Ülkemizin en önemli koşu etkinliklerinden biri olan İznik Ultra’nın dördüncüsü 18-19 Nisan tarihlerinde koşuldu. Gazete ahalisi olarak 10 kilometrelik halk koşusu dışında tüm parkurlarda yer aldık. Yarışla ilgili deneyimlerimizi ve düşüncelerimizi aşağıdaki soru cevap kısmında size aktarmaya çalıştık. Öncesinde ise yarışların kısa bir haberi var.
17 Nisan Cuma gece yarısından hemen sonra başlayan 130K parkurunda kazananlar İngiltere’den çıktı. Erkeklerde Donald Campbell 13 saat 23 dakika ve 45 saniyelik derecesiyle ipi önde göğüslerken, kadınlar birincisi 15 saat 14 dakika ve 28 saniyelik süresiyle Zoe Salt oldu. Erkeklerde Mahmut Yavuz ve Aykut Çelikbaş ikinci ve üçüncü olarak kürsü görürken kadınlarda Bulgar Mariya Nikolova ve İtalyan Ingrid Qualizza madalyaları paylaştı. 54 erkek ve 4 kadın olmak üzere 58 kişi belirlenen zaman sınırı içerisinde 136 kilometrelik parkuru tamamlayabildi.
18 Nisan Cumartesi sabah saat 10:00’da startı verilen 80K yarışı Orhangazi Ultra ise Fransız atletlerin üstünlüğüne sahne oldu. Erkeklerde Emmanuel Gault 6 saat 45 dakika ve 25 saniyelik derecesiyle rakiplerinden çok önde yarışı bitirirken kadınlarda İtalyan Alessia De Matteis 9 saat 9 dakika ve 53 saniyede birinciliğe ulaştı. Erkekler podyumunda ikinci Fransız Girondel Benoit ve üçüncü Tanzer Dursun oldu. Kadınlarda ise Rus Elena Polyakova ve İsviçre’den Coraline Chapatte sırasıyla ikinci ve üçüncülüğü aldılar. 55’i erkek 6’sı kadın olmak üzere 61 kişi yarışı belirlenen zaman sınırı içerisinde tamamlamayı başardı.
Organizasyonun üçüncü etkinliği olan İznik Dağ Maratonu, 18 Nisan tarihinde saat 12:00’da Narlıca’dan start aldı. En kalabalık katılımın yaşandığı 46 kilometrelik parkurda 157 erkek ve 51 kadın olmak üzere toplam 208 sporcu belirlenen zaman sınırı içerisinde yarışı tamamladı. Erkeklerde birinciliği 4 saat 19 dakika 3 saniyelik derecesiyle Fransız Benoit Laval alırken; ikinci sırayı Duygun Yurteri, üçüncü sırayı ise İspanyol Jose De Pablo elde etti. Kadınlar yarışı büyük bir mücadeleye sahne olurken ilk üç yarışmacı 6 dakikalık zaman dilimi içerisinde yarışı tamamladı. İtalyan Caterina Scaramelli 5 saat 3 dakika 44 saniye ile gülen taraf olurken Filiz Çancılar ve İrlanda’dan Martine Nolan onu izleyen isimlerdi.
İznik Ultra ile ilgili detaylı bilgilere yarış sitesinden ulaşabilirsiniz.
Tüm sonuçlara şuradan ulaşabilirsiniz.
Gazete ahalisinin gözünden İznik Ultra:
Geçen senelere göre ne değişiklikler gördünüz?
Ilgaz: Koşu yönü ve başlangıç saatleri ilk göze çarpan değişiklikler. Olumlu olumsuz birçok etkisi olmuş bu değişikliklerin. Gelen zorluklara çok üzülmemek, kolaylıklara da çok sevinmemek lazım, her şey bir arada olmuyor, seneye her şey tekrar değişebilir. Değişiklik güzeldir bence, biz koşanları dinç tutar. Öte yandan organizasyon çok gelişmiş, yarış öncesi ve sonrası kısımlar epey zenginleşmiş. Sanırım İznik de artık bu işi getirisinin farkında, koşu camiası harici insanlar da epey olaya dahil olmuşlar.
