bir bilgi yanlış verilmiş de olamaz, bilgileri olmadan tahminlerini bilgiymiş gibi aktarmalarının kurbanı olduk. “Kusura bakmayın biz bilmiyoruz” diyememe sıkıntısı…
Start alanında bir çeşit düzenleme yapılmaya çalışılmış ama bu sadece kağıt üzerinde düşünülmüş ve konan kurallar da uygulanamamış. Herkes her yerden geçip duruyordu, arada koşucu olmayan görevli ve seyyar satıcı kalabalığı vardı. Eşya otobüsleri epey sıkıntı yarattı, evet otobüsler mantıken kenara sırayla dizilmiş, üzerlerine numaralar yazılmış ama o anda oluşacak kalabalık ve tansiyon hesaba katılmamış. Çoğu insan hava sebebi ile çantasını verene kadar üzerinde ikinci katman kıyafet ile dolaşıyor. Son anda üzerini çıkartıp çantasını teslim etmek istiyor. Bunun için de yer yok, otobüslerin kapısının önü epey sıkışık. Bu sebeple gereksiz enerji ve zaman harcadık çanta işine. Tuvalet kabinleri de sıkıntılı idi, erkek olarak çayır çimen avantajımız var ama kadın koşucuları da düşünmek lazım. Çantayla koşanları gördüm de bunun mecburiyetten olabileceği aklıma gelmedi. Hatta eşyaları teslim etmeyeceklerse niye daha uygun çanta ile gelmediler diye düşünmüştüm…
Başlangıçta (ve genelde) beni rahatsız eden detaylardan birisi de her fırsatta politik mesaj verilmesi, starta 2 dakika kala bile siyasi parti ağzından yapılan moral konuşmaları.
Hava ve parkur daha bir güzel geldi bana bu sene. Hatta performanslı koşanlar için bunaltıcı bile olmuş olabilir güneş bazı zamanlarda. Bence havanın güzelliğinin en büyük faydası şu oldu; normalde 25 km sonrası sahil hattı hep boş olur, kimseleri görmezsin ama hava güzel olunca izlemeye gelenler, yürüyüşe çıkanlar çok vardı, bu sayede insan yüzü görerek koştuk. Özellikle 15 km ayrımına kadar epey seyreden varmış gibi geldi bana. Sen nasıl buldun parkuru, çevreyi? İkmal istasyonları yeterli miydi sence?
Aykut: Mesaj vermek isteyen şortunu, tişörtünü giyip, kalabalığın arasında herkes gibi maratonu ya da en azından 15 km’yi (halk yürüyüşünü değil) koşmalı derim. Ancak o zaman mesaj etkili ve inandırıcı olabilir. Zaten onu yapan kişinin başka mesaj vermeye çalışmasına da gerek kalmaz.
Buna bağlı olarak bir de sürekli bir yanlış bilgilendirme var. “İstanbul Maratonu’na 100 bin kişi katıldı” veya “onbinlerce koşucu ter döktü” gibi ibareleri duyanlar bunun dünyanın en büyük maraton organizasyonu olduğunu düşünebilir. Koşmayan tanıdıklarımdan bana bazen bunu söyleyenler oluyor. Tabii bilmedikleri şey, Berlin ve New York gibi maratonlara katılan 40-50 bin kişinin hepsinin sadece maraton mesafesini (yani koşmayanların anlayacağı şekilde söylersek 42,195m) koşuyor olması. Bizde maratona başlayanların sayısı ise 3 bin civarında. Evet, son birkaç yılda koşuya olan ilgi artıyor ama kendimizi kandırmaktan vazgeçip gerçek rakamları ortaya koymak gerek.
Destek ve parkur konusuna gelince… Bu yıl kardeşimin ilk maratonuna eşlik ettiğim için üzerimde ekstra bir baskı olmadan parkuru ve çevreyi daha rahat gözleyebildim. Havanın pozitif etkisi olduğuna katılıyorum. Yine de bana göre birçok bölgede en büyük desteği verenler yabancı koşucuların aileleri ve arkadaşlarıydı. Bir de 10K ve 15K koşularını bitirdikten sonra maraton parkurunun son kilometrelerine gelerek bizlere destek veren koşucu arkadaşlarımız. İstisnalar dışında Türkler arasındaki eğilim hâlâ kendi koşucusunu bekleyip sadece onu alkışlamak üzerine. Öte yandan sanırım Karaköy civarlarında bir bando ekibi hatırlıyorum. Önce bunu organizasyona bağlı bir ekip sandım ama bir daha buna benzer bir ekip görmediğim için sanıyorum kendileri böyle güzel bir şey organize etmişler.
İkmal istasyonları bence her sene olduğu gibi yeterliydi. Tabii şunu da söylemek gerek, hangi zaman diliminde koştuğunuza göre istasyonlarda bulabildikleriniz değişebiliyor. Biz kardeşimle 4 saatin hemen altında bitirme temposu ile koşanlar olarak su konusunda bir sıkıntı yaşamadık. Daha yavaş koşanlar için sorunlar yaşandı mı bilmiyorum. Birkaç istasyonda elmanın yanısıra muz da gördüm ki bu olumluydu. Ben yine elmanın koşarken yenmesi zor bir meyve olduğu düşüncemi yineliyor ve mandalina gibi bir meyve ile değiştirilebileceğini düşünüyorum. Enerji içeceği de genelde bulunuyordu.
Bitiş noktası konusuna gelirsek, maratona katılım sayısı arttıkça bu alanın yetersizliği giderek daha fazla ortaya çıkıyor diye düşünüyorum. Sanıyorum birkaç yıl içinde yeni bir bitiş noktası ve buna bağlı olarak yeni bir parkur gereksinimi iyiden iyiye kendini gösterecek. Maraton koşanlar bitirdikten sonra daha ferah ve düzenli bir ortam bekliyor ama bu alan bunu artık pek sağlayamıyor. Senin bu konulardaki düşüncen nasıl? Ayrıca bu işlere yakın biri olarak t-shirt ve madalya tasarımları hakkındaki görüşlerini merak ediyorum.
Ilgaz: İkmal istasyonları bence de güzeldi, su hep vardı. Hatta bir iki masada enerji içeceği bile vardı. Ki biz sizden yaklaşık 1 saat sonra geçmişiz aynı noktalardan. Şeker ve elma işi benim aklıma yatmıyor pek. Su ile ilgili sıkıntı da şişeleri iyi niyetten açıp vermeleri. Koşarken kapakla uğraşmayalım diye düşünüyorlar muhtemelen, o anda içip biraz ileride atacaksan tamam ama suyu taşımak istiyorsan işin zor, kapaksız şişeden su dökülüyor. Bazı istasyonlarda kapaklı ve kapaksız şişeler vardı ama tüm masanın üzeri kapaksız şişe dolu istasyonlar da gördüm. Neyse çok büyütmemek lazım, ben durumu fark edince kapağımı atmayıp bir sonraki istasyonda doğrudan açık şişeye uzandım, tek kapakla yarışı bitirdim.
