Mozart100, Haziran ayı sonunda Avusturya’nın Salzburg kentinde düzenlenen bir Koşu Festivali. Birkaç farklı uzunlukta parkurda koşulan yarışlardan oluşuyor. Bu sene 3. sü düzenlenecek yarışlardan 100km lik parkura 2013 senesinde davetli olarak katılma şansım olmuştu. Bu sene işler yolunda giderse tekrar 100km parkurunu koşmayı planlıyorum. Yarış hakkında teknik bilgi edinmek isteyenler buradan resmi sitesini inceleyebilirler.
Mozart100 tabii ki koşu dünyasındaki en güzel ve en ideal yarış diyemem. Ama birçok özelliği bu yarışı son derece ideal kılabiliyor. Özellikle ultra maraton koşmaya yeni başlayanlar veya ilk defa niyetlenenler için bir çok açıdan güzel bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Tabii ki yurt dışında bir yarış koşmak özellikle maddi yönden yük getirmiyor değil ama seyahat fırsatı bulunan ve planlama yapabilenler için Salzburg güzel bir rota.
Önce biraz organizasyondan ve Salzburg’tan bahsetmek istiyorum, daha sonra Mozart100 yarışlarını ideal kılan özelliklere de maddeler halinde değinebiliriz.
Mozart100 kendileri de profesyonel sporcular olan kişiler tarafınca düzenleniyor. Organizatörlerin bizzat sporcu olması ve benzer yarışlara katılıyor olmalarını getirdiği tecrübeleri ülkemizde İznik Ultra, Geyik Koşuları, Çekmeköy Yarışları, Aydos Patika Koşuları gibi etkinliklere katılanlar bilir. Bir yarışı düzenlerken empati yapabilmek, ilk önce o şartlarda o mesafeleri koşmayı bilmekten geçiyor. Rota işaretlemeden, destek masalarına kadar her türlü detaya hakim olmanın sırrı burada yatıyor. Bu da doğrudan organizasyonun kalitesini belirliyor. İşte Mozart100 ekibi de Triatlondan ultra maratona kadar farklı dayanıklılık sporlarında başarılı geçmişleri olan kişiler. Bu tecrübe de, benim katıldığım sene daha iki kez düzenlenmiş olsa da yarışlara çok net olarak yansıyordu, eminim 3. senesinde bu kalite artarak devam edecektir.
Salzburg, Avusturya’da hem doğa hem de kültür tarihi açısından önemli yer tutan küçük bir kent. Doğa açısından önemi, yüksek dağlar arasında yer alan yemyeşil ovaların ortasında yer alması ve Avusturyalıların yaz kış doğa şartlarını avantaja çevirerek yaşamı her türlü doğa sporuna elverişli hale getirmesinden kaynaklanıyor. Türkiye’deki gibi 2-3 ay kayak sezonunda tam tempo çalışan tesisler sonrasında tüm sene yan gelip yatmıyor, 12 ay kesintisiz bir spor yaşamı gündemde. Yaz sezonunda dağ bisikleti, yürüyüş, koşu, triatlon gibi sporlar gündemdeki yerini koruyor. Mozart100 yarışlarının rotaları da yakınlardaki yerleşim merkezlerinin yollarından geçiyor, yol boyu inanılmaz güzel manzaralar eşliğinde yemyeşil çayırlar ve ormanlar içinde koşuyorsunuz.