Mert: Parkurların ters yönde dönüyor olmasından ve üç yarışın da farklı saatlerde başlamasından bahsetmeme gerek yok sanırım. En büyük değişiklikler tabii ki bunlardı. Bir türlü sağlam bir gerekçe bulamasam da parkurun ters dönmüş hali bana -ve duyduğum kadarıyla birçok katılımcıya- göre daha zordu. Diğer önemli değişiklik, fuar/kayıt alanında -ve tabii ki aynı yer olan başlangıç/bitiş noktasında- olmuş. Önceki yıllarda şehrin tam göbeğindeyken bu yıl göl kenarında şehrin kalabalığından uzağa taşınmış. Daha geniş ve ferah bir alan olması açısından güzel bir değişiklik, ama yarışı biraz şehirden koparmış göründü bana. Zaten İznik halkı çok fazla ilgi göstermiyordu yarışa, şimdi her şey iyice gözlerinden uzakta olup bitince daha da ilgisiz kalmışlar sanki. Bence asıl önemli olan, değişen şeylerden ziyade değişmeyen şey: İznik’in sürekli inşaat alanı halinde olması. Her yer kazılmış, yollar toz toprak içinde. Her yıl aynı durumla karşılaşıyoruz. İnsanlara doğal güzelliklerden, gölden, tarihi zenginlikten bahsediyoruz, ama gelen tozla toprakla karşılaşıyor.
Aykut: Parkur ve fuar yeri değişikliklerini aşağıda detaylı yazacağız. Onun dışında tüm parkurların İznik’te bitmesi ve değişik mesafeleri koşanların yolda birleşmesi sanırım en önemli değişikliklerden biriydi. 130K koşanların ön grubu bundan faydalanamadı, ama büyük çoğunluğa bunun çok olumlu yansıdığını düşünüyorum. Bunun dışında ben Cumartesi akşamüstü saatlerinden gece saatlerine kadar bitiş noktasındaydım. Önceki yıllarda bitirdiğimizde bitiş noktasında in cin top oynarken bu kez göreceli olarak fena olmayan bir destek ve kalabalık vardı. İznik içinde bitişe koşulan yolda sağ şeridin yarısı bu yıl ilk kez bariyerlerle ayrılmıştı. Bu da olumlu bir değişiklikti. Madalyaların boyutu önceki yıllara göre neredeyse iki katına çıkmıştı. (Parkurlar zorlaştı diye mi?) Geçen yıllardaki bir eleştiri gece etaplarındaki reflektif bantların iyi parlamamasıydı. Bu yılki reflektif işaretler çok kaliteliydi ve biz grup olarak koşarken de yalnız koşarken de hiç sorun yaşamadık. Diğer mavi bantlar ise daha rahat görülmesi için belki kırmızı olarak değiştirilebilir. Son olarak, İznik’e dört yıldır geliyorum ve her sene artık hiç olmazsa yolların asfaltlanmış olmasını bekliyorum. Koştuğumuz patikalardaki zemin yer yer şehir içindeki yollardan daha iyi. Organizasyonun elinde olan bir durum olmasa da bu durum bir türlü değişmiyor.
Noyan: Parkurlar saat yönünün tersinde koşuldu, ancak bu tek değişiklik olmamış. Rota üzerinde de ufak oynamalar vardı. 130K parkuruna eklenen ilk tırmanış çok yıpratıcı bir karakterdeydi. Yine bir iki ilave ara geçiş hem tırmanış miktarını hem de parkurun teknik seviyesini artırmıştı. Başlangıç/bitiş noktasının şehir merkezinden alınıp sahile taşınmış olması çok çok güzel olmuş. Başlangıçların farklı noktalardan verilmesiyle tek bitiş noktası sürekli bir ilgi merkezi olabilmiş ve fuar alanı da bu sayede çekim merkezi olmuş. Geçen sene fuar alanında neredeyse hiç zaman geçirmemişken bu sene orada sosyalleşmekten büyük keyif aldım. Ayrıca fuar ülkenin en kapsamlısı olma potansiyeline sahip. Bir de gitgide artan katılımcı sayısı var, bu çok güzel bir gelişme. Organizasyonun profesyonelliğinde değişen çok bir şey yok, gayet iyi bir seviyedeydi ve orada devam ediyor. Bu sene halkın ilgisi biraz daha az gibi hissettim, yine de kapı önlerinde sıralanmış köylü kadınlar tezahüratları ile oradaydı. Söylemeden geçmek olmaz, ülkenin en güzel bitiş takı artık İznik Ultra’da.
Yarış öncesi kayıt ve fuar alanı nasıldı?
Ilgaz: Yarış Köyü’nün yerleşimi mantıklı olmuş. Eskiden şehir merkezini kitliyorduk, bir şeyler aksıyordu muhakkak. Göl kenarı olması hem daha ferah, hem de lojistik açıdan daha güzel geldi bana. Kayıt işlemleri gayet akıcı idi, fuar alanı da hedefe yönelik marka ve ürünler ile dolu idi. Bu da güzel. Bizim gibi bu işle uğraşan insanlar için her şeyin ayağımıza gelmesi güzel bir olanak. Yarış Köyü’nün kapladığı geniş alan sosyalleşme için de güzel olmuş, ben dahil çoğu kişi zamanının büyük kısmını burada geçirdi.