Bando diye adlandırdığın Okay Temiz’in Ritm Atölyesi öğrencileri, yol kenarından canlı müzik ile destek verdiler. Bu tip şeyler güzel, hem koşanlara moral oluyor, hem de olayı daha bir sosyalleştiriyor. Bitiş alanını ben bu sene daha ferah buldum. En azından bitiş çizgisinde halk, görevliler ve fotoğrafçılardan oluşan insan duvarı yoktu. Aslında ideali bitiş çizgisini bir koridorun izlemesi, koşanların yürümeye devam ederek biraz ileriden dışarı çıkmaları. Biraz da olsun bu şartlar sağlanmıştı bu sefer.
Ben madalyanın poşetten çıkmasına kızıyorum son seferlerde. Madalya dediğin boyuna takılır, veya elden teslim edilir. Bu simgesel bir şey. Hem bence madalyalar da güzel, maddi imkansızlıktan standart ucuz madalya adaptasyonu değil. Bu etkinlik için tasarlanmış, dökülmüş ve büyük madalyalar. Katılımcı sayısı ve imalat düşünülürse hatırı sayılır bir bütçe ayrılmış sanırım.
T-shirt için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Malzeme ve bedenler biraz sıkıntılı. Çoğu koşucu uygun beden bulamadığını, bulanlar da bedenlerin kısa kaldığını söylüyordu. Halbuki esas reklam malzemesi bu, düzgün T-Shirt yıl boyu her yerde giyiliyor. Benim anısı olmasının yanı sıra kendisini ürün olarak da sevdiğim yarış t-shirtlerim var, hep giyiyorum. Ama bu anca çekmecede poşetinde duracak anı olarak.
Çantaların alındığı otobüsler de güzel organize edilmişti, içerde çantalar numaralara göre diziliydi, numaramı söylediğim anda çantamı aldım. Tabii ben sonlara doğru bitirdim, o sırada bir yoğunluk yoktu, bunu bir de kalabalık zamana denk gelenlere sormak lazım.
Bitişle ilgili güzel bir fark da geçen seneki gibi tam 42 km’yi bitirdiğin anda burnuna mikrofon ve kamera sokup röportaj yapmak isteyen heyecanlı basın mensupları yoktu!
Bildiğim kadarıyla resmi fotoğraf çekimi yoktu? Halbuki bu hem organizasyona, hem fotoğrafçı firmaya güzel bir kazanç, hem de koşanlar için güzel bir anı. Yurt dışında bu işi çok ciddi tutuyorlar, bazı maratonlarda sabit kameralardan video çekip numarana göre senin o noktadan geçtiğin anları bile satıyorlar film olarak. Bu iş ihaleye açılsa eminim yabancı firmalar bile girmek isteyecektir, katılım az değil çünkü.
Bir de zaman kontrol halısına dikkat ettin mi? İki senedir Feshane dönüşünde halı olmuyor ve öncesindeki parkur kötü niyetle veya bilinçsizce kestirme yapmaya çok müsait. Sanırım bu işin maddi tarafı da var, her istasyon ek bedel demek. Gene de niyeti bozan süresini kısaltmasa bile o ara mesafeyi koşarak harcayacağı zamanı kaldırımda oturup dinlenerek geçirebilir, ve aynı sürede dinlenmiş olarak devam eder yoluna. Sen bu konuyu dile getirmiştin diye hatırlıyorum, gündeme alınmamış sanırım?
Aykut: Öncelikle su şişelerinin kapaklı verilmesi gerektiği konusunda aynı düşüncedeyim. Koşmayan biri için bu fazla detay gibi gelebilir ama tahmin ediyorum koşan birçok kişi buna katılacakdır. Hızlı koşarken ve özellikle son bölümlerde nefes alıp veriş düzensizleştiğinde suyu zamana yayarak yudum yudum içmek önemli hale geliyor. Ayrıca havanın daha sıcak olduğu günlerde yanınızda taşıyıp bir süre sonra serinlemek için kullanma şansınız oluyor. Bunun için de kapaklı olması büyük avantaj. Doğrusunu istersen bu zamana kadar hiçbir maratonda yanımda kapak taşımak aklıma gelmemişti, bundan sonra tavsiyeni dinleyip maratona gelirken evden kendi kapağımı getireceğim!
Madalyanın boyuna takılmamasını geçen sene de gündeme getirmiştik. İnsanlar ya bitirmek için ya da hedef sürelerini tutturmak için aylarca antrenman yapıyor, bazen sabahın köründe bazen gecenin karanlığında koşup her yönden çok çeşitli fedâkârlıklarda bulunuyorlar. Bunun sonucunda hakettikleri madalyayı bir torbanın içine atılmış şekilde bulmalarını ben kabul edemiyorum. Bu kararı veren kişinin de bir koşucu olduğuna ve kendisinin bir koşu yarışı bitirdiğine inanmam çok zor. İşin bu yönü bir yana bir de psikolojik tarafı var. Örneğin ilk maratonunu bitiren kardeşim bir an madalya vermediler diye büyük panik yaşadı ama ben geçen yıldan torbada olduğunu bildiğim için gösterip rahatlattım! Eminim aynı duyguyu ilk kez katılan birçok kişi ve yabancı katılımcılar da hissetmişlerdir.
Öte yandan madalyanın kendisi kaliteli olsa da ben kendi adıma Runtalya örneğindeki gibi her sene değişik bir tasarım olması taraftarıyım. Her sene sadece üzerindeki yıl değişiyor. Bu konuda diğer arkadaşların, özellikle de İstanbul’da birden fazla maraton koşanların düşüncesini merak ediyorum. Ayrıca 10K koşanlara verilen madalyaları gördüm, maraton ile birebir aynı. Üzerinde 10K olduğuna dair herhangi bir ibare yok. Bunu kesinlikle başka mesafeleri küçümsemek için söylemiyorum ama bir madalyanın üzerinde “Maraton” yazıyorsa dünyanın neresine giderseniz gidin mesafenin 42,195 km olduğu bilinir. Eğer mesafe maraton değilse tasarım aynı bile olsa üzerinde koşulan mesafenin belirtilmesi doğru olur. Dediğin gibi en etkili ve kolay reklam aracının t-shirt olduğu konusunda hemfikiriz. Bu konu nedense dikkate alınmıyor ya da yeterli özen gösterilmiyor.
Bir de ilginç bir bere konusu var, ona da değinmek istiyorum. Finişte bazı kişilerin kafasında İstanbul Maratonu logolu iyi düşünülmüş bereler gördük. Nereden aldıklarını sorduğumuzda start noktasına giderken binilen otobüslerin olduğu yerde ücretsiz dağıttıklarını söylediler. Bu da bana garip geldi. Ya fuarda kayıt olan herkese verilmeli ya da finişte her torbanın içinden çıkmalıydı.