Salzburg’un kültür tarihindeki önemi de ünlü besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın vatanı olmasından kaynaklanıyor. Ellerinde böyle bir kaynak varken Avusturyalılar da bunu kullanmaktan geri kalmıyorlar, bir süre sonra o kadar fazla Mozart görüyor ve duyuyorsunuz ki içiniz dışınız klasik müzik oluyor. Askerlik için Isparta’ya gittiğimde de benzer bir şok yaşamıştım, otobüsten pespembe ve gül dolu bir dünyaya indiğimde olaya alışmam zaman almıştı. Burada da nereye baksanız Mozart ile ilgili bir şey duyuyor ve görüyorsunuz. 100km parkuru sabaha karşı start alırken bile bir keman bir viyola canlı Mozart müziği çalıyordu…
Salzburg Mozart’la kaplanmış olmasının yanı sıra küçük ve sıcak bir şehir. Neredeyse tüm şehri yürüyerek gezebiliyorsunuz. Turistik açıdan epey canlı bir şehir. Sokakları cıvıl cıvıl. Mesela İstanbul’da yaşıyor ve Beyoğlu’nun sokaklarında masalar bulunan eski günlerini özlüyorsanız Salzburg’a hayran kalacaksınız. Şehir geç saatlere kadar yaşıyor, insanın gözü gönlü açılıyor. Birçok irili ufaklı cafe ve restaurant var, her türlü ülkenin mutfaklarından örnekler buluyorsunuz ama en kolay tüketilen kültür olarak İtalyan mutfağı açık ara önde.
Konaklama için de her türlü bütçeye uygun oteller, hosteller ve pansiyonlar var. Genelde şehir merkezinde yer alan oteller ufak ama pahalı yerler. Eski binalardan devşirme oldukları için fazla büyük binalar değil ama konforlu şekilde restore edilmiş güzel oteller bulmak mümkün. Biraz daha ekonomik çözümler ararsanız 6-7 dakika yürüme mesafesinde oteller de mevcut. Şehir merkezinden uzaklaştıkça fiyatlar da haliyle düşüyor ama bahsettiğim mesafeler çok da fazla değil. Yarışın başlangıç ve bitişinin şehir merkezinde olduğunu düşünürsek kalınacak yerlerin de merkeze yakın olmasında fayda var tabii.
Mozart100 bünyesinde bu sene 4 farklı yarış koşulacak. Bunların bazılarına takımlar halinde de katılmak mümkün. Mesela tek başınıza uzun mesafeler koşmak istemiyorsanız 4 arkadaş bayrak yarışı şeklinde uzun parkurları bölüşebilirsiniz. Bu da enteresan bir deneyim olabilir. Sırayla yarışlara göz atalım:
City Trail – Şehir Patika Koşusu (11,5 km – 245 m toplam tırmanış)
Bu kısa parkur programa bu sene eklenmiş. Aslında uzun mesafe yarışlarına henüz cesaret edemeyen ama bir şekilde koşu festivaline dahil olmak isteyenler için bulunmaz fırsat. Çünkü mesafe ne olursa olsun bu doğada koşmak büyük bir keyif. Arkadaşı veya eşi uzun parkurlara katılacaklar için de güzel bir olanak, beraber yapılacak bir seyahat dahilinde daha az mesafeler koşanlar bu parkura rahatlıkla katılabilir. Rota detaylarına buradan bakabilirsiniz.
City Trail şehir merkezinden başlıyor, şehirden çıkarak bir tur atıp gene merkezde sona eriyor.
Scenic Light – Hafif Manzara Koşusu (25,8 km – 531 m toplam tırmanış)
Bu parkur Salzburg dışındaki Fuschl Am See isimli göl bölgesinden başlıyor ve Salzburg’ta merkezde bitiyor. Koşulan parkur diğer iki uzun parkurun turlarını sonu aslında. Koşucular Fuschelsee denen göl bölgesine götürülüyor, buradan Salzburg’a doğru koşuyorlar. Geçen sene koştuğum 100 km parkurunun ikinci turunda buradan geçtiğim için biliyorum, parkurun manzara olarak en zengin ve keyifli kısmı burası. Bu parkuru koşacaklar diğer uzun parkurların bir özetini görmüş olacaklar. Parkur detaylarına buradan bakabilirsiniz.
Scenic 55 – Manzara 55 Koşusu (55,7km – 1.298m toplam tırmanış)
Bu parkur aynı zamanda 100km lik parkurun ikinci yarısı. Salzburg merkezden başlayan bu parkur, aslında 100km yarışının ikinci turundan oluşuyor. Merkezden çıkarak rotayı takip ediyor, Fuschelsee nin etrafından dolaşıp tekrar Salzburg’a dönüyorsunuz. Gölün çevresi nefis, büyük oranda Belgrad Ormanları’ndaki baraj göllerinin çevresine benziyor, kısa ve sert iniş çıkışlar bulunan tek izli patikalar ama fazla teknik ve yorucu değil. Keyifli bir parkur. Parkur detaylarına buradan bakabilirsiniz.