Çantaları geri alırken biz de herhangi bir problem yaşamadık, gayet sorunsuz ve hızlı şekilde sistem işledi. Ayrıca finişte sertifikaların anında verilmesi de son birkaç yılda başarıyla yapılan güzel bir uygulama. Yalnız bazı koşucular, özellikle de yabancı katılımcılar sertifikaların verildiğini bilmediği için almadan gitmiş. Biz eski yıllardan bildiğimiz için sorun yaşamadık ama sertifika ve çantaların nereden alınacağı konusunda finişte hiçbir işaret veya bilgilendirmeye rastlamadım.
Gelelim çip konusuna. Dönüşlerde çip kontrolü olmaması konusunu dediğin gibi geçen sene belirtmiştik. Maalesef bu yıl da aynı sistem devam ediyordu. Sadece Feshane dönüşünde değil, Ataköy dönüşünde de yine elektronik kontrol yoktu ve her iki nokta suistimale çok açıktı. Aslında kötü niyetli kişilere yol göstermemek adına bu konuyu fazla konuşmak istemiyorum ama bu yıl konu başkalarının da dikkatini çektiği için iyice ayyuka çıktı. Aynı sorunun 15k parkurunda yaşandığını öğrendim. Sonuç listelerinde dönüşlerden hemen önceki ara zamanlarda büyük “gariplikler” olduğu iddia ediliyor ve dönüşten önce yolun karşı tarafına geçenleri gördüğünü söyleyenler mevcut.
Bunun gerçekte olup olmaması bir yana, Altın Kategoride olmakla övünen bir maratonun bu tip konularda çok daha hassas olması ve bu tür iddialara hiçbir şekilde mâhâl vermemesi beklenir. Tek yapılması gereken dönüş noktalarında ekstra çip okuma matları koymak. Buradaki sürelerin yayınlanmasına da gerek yok, sadece kontrol amaçlı değerlendirilmeleri ve geçmemiş olanların ortaya çıkarılması yeterli. (Yazı tamamlandıktan sonra şüphel gözükenler sonuç listesinden çıkartılmaya başlandı. Bu olumlu bir durum. Umuyoruz ki gelecek sene bu duruma ekstra matlarla en baştan önlem alınır).
Evet, iş koşu hakkında konuşmaya gelince biraz çenemiz düşüyor. Bizim gözlemlerimiz genel hatlarıyla bu şekilde. Unuttuğumuz konularla birlikte sizlerin de katıldığınız ve katılmadığınız yönleri açıkçası merak ediyoruz.
Geçen sene 15K’ya kayıt olup sakatlık nedeniyle yarışamamış ama malzemeleri almıştım. O yüzden karşılaştırarak başlamak gerekirse t-shirtler geçen senekinden kumaş olarak daha iyiydi. Çantalarda en azından o korkunç gri renkten kurtulmuştu. Ama bu seneki çantada sonrasında kullanabileceğim gibi değildi ne yazık ki, tutsan tutulmuyor, assan asılmıyor (Çanta yürüyen bir reklam panosu gibi, ne kadar çok taşınırsa o kadar çok yarışın reklamı yapılır. Çanta ve tshirt konusunda internet üzerinden yarıştan 6 ay önce bir yarışma düzenlense eminim çok güzel öneriler/tasarımlar gelecektir). Madalyayı ben çok beğendim ama madalyanın boyna asılmaması konusunda size hak veriyorum. Ayrıca biri söyleyene kadar bende kısa süreli madalya yok mu paniği yaşadım. Yarışlardan size hatıra kalan ve sakladığınız en önemli şeyler zaten bu üçü, madalya, t-shirt, çanta. Sertifika verildiğini daha önce yarışan bir arkadaşım söylemese almadan geçebilirdim ama anında sertifikayı almak güzel oldu.
Ben maraton fuarına Cuma günü akşamüzeri gittim. Havaalanından direkt valizleriyle gelmiş bir sürü yabancı ile beraber yürüdüm Sinan Erdem’e. Birincisi bilmeyenler için yeterli tabela ve yönlendirme yoktu (ben birine sordum mesela) ikincisi hava biraz daha soğuk veya yağmurlu olsa metro/metrobüs ile stadyum arasındaki bu yolda millet telef olacaktı. Stadın karşısındaki üst geçidin asansörleri de çalışmadığı için koca valizlerle in çık yapmak zorunda kaldı bütün misafirler (koşucu bunlar, bişi olmaz bunlara diye mi düşünüldü bilemedim 🙂
Fuar alanı sıkışıktı, geçen sene –hem de cumartesi günü- keyifle gezdiğim fuardan bu sene semt pazarı geziyormuş gibi çok duramadan çıkmak istedim ve iyi ki bu işi Cumartesi’ye bırakmamışım diye düşündüm. Fuar eski yerinde olmalı bence, üstelik seneye Yenikapı Taksim metro hattının açılmasıyla havaalanından ulaşım sıkıntısı da kalmayacaktır.
Maraton start noktasındaki en büyük sıkıntı çanta otobüslerinin durumuydu, yanına park eden arabalarla birlikte çanta bırakmak eziyet oldu. Seneye buna mutlaka dikkat edilmeli. Finişte bu konuda bir dert olmadı ve çantamı rahatça aldım. Çantamı aldıktan sonra üstümü değişmek için girdiğim çadırdaki soyunma alanı da çok ufaktı. Genel olarak daha geniş bir finiş noktasına ihtiyaç var çünkü insan yarış sonunda ferah bir alan biraz oturup soluklanacak bir yer arıyor. Finişte kuşkusuz en güzel hizmet masaj hizmetiydi, bitmiş bacaklara ilaç oldu 🙂
Yarış esnasındaki beslenme istasyonlarında su sıkıntısı hiç yaşamadım ama 15.km den sonra hiç powerade yoktu ama yerlerde şişeler vardı demek ki kalmamıştı. Powerade’lerin 500ml olması çok anlamsız. Zaten maksimum (ki o kadar bile değildir) yarısını içip atıyorsunuz. 200ml şişelerde olsa hem israf önlenir hem de aynı miktarda içecek ile 3 katı fazla dağıtım yapılmış olur.
Son olarakta Anadolu yakasından katılanlar için start noktasına (hatta Anadoludan gelenlerde düşünülerek) Kadıköy, Bostancı, Kartal ve Gebze’den otobüs kaldırılması çok iyi olacaktır.
Dönüş noktasında çip halısının olmaması ve maraton startında yaşanan tuvalet sıkıntısı konusunda söyleyecek bir şey bırakmamışsınız zaten 🙂
Detaylı yorumlar çok faydalı. Fuarın nerede olduğunu gösteren hiçbir tabela olmaması konusunu unutmuşum. Ben çok kalabalık ve yoğun bir zamanda gittiğim için maraton çantası olanlara sorarak buldum ama daha tenha zamanda gelenler ve bölgeyi bilmeyip havaalanından büyük bavullarla gelenler için zor iş.
Arkadaşlar elinize sağlık, uzun uzun yazmışsınız.
Ben de bu sene yarışa enterean bir formatta katıldım, paylaşmak isterim 🙂
Aslında yarışa kayıt yapmamıştım çünkü zaten koşma niyetim yoktu. Son hafta bari antrenman olsun diye katılmaya karar verdim. 9:30 civarı evden koşarak çıktım ve Beşiktaş’ta kalabalığa karıştım. Tek amacım eğlenceli koşu olduğundan hiç kasmadım ve bol bol etrafı seyrettim. 15k finişine kadar gittim, gözlemledim. Daha sonra Beşiktaş’a (eve) kadar geri koştum.
1- Vodafone çok daha fazla girebilirdi diye düşünüyorum. İnönü stadının orada müzik yapan bir kiosk vardı, bir de bol bol afiş. Önceden yapılan reklamlara bakarak mobil teknoloji konusunda daha fazla gireceklerini düşünmüştüm. Doğrudan facebook bağlantılı applikasyonlar, canlı takip gibi yapılabilecek çok şey vardı. Anladım ki, Vodafone ortak olmamış, sadece parayı vermiş ve dışarıdan seyrediyor.
2- İnönü önünde biten halk yürüyüşü bence tam bir rezillik. Spor ile alakası olmayan bir aktivite olduğunu düşünüyorum. Köprü ve yolların gereğinden çook daha uzun süre kapalı kalmasına, dolayısıyla bol bol küfür yememize, neden oluyor. Saat 13:00 itibariyle köprü/beşiktaş hattı hala kapalıydı ve bunu açıklayabilecek tek bir mantıklı sebep bulamıyorum. Geri dönüş yolunda yürüyüş yapanlar karşıdan geliyorlardı doğal olarak, gerçekten çirkin de bir görüntü. Görmeniz lazım…
3- İstasyonlar: Öncelikle masalara yaklaşırken bir işaret yok. Bir anda bakmışsınız masa gelmiş. Bazı insanların yolun ortasında durup masaya geri geldiklerini bile gördüm. Ben ilk şoku atlatınca, devamındaki istasyonlarda ilk masayı pas geçtim, ikinci masadan aldım suyu. Uzaktan görülebilecek şekilde yükseğe konumlanması gereken bir işaret sistemi lazım. Elmayı sadece beşiktaştaki masada, powerade ise sadece tophane civarındaki istasyonda vardı (benim yanaştığım masalardan bahsediyorum, aynı istasyonda 1’den fazla masa oluyor). Suyun sisede degil bardakta verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Genelde bütün şişeler 1-2 yudum alıp atılıyordu. Masalarda görevli çocukların sayısı azdı ve gerçek bir izdiham vardı. Ben su alabilmek için iki kere durmak ve sıramı beklemek zorunda kaldım. 15k finişine kadar olan masalarla 15’ten sonraki masalardaki görevli sayıları eşit olmamalı. Ilgaz’a katılmıyorum. Bence su kabını sporcu kendisi sağlamalı (çeşitli sayıda çözüm mevcut). Organizasyon çevre temizliği ve su ziyanı açısından bardakta vermeli. Ayrıca, çok daha hızlı. Atılan su şişelerini bence hemen toplamaları lazım. Ben geri dönerken gerçek bir pet şişe denizinden geçtim. Boşa atılan sulardan dolayı Kabataş civarında yolda gölet olmuştu. Pet şişeler yüzüyordu tabii. Bir de dağınık dağınık yürüyen insanlar. Petlerle maç yapan çocuklar vs..
4- 10k finişi: Uzaktan görünmüyordu. Zavallı bir adam son depara kalkmıştı ama bir anda bariyerlerin ters tarafında kaldığını farketti ve bariyerlerden atlayarak 10k finişi tarafına geçti. Yanımda oldu bu. Ben burada durmadım devam ettim.
5- 10-15k arası: Burada dönüşe gelmeden önce karşıdan gelen bir arkadaşımı gördüm, gaz vermek için onun tarafına geçtim. Yani yarışta olsam kestirme yapmış olacaktım. Dönüş noktasında halı olmayacağı aklımdan bile geçmedi. “Şimdi yarışta olsam diskalifiye olmuştum” bile dedim içimden. Meğer gayet de oluyormuş. Neyse, 15k finişinden önce maraton ayrımı vardı ve ortada bi tane kız bayrak sallıyordu. Yazılı bir işaret yok. Bence tam bir rezillik. Bu kadar basit bir detayı atlamak nasıl mümkün olabiliyor? Bir şekilde kalabalıkta yolun sol tarafında kaldıysan ve müzik dinliyorsan, kızı kaçırmak içten bile değil ve hoop kendini 15k finişinde bulabilirsin. Kabul edilemez.
6- 15k finişi: Finiş çizgisini geçince elime bir poşet verdiler. Yarışçı olmadığım halde poşeti aldım, itiraf ediyorum. Madalyayı boynuma taksalardı yine alırdım ama utanırdım. Poşetle verilince utanmadım pek. İçinden çıkan madalya güzel ama hangi yarışı bitirdiğin yazmıyor. Aynısı Londra’da da başıma gelmişti. Olimpik triatlon bitirdim ama sprint bitirene de aynısı veriyorlardı. 10k bitirip üzerinde maraton yasan bir madalya almayı kimse istemez diye düşünüyorum. Evim beşiktaşta olmasaydı, hava çok kötü olsaydı veya çok yorgun olsaydım oradan nasıl dönerdim bilmiyorum. Belki araç vardır, ben kontrol etmedim. Zaten planım koşmak olduğu için geri devam ettim. Finiş çizgisinin 3-5 metre ötesine kurulan sertifika çadırı nedeniyle finiş alanı tam bir izhiham alanıydı. Birileri megafonla “ilerleyin, bekleme yapmayın” diye bağırıyordu. Kardeşim madem öyle, o çadırları 30-40 metre ileriye kur, zaten kimse meraklı değil orada bekleşmeye. Benim sertifika gibi bir derdim olmadığı halde kalabalık içinden zor attım kendimi dışarı. Poşeti orada çocuğuyla oturan bir ablaya verdim, madalyayı anı olarak aldım.
7- Geri dönüş ve devamı: Eve dönüş yolunu biraz anlattım zaten. Bence tamamen unutulması/rafa kaldırılması gereken bir “olay” bu. Su istasyonlarının bir kısmı hala açıktı ben dönerken. Çocuklar beni görünce şaşırdılar biraz. Devamında başka bir planımız vardı ve saat 13:00 itibariyle hala bütün yollar kapalı olduğundan beklemek zorunda kaldık ve saat 14:30 gibi evden çıkabildim. Bence TR bisiklet turunda olduğu gibi işi biten yolları hemen açmaları lazım.