Scenic 100 – Manzara 100 Koşusu (101,7 km – 2.480 m toplam tırmanış)
Bu en uzun parkur adı 100 diye geçse de toplamda 101,7 km uzunlukta. Salzburg merkezden başlayıp, Fuschelsee bölgesine uzanan ve tekrar merkeze dönen iki turdan oluşuyor. İlk tur 46 km gölü dönmeden tamamlanıyor, ikinci tur aynı parkurun gölü dönen versiyonu, 55,7 km uzunluğunda (2. tura Scenic 55 yarışı detaylarından ulaşabilirsiniz) Birinci tur parkur detaylarına buradan bakabilirsiniz)
Tüm bu yarışlarda ferdi koşucu olarak tek başınıza yarışabileceğiniz gibi 4 arkadaş olarak takım yarışı da koşabiliyorsunuz. Bu durumda her koşucu parkurun belli bir bölümünü koşup nöbeti bir sonraki arkadaşına devrediyor. Sadece en kısa parkur olan City Trail’de 3 kişilik takım kurabiliyorsunuz, herkes birden 11km ‘lik mesafeyi koşuyor, dereceler birbirine eklenerek takım derecesi bulunuyor.
Gelelim Mozart100 ‘ü bir çok yönden ideal kılan özelliklerine;
Salzburg yukarda bahsettiğim sebeplerden ötürü sıcak ve canlı bir şehir. Yarış öncesi ve sonrasında hoş vakit geçirebilirsiniz.
THY bu dönemlerde İstanbul Salzburg uçuşlarında uygun fiyatlar uygulayabiliyor, takip etmek lazım. Salzburg hattı pahalı kalırsa Münih üzerinden trenle ulaşım kolay.
Konaklama için her bütçeye uygun olanak var. Internet rezervasyonu ile çok fazla otele ulaşabiliyorsunuz.
Yarışın organizasyonu çok iyi. Kayıttan koşuya kadar her türlü detay düşünülmüş. Koşucu olarak herhangi bir sıkıntı yaşamıyorsunuz.
Her mesafedeki rota çok güzel bir coğrafya içinde. Çevre manzarası motivasyon açısından çok önemli.
Rotanın çoğu asfalt ve stabilize köy yollarında geçiyor. Bu ilk defa uzun mesafe koşacaklar için avantaj sayılabilir. Uzun mesafe zaten ilk seferde zorlayıcı olabilir, bir de teknik patikalarla uğraşmıyorsunuz. Asfalt ayakkabısı ile koşulabiliyor.
Rota eğimi yok değil, tırmanış ve inişler var ama bunlar çok zorlayıcı değil. Bir iki sembolik geçiş dışında makul ve mantıklı eğimler.
Rotada neredeyse her 5km de bir destek masası var. Ve her masada çeşitli yiyecek içecekler, enerji barları, tatlı tuzlu atıştırmalıklar, enerji jelleri ve elektrolit içecekleri servis ediliyor. Bu çoğu uzun mesafe yarışında olmayan bir hizmet. Bu sayede herhangi bir çanta, matara veya destek malzemesi taşımadan koşabiliyorsunuz. İlk defa ultra koşacaklar için bu da bir avantaj, malzeme ile uğraşma taşıma derdi olmuyor.
Rota sürekli yerleşim yerlerinden geçiyor, kalabalık bir seyirci desteği olmasa da bir şekilde medeniyetten uzak kalmıyorsunuz. Saatler boyu doğada tek başınıza kalmak ilk yarışta psikolojik açıdan yıpratıcı olabilir ama burada bir şekilde köylerden ve kasabalardan geçiyor oluyorsunuz.
Yazının başında da bahsettiğim gibi Moart100 en ideal yarıştır diye iddia edemem ama ultra maraton mesafelerini denemek isteyenler için iyi bir fırsat.