8- Öneriler: Bence bu yarışı boğaz hattına taşımak daha iyi olurdu. O zaman acayip hızlı bir parkur olur, ilgi artar. Sporcu gözüyle bakınca köprü geçme hikayesi bana hikaye gibi geliyor. Hem böylelikle piknikçi tayfa da elimine edilir.
10k veya 15k bence iptal edilmeli. Bunun yerine relay gelsin derim. Takım maratonu hem hızlı, hem de keyifli olurdu. Bireysel gibi gözüken spora takım ruhu katmanın büyük avantajları var, keşfetmek lazım derim…
Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Hiç mi iyi bir şey yoktu diyebilirsiniz. Tabi ki vardı. Ben eleştirilerimi yazdım sadece, övgü kısmını diğer arkadaşlara bırakıyorum.
Organizasyon komitesinin işini iyi bilmediğini/sporcu ruhundan anlamadığını/kaynaklarını doğru kullanmadığını/politik motivasyonunu diğer şeylerin üzerinde tuttuğunu düşünüyorum. Çok bariz belli oluyor ve insanın tadı kaçıyor. Ne gezi, ne rabia, ne de bilmem ne pankartları bence buraya yakışmıyor.
selamlar,
-levent
Teşekkürler Levent. Çok detaylı gözlemler, özellikle 10K ve 15K’da yaşananlar hakkında bilgi sahibi olmuş olduk.
Ilk resmi maratonumda sunu gozlemledim. Maratonumu makul bur surede bitrdim, bitis sirasindaki kalabaliktan geteken zevki fazlasi ile aldim. Hersey cok guzeldi. Sonra arkadaslarla dolasip koftemizi yedik. Donuste saat 4 civarinda hala maratonu bitirmeye calisan, kosuculari gordum. Sahne cok uzucuydu, icim sizladi. Ne bir yol vardi, ne de alkislayanlar. Organizasyondan kimse yoktu. Normal yoldan da gelmiyorlardi, sirkeci’den yukari cikiyorlardi. Bir defa maraton kosmama ragmen, bana cok ters geldi. Piliyi pirtiyi erkenden toplayip, yollari acmak kabul edilir degil. Maratondan 5 saat sonra ana yollar acilsin evet de, son finish kismi bence en az 7 saat kalmali. Her bitiren, emeklerini karsiligini orda aliyor. Ben ve arkadaslarim tezahurat yaptik, ama nafile. Sahsi fikrim, en son bitirenin de, birinci ile ayni saygiyi gormesi.
Belirtmek istediğim ilk konu Anadolu yakasından ulaşım ve etkinlik internet sitesinde yer alan bilgilendirme. İnternet sitesinde 15km’nin altında yazan ulaşım bilgilerine (hepsinde aynısı yazıyor) baktığınızda belirtilen bilgiler çok genel yazılmış. Ben organizasyondan yetkilileri arayıp bilgi almak istedim beni İETT ye yönlendirdiler. İETT şuan Anadolu yakasından bir ulaşım aracı olup olmayacağı belli değil, yarıştan önceki gün tekrar arayın dedi. Organizasyon’dan tekrar yetkiliyle görüştüm evet belli değil dedi. Yazılanlar sadece Avrupa yakası için geçerli dedi. Peki o zaman neden oraya yazmıyorsunu, ben sizi aramasam Pazar sabahı kalkar Anadolu yakasında metrobüse gider beklerim dedim. Evet haklısınız dedi… Verilen bilgilerin daha net ve yarış gününden daha önce kesinleştirilerek paylaşılması gerektiğini ve Abadolu yakasından da Taksim’den olduğu gibi bir aracın hizmet vermesi gerektiğini düşünüyorum. Nitekim tamamen kapanan yollarda açıklanmadığı için taksi ile dolanmaktan Caddebostan dan Altunizade’ye gelebilmek için 40TL taksi parası ödedim!
Taksinin bizi bıraktığı yerden sora sora yarış alanına gitmeye çalıştık, geçtiğimz yerlerde dağ tepe indik çıktık neymiş köprüye varacağız…10km start alanına gelebildik ve saat 08:00 idi. Tam o noktadan itibaren 15KM için eşyaları nerede teslim edeceğimizi sorduk herkes düz git ileride yanıtını verdi. Bu arada bir işaret bir tabela arıyoruz YOK. Düz gide gide en son maraton eşyalarını alan otobüslere geldik. O otobüslerin içerisinde olan her görevliye aynı soruyu sorduk düz hidin dediler. En son yol bitti otobüs bitti ve son kişi 15km otobüsleri karşı tarafta dedi. Saat 08.35!
Zaman az ve kalabalık içerisinde koşturmaktan tükenmiş vaziyetteydik. Karşı tarafa nasıl geçeriz diyoruz yanıt yok.
Orada çalışan o kadar görevli nasıl bir bilgilendirme ile oraya gelmiş anlayamadık. Köprünün yan tarafındaki merdivenlerden aşağı indik koşmaya başladık bir çıkış bulduk ve diğer taraf geçtik. Bizim gibi yüzlerce kişi vardı ğeşimizde. Herkese bağırarak bilgi vermeye çalıştım bizleri takip etsinler diye. Sonunda otobüslere geldim ve şanslı olarak son dakika da çantamı vermeyi başardım. Tuvalete gitmem lazımdı ancak zaman kamadı, sıra çoktu.
Böyle büyük bir organizasyonda bilgilendirme görsel olarak veya anons ile çok önemli. Dilerim seneye bu yazdıklarımın dikkate alındığını görebilirim.
Teşekkür ederim.
Köprüye ulaşım maceralı olmuş, geçmiş olsun. Aynı sorunu 2009’da yaşadım, taksi ile Anadolu yakasında uzunca bir sabah turu attık.
Eşya otobüsüne ulaşmak büyük sorun oldu dar alanda insanlar bir birlerinin üzerine çıkarcasına otobüse eşya verme derdindeydi birde otobüslerin yanına araç park edilmiş alanı dahada sıkıştırıyordu uzun beklemeden sonra çantamı verdim va kapı kapandı otobüz hareket etti benden sonra gelenler veremediler.Düşünüz maraton koşan biri için o çantayı taşımak ne kadar zor olurdu.
Sıra geldi bize size bir soru hangi ülkede maraton koşarken kavga eden birileri olur?Yaşlı bir amca koşuyor maratoncu genç bri arkadaş o kalabalıkta önüne zıplıyor amca genc eli ile itiyor birada kızıyor dikkatli ol diye genç mırıldanıyor ilerliyor amaca söylenmeye devam ediyor sonra genç hışımla geri geliyor ve amcanın yakasına yapışıyor yumruklaşacaklar araya giriyoruz ayırıyoruz….
Unkapanında rampadayız yaşlı bir koşucu ilerliyor kaldırımda genç bir grup var biri yola atlıyor amcanın koluna girmeye çalışıyor dayı sana bir el atalım ha gayter diyecek oluyor müdahale ediyoruz…
Yolda tek tük alkışlayanlar moral verenler var hatta pankart açanları bile gördüm çok güzeldi tabi yine yabancılar büyük anlamda destek veriyorlar
Maraton kültürü bize hala çok uzak biz göremeyiz ama umarım çocuklarımız torunlarımız bu manzaraları görmezler
Bu arada organizasyon genel olarak iyi finishde masaj için çadıra gittiğimde 3 masajcı arkadaş mesai bitti tavrı ile beni dışarıdaki çadıra gönderdi orada da sıra vardı bu ikinci maratonum ve hala tecrübe ediniyorum bu arada toparlanma süreci geçen yıla göre dah iyi oldu
benim en büyük derdim her seneki gibi start alanındaki kaos ortamı. bizden yarım saat sonra başlaması gereken halk koşucuları da elitlerin arasında şemsiyesiyle geziyor. köprüyü yürümeye gelenler maraton koşmak isteyenlerin önünü tıkıyor vs. avrasya’yı hedef yarış olarak seçmeme nedenlerimin başında bunlar geliyor.
dalgalı start, anlaşılır anonslar ve start alanına girişlerin net şekilde koşucu olmayan halktan arındırılması çok önemli. belediye başkanı konuşmaları yerine bunlara önem verseler çok daha iyi olur.
görevliler tüm organizasyondan çok kopuklar ve ya bilgisizler ya da yardım gayretiyle hatalı bilgilendirme yapıyorlar. mesela yarış sonrası birinin numarasını öğrenmek istediğimde bulamazsınız, “yok öyle bir liste” yanıtını aldım, aynı anda bitirenlerin göğüs numarasından isimleri anons ediliyordu 🙂
ulaşım başlı başına bir sorun, biz beşiktaş’tan üsküdar’a motorla geçip taksiyle beylerbeyi çıkışına ulaştık ve çok pratikti. ama toplu taşıma deneyenler büyük sıknıtı ve sürprizlerle karşılaşıyor.
iki senedir aynı gün ales sınavı var ve ulaşım sorunu nedeniyle sınava giremeyenler belki de koşuculara küfrediyor, birinden birinin tarihi değişmeli :/
finişte sadece 42K koşanların yukarı çıkmasının güzel tarafı, kalabalığın azalması oldu, kötü tarafı da arkadaş desteğinin azalması. genelde etrafta tanıdık yüzler görürken bu sene bir yalnızlık vardı.
masaj hala çözülmesi gereken bir sorun olarak duruyor, daha rahat bir alanda yolu tıkamadan yapılabilir. masaj kuyruğu doğrudan finişçilerin önünü kesiyor.
bitirince verilen poşet olayına girmeyeyim, bence rezalet. mantıken insanlar bir rotaya sokularak önce su, meyve, elektrolit, masaj ihtiyaçlarını görecekleri bir rotaya yönlendirilmeli, oraya da bitiren dışında kimse girememeli.
Organizasyon şu yazıyı ve yorumları okusa bile neleri düzeltmesi gerektiğini öğrenmiş olacak büyük oranda.Sanırım koşuculardaki şevkin azmin isteğin yarısı bile yok .Evet zor aynı anda hizmet vermek ama başka diyarlarda yapılabiliyorsa sen de yapabilirsin.
Çok basit ayrıntılar toplamda genel bir -sanırım diyebiliriz- başarısızlık görüntüsü oluşturuyor.
1-İnsan yanına en az eşyayı almak istiyor sabah ulaşım 9a kadar ücretsizdi güya ama tramway durağındaki görevli bize yazı gelmedi dedi bana.(Tabi ben tedbirli olup yanıma akbilimi almıştım).Hani yazı gelmedi sabahın köründe koca çantayla yarışa giden insanlara geç tamam desen ne olur yani .Tutar çok ufak ama o kadar yabancı geliyor koşuya.
2-Geçen sene (sultanahmet)otobüse binişte sağlı sollu geniş bir şekilde bariyerle ayrılmış bir alandan otobüslere biniş sağlanıyordu.Kalabalıktı ama yavaş yavaş ilerleyip binebiliyordun.Bu sene yolun kenarında öylesine yanaşıyor bir iki kişi yönetmeye çalışıyor ama önümüzdeki otobüs kapıları açmazken arkadaki açıyor gidiyor ona kızıyor vs son 5dk anonsu yapıldığında anca binebilmiştik. Ayrıca trafiği kapatmışken ulaşımı kolay olmayan bir yere çok değişik noktalardan servis hizmeti yapmalısın iett için sonuçta zor bir şey değil devasa bir filon var.
3-köprüye geldiğimizde 10dk kapıları açmadı şoför (dışardan açma dediler) ama içerde ter attık resmen .biraz daha beklese sanırım zorla açacaklardı kapıları.
4-Hiçbir yerde hiçbir işaret yok yönlendirme tabelası yok bilgi yok herşeyi kendin buluyorsun .Çok geniş bir alanda bu kadar sıkışıklık nasıl yapabiliyorlar bilemiyorum.
5-15km finişi tam bir curcuna idi .1:20 den önce bitirenler belki biraz ferah idi ama belli bir süreye yığılıyor insanlar ve sertifika almak için doğru yerde konumlanarak yarım saatte alabildim sertifikamı.Az ileride kocaman eminönü meydanı var oraya doğru finiş alanı neden yayılmaz ki.!5km koşmuş biri madalyasını alır suyunu alır ilerler çok raht bir 500metre daha.Çok amlamsız yerde parketmiş araçlar milletin gözüne tezgahını sokmak için yolunu daraltan seyyar satıcılar .
6-10 ve 15km yi maraton finişinden ayırarak maraton finişini güzelleştirmiş olsalar gam yemeyeceğim ama eskisinden çokta farklı değildi finiş(Ayrıca 3saatten sonra maraton bitti havasının esmeye başlaması hiç hoş değil finiş alanında .En basiti güvenlik noktalarını tutmayı bırakıyorlar ve herkes kafasına göre dolaşıp karmaşa yaratmaya başlıyor)
Artık yazmıyorum uzun oldu hiç görmemiş okuyan biri ne berbatmış demesin .(Değildi ,her yarış güzeldir çünkü siz ne kadar çok engel varsa o kadarını aşarsınız!)
*Start noktasındaki seyyar tuvaletlerin sayısı, yarışmacı sayısına göre çok azdı.
*Ben de 10 km.’yi geçtikten sonra yolun karşısına geçip kestirme yapan birisini gördüm ama numarasını okuyamadım.
*Vodafone berelerini ben de birkaç kişide görüp beğenmiştim, keşke fuarda dağıtılsaydı.
*Fuarın yeri büyüklük ve konum olarak geçen sene daha iyiydi.
*Runtalya’da madalyalar boyna takılıyordu, bence de öyle olmalı. İnsan o kadar koşmanın ödülünün boynuna takılmasını ister-hakeder bence.
Bütün bu yazılanlara ek olarak start yerindeki tuvaletlerden başka Parkur içerisinde özellikle maraton parkuru içerisindeki tuvalet noktalarının parkur haritasında olmaması ve yeterli sayıda tuvalet kabininin olmaması da bir eksiklik. Sağda solda dükkanlar ve benzinliklere girenler oldu tuvalet ihtiyacı için.. Şahsen binim 2 kere ihtiyacım oldu 10-15 km kadar tuvalet kabinini bulana kadar kıvranarak koşmak zorunda kaldım. Gördüğüm kadarıyla 15. km de 2 adet, 25 te 1 adet ve 35 civarı 2 adet kabin vardı. Bence hiç yeterli değildi.
Ulaşım konusu zaten tam bir facia. Avrupa yakasından özellikle şirinevler civarından veya metrobüsü kullananlariçin zincirli kuyu dan devamlı otobüsler ring yapacak şekilde oraya ulaşanları starta bırakıp gidip gelebilirdi ve sultanahmetteki argaşanın %80 çözülmüş olurdu. Binlerce kişi sabahın köründe Taksime ve sultanahmete yürümek ve ulaşmak zorunda kalması çok saçma.
her sene dahada kotuye giden bir organizasyon. kosmaktan cok daha baska seylerle ugrasmak zorunda kAldik. 15 km finisi tam bir rezalet. cok dar ve sıkisik bir ortamdi. yarisma tisort ve cantalarida kimseden begeni almadi. iki yil onceki tisortler cok guzeldi hala giyiyorum. kisacasi bu isi bilen kisilerin yapmasi taraftariyim . bu senede avrasya maratonu gecerli not almadi bence.
2008 yılında yapılan ve rota itibariyle Avrasya’ya benzeyen (köprü geçiliyordu) Nike’ın koşusuna katıldığımda; “Demek ki uluslara arası sponsor şirketler ile organizasyon çok daha iyi oluyor” diye düşünmüştüm. Nitekim, Avrasya’da gördüğüm aksaklıklar (madalya dağıtımı, t-shirt kalitesi, koşu sonrası organizasyon) Nike’ın koşusunda hiç yaşanmamıştı. O yüzden Vodafone’un sponsor olmasını çok memnun olmuş ve yarışın gelişeceğini düşünmüştüm. Ancak arkadaşların da belirttiği gibi çok problemler vardı ve Vodafone gerçekten dışardan bir izleyici gibi yer alan bir sponsor konumunda yer aldığını düşündürttü. Kısaca şunları belirtmek isterim;
1- Vodafone’dan ziyade NTVSpor’un yarışa çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Eski yıllara nazaran maratonun haberlerini çok daha fazla yaptılar ve toplumda bir farkındalık oluşturdular.Her akşam bir maraton yayınlayarak insanlarda bir ilgi uyandırmaya gayret ettiler. Yİnede buna rağmen yarışın TRT’den verilmesine şaşırdım. TV’de izleyen insanların da yarışın anlatım ve çekiminden memnun olmadıklarını öğrendim.
2- Fuar çok sıkışıktı. Vodafone standının görselliği haricinde çok iç içe geçmişti. Geçen 2 yılki güzel ortam oluşmamıştı. Ayrıca Fuar’da hiç bir yabancı maratona ilişkin standın olmaması da beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.
3- Otobüse eşya bırakma sorunu her sene olduğu gibi devam ediyor. Düzensizliği kısmen anlayabiliyorum çünkü bu kaos ortamı maalesef her alanda hayatımızın bir parçası. Ancak beni şaşırtan burada çalışan görevlilerin koşuculara yardım etmek konusundaki duyarsızlığı. otobüs daha yerinden ayrılmadan kapıyı kapatan ve çanta almayan görevliler vardı. Önümde bir kaç yabancının resmen yalvardığı ancak görevlilerin hiç yardımcı olmadığını gözlemlemek beni üzdü.
4-Belediye Başkanının politik konuşmaları, zaten artık bir klasik. Yaptıkları tek iş de eşofman giyip, korumalarla 100 metre yürümek. Halbuki kısa bir mesafe, 10 km gibi, bir mesafe koşsalar belki insanlara da örnek olurlar.(Zamanında NB Urfa Maratonunda Urfa Valisinin koşmasını çok takdir etmiştim.)
5- Su istasyonları yeterli ama kurumsal anlamda bir değer katmak için keşke görevlilerin üstlerinde aynı renk bir t-shirt, polar olsa. Çok amatör gözüküyor sivil halde çalışan görevliler.
6- T-shirt ve çanta konusunda arkadaşlara katılıyorum. Çantalar her sene aynı kullanışsız dizayn. Yine eş dosta dağıtıldı. T-shirtler beden olarak normalden küçüktü ve estetik değildi.
7- Estetik demişken ben maratonun logosunu da hiç sevmiyorum. Bence çok basit, hiç özel bir yanı olmayan, köprünün üstüne iki tane gencin resminin konması ile oluşturulan bir logo, logo sayılmaz. Keşke bu konuda yeni bir çalışma yapılsa.
8- Spor kültürü olmayan bir ülkede, maraton için izleyici de olmaz. Bir de maratonun geçtiği noktalarda yerleşim yeri az. İnsanlar da trafik kapalı diye sokaklara çıkmayınca yollarda sadece turistler ve koşucuların ailesi kalıyor. (Yaşam alanlarının olduğu yerler, mesela Bağdat CAddesindeki nike koşularında hep bir seyirci oluyor, insanlar ilgi gösteriyor.)
9- 15 km finiş sonrası karga tulumba dağıtılan poşet ve sertifika sırası çok çirkin. Nike’ın köprü koşusu sonunda hepimiz bir koridordan girerek, sırayla çok seri bir şekilde dağıtılanları almıştık. Bunu bir türlü Avrasya’da yaşayamıyoruz.
10- Bence bu senenin en büyük gelişimi, yurtdışında çok uygulanan, nerdeyse özdeşleşen “bağış toplama” bilinci. Böyle bir bilinç eskiden yoktu veya bilinmiyordu. Vodafone bu konularda güzel adımlar attı ve insanlarda maratonda bağış toplanır farkındalığı oluştu, kabul edildi.
11-Son olarak 15 km yerine “Yarı Maraton” mesafesinin olması gerektiğini, pikniğe dönüşen Halk Koşusunun sona erdirilmesini ve insanların koşuya veya seri yürüyüşe özendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak politik nedenler dolayısıyla bu da çok mümkün gözükmüyor.
Tebrik ederim cok guzel bir yazi olmus (Dun Kosarken sansa Aykut’u gordum ve tebriklerimi kendisine de ilettim sahsen). Ben maratona bir ay kala sakatlandim ve katilamadim yarisa. Benim de bir kac yorumum olacak:
1- Anadolu tarafindan ben yarisa katildigim sene taksi ile gelmek zorunda kalmistim, goruyorum ki degisen birsey yok. Maraton’u organize eden zihniyet bunu nasil dusunmez anlasilir gib degil.
2- Organizasyon da calisanlari bence Gonullu o sene kosamayan kosuculardan secmek lazim. Hayatinda kosmamis insanlarin Maratonun ne anlama geldigini anlamalarini beklemek zor. Yazida da belirtildigi gibi torba icinden cikan madalyalar cok kotu bir fikir.
3- Maraton kostugum sene (2011) atakoy tarafinda oyle bir eksiklik farketmistim, bence ne kadar maliyeti ne olursa olsun bunlar temel seyler ve kesinlikle atlanmamali.
ilk katıldığım organizasyondu, 10 km koştum
1-ULAŞIM: bakırköyden sultanahmete taxi devamında tramvay yaparım düşüncesindeydim, ama tramvaylar laleliden sonra çalışmıyordu, 7.15 te duraktaki birkaç kişi ile birlikte yürüyerek sonrada son otobüs 7.30 kalkacağı için yetişemeyeceğimizi düşünerek laleli den sultanahmete koştuk , manzara berbattı,birbirini ittire ittire insanlar otobuse biniyordu,
metrobüsle aktarım fikrine bende katılıyorum, yolda benim aklıma tramvayla kabataşa taşıyıp oradan ne diye otobüsle taşımadılar düşüncesi geldi,
otobüslerin kalkacağı yere nasıl ulaşışır ı da düşünmeliler ve bunun için otobüs tramvay metro metrobüs bağlantılarını, saatleri ile bildiren bir broşür olsa ne güzel olurdu.
dönüşte ise 11.30 gibi ayakkabımdaki çipi göstererek tramvay ve metro ile döndüm
2-ÇANTA: ilk katılmam olduğundan beni en çok düşündüren çantamı nasıl vereceğim izdiham olur mu sonra nasıl alırımdı. çok şükür çanta teslimi alınmasında hiç sorun yaşamadım.
3-KÖPRÜ:normalde halk koşusundan kimse olmaması gerekirken, öbek öbek yolun ortasında duran bir sürü insan vardı, ve yürüyerek zincirlikuyu dan insanların köprüye geldiğini görüyordum. kayıtsız kimse köprüye çıkmayacak deseler de bir şey değişmemişti.
4-FİNİŞ: 10km koştum , yarış bitince kargaşa başladı,finiş bitirdiğim sırada kalabalık değildi , ve ben promosyon olduğu düşüncesi ile poşeti almadım, zaten poliste poşeti dağıtana kızıyordu. sonra 5 dakika başı kesilmiş tavuk gibi dolaştım oralarda sonra birilerine sorarak önce sertifika kuyruğunda izdiham ve sonra poşet dağıtılan kamyonetin arkasında ezilme riski yaşadım. sertifikaların bu kadar çabuk basılması beni ne kadar şaşırttıysada kamyonetin arkasından yardım poşetleri gibi poşet alışımızda nefret ettim. bir turistin “primitive people and primitive organisation” sözüne kulak misafiri olmak ise beni utandırdı.
yarış mesafesi fark etmiyor, madalyanın poşet içinde herkese dağıtılması bizleri üzerken maratonu değersizleştiriyor
Merhaba, yarışla ilgili öncelikli olarak bahsetmek istediğim konu yarışı izleyen ve destekleyen insan sayısının çok düşük olmasının koşucuların üzerindeki negatif etkisi .Özellikle 20.km den sonra 40.km kadar sahil yolunda (Aksaray-Bakırköy-Yenikapı) geçilen yarışın bu bölümünde görevliler ve belki bir o kadar da izleyici (çoğu yabancı turist) dışında sadece koşucular yer almakta.Bence burada en önemli etken bu bölgenin, insanların gündelik hayatları içinde yer almayan bir yer olması. Yolların kapalı olduğu bir günde hem de koşucuları desteklemek için bu bölgenin gidilebilecek yer tercihleri dışında kalması bu sonucu doğuruyor. Yarış güzergahında değişiklik yapılarak, insanların hergün gitme alışkanlıkları olan bölgelerden geçecek şekilde parkur düzenlemesi yapılırsa yararlı olur düşüncesindeyim. Sonuçta major maratonlar seviyesinin en önemli kriteri izleyici sayısı olarak gösteriliyor. Artık köprü geçme olayı ile İstanbul maratonu ayrılmalı.
Maraton fuar yerinin bu şekilde değişmesi bence isabetli olmamış. Yurtdışından gelenler düşünülüyorsa havaalanında yapılsın o zaman. İstanbul’u iyi bilmeyen, şehir dışından araba ile gelenler trafikte çok vakit harcıyorlar. Fuar iç dizaynı ise gerçekten kötü yapılmış. Araba standları dışarıda yer alabilirdi. Numara çanta vs dağıtımı tribün altlarında değil, saha içinde ferah bir ortamda yapılabilirdi.
Makarna dağıtımında ise, çok fazla kalabalık olduğu için ancak bir kepçe (on-on beş adet makarnayı geçmez) verebileceklerini söylediler. Yine arka taraftaki dehlizlerde bir adet meyve suyu ve bir muz almak için görevlilerin keyfini beklerken anlamsız bir düzensizlik göze çarpıyordu.
Maratonu dört saatte bitirdim. Aksaray’dan sonra hiç bir su istasyonunda powerade görmedim. Karşıdan gelenlerin ellerinde şişeler vardı, fakat istasyonlarda sadece su bulabiliyordum.
iki yıldır 15K koştuktan sonra bu yıl ilk maratonumu tamamladım, benim merak ettiğim finişte verilen torbalarda önceki senelerde çıkan penye tişörtün nereye kaybolduğu. en azından benim torbamdan çıkmadı. teri kurutmada faydalı oluyorlardı, yarış kitiyle verilen formada benzer durum yaşadım, ilk gün, öğle saatlerinde gitmiştim ve S beden forma daha gelmedi demişlerdi. 15K forması verdiler, vermeseler de olurdu, nerde 2011’de verdikleri Nike forması, nerde bu seneki naylon çaput.
geçen sene 15k koştum bu sene ise maraton denedim ve bitirdim. yüksek rakımda hazırlanmış olmamın avantajını hissetmek için gittiğim yarışta maalesef ayakkabımın azizliğine uğradım ve beklentimin altında süre de bitirdim. 30k’dan sonra ayakkabılarım beni çok zorladı.doğru ayakkabı seçimi çok önemli ve daha sonra bu konu üzerine daha ayrıntılı fikirlerimi paylaşacağım.yine mümkün olduğunca ince ve ter emen tişört çok önemliyken benim üstüm maraton için kalın kaldı.
öncelikle fuar alanının değişmesini hiç sevmedim zira harbiye’ye her yerden ulaşımın Ataköy’den çok daha rahat olduğunu düşünüyorum.
istasyon noktalarında su, muz, elma ve sünger desteği çok başarılıydı.
finişte torba dağıtımı bu sene daha iyiydi. ayrıca bitirme sertifikasını maalesef haberi olamayanlar alamıyorlar.