Mert: Fuar alanı bu yıl daha geniş ve ferahtı. İlerleyen yıllarda daha çok katılımcı firma ile büyük bir fuara dönüşme potansiyeli artık daha fazla. Eski haliyle biraz fazlaca iç içe ve karışıktı. Bu haliyle daha düzenli ve organize görünüyordu. Kayıt kolay ve hızlı halledildi. Kayıt noktasında çalışan ekip oldukça iyi organize olmuş. Ancak zorunlu malzeme kontrolünde bu yıl daha gevşek bir yaklaşım gördüm. Bu hem iyi hem de kötü. İyi çünkü sorumluluk sahibi her koşucu -ki bunlar her zaman çoğunluktadır- işini hızla halledebildi. Kötü, çünkü kontrolleri atlatma heveslileri için açık kapı olarak algılanabilir.
Aykut: Kayıt alanının yeri bu sene şehir merkezinden göl kenarına alınmıştı. Şehir merkezinden biraz uzaklaştığı kesin, ama merkezdeki küçük ve sıkışık alanın bu boyutta bir katılımı kaldırmasının imkansız hale geldiği açıktı. Yeni alanın genişliği, yanındaki oturma alanı ve göl kenarındaki ferah konumu her anlamda pozitif bir değişimdi. Benim kayıt ve malzeme kontrolü işlemlerim gayet hızlı ve sorunsuz ilerledi, herhangi bir problem yaşamadım.
Noyan: Kayıt ve fuar alanı tam bir çekim merkezi olmuş. Bu ikisinin kapalı bir meydan oluşturması, şehir merkezinin yoğunluğundan arınmış olması ve güzel bir manzaraya bakması şahane bir bileşim. Kayıt sorunsuz ve hızlı gerçekleşti. Ancak ben işimi çok erken hallettiğim için herhangi bir yoğunluğa şahit olmadım, yoğun dönemdeki işleyişi bilemiyorum. Malzeme kontrolü hızlı yapıldı, ama bunun yavaş veya hızlı olması pek bir şey değiştirmiyor, yarıştan önce kendi çantanıza müdahale şansı olduğu için içindekilerin zorunlu listeye uyumlu olması her şekilde koşucunun sorumluluğuna kalıyor. Tabii koşu sırasında yapılan kontroller ve gerekli yaptırımların uygulanması bunun önüne geçer. Yanınızda hiç bir malzeme olmasa bile fuar alanında kendinize ihtiyacınız olan her şeyi bulabilirdiniz. Sanırım bu bir fuar için temel bir standart ve İznik’te bu sağlanmıştı.
Kim hangi parkuru koştu, parkuru nasıl değerlendirirsiniz?
Ilgaz: Ben dördüncü senemde en kısa parkuru koştum. Daha önceki koşularımdan ikisi yarım kalmıştı, bu 80 km’den sonra tamamladığım ikinci İznik Ultra koşusu oldu. Aslında İznik Ultra dememek lazım belki de, ben organizasyonu kastederek bunu yazıyorum, doğru ifadesi İznik Dağ Maratonu olmalı benim için bu sene. Dediğim gibi 46K’da ilk denemem oldu. Geçen seneki yarışlara bakarsak yarım bıraktıklarım dahil hepsinde bu mesafeyi geçmiştim aslında. Yani bu son rotayı 3 kere tersten koşmuştum daha önce. Hatta ilk yarış öncesi rota çıkartma ve keşif koşusunda şimdiki son bölüm olan Derbent – İznik Merkez arasını Caner ile koşmuştuk. Demek istediğim o topraklara adımımı 5. kez atmış oldum. Sanırım en zoru bu oldu benim için. Antrenmansız olmamın yanı sıra özellikle inişlerin sertliği beni biraz hırpaladı. Bunu parkur zor anlamında söylemiyorum. Kolay bir ultra düşünemiyorum, zaten işin mantığına ters. Zorluk bu işin “fıtratında var olmalı”. Başlangıç saatinden ötürü öğlen güneşi tam uzun dik tırmanışa denk geldi, bu da biraz zorladı beni. Bunlar tabii çok kişisel vızlanmalar, parkuru bu kadar öznel yargılamamak lazım.
Mert: Ben bu yıl 80K parkurundaydım. Önceki soruda da bahsettiğim gibi sağlam bir dayanak gösteremesem de parkurun ters hali beni öncekinden daha çok zorladı. 80K’da iki büyük çıkış-iniş çifti var. Bunlar neredeyse simetrik yapıdalar. Yani her iki yönden de aşağı yukarı aynı sertlikte çıkış ve inişe sahipler. Bu yıl zorlanmamın bir nedeni havanın aşırı sıcak olması olabilir ya da belki uzun düz bölümün yarışın başına denk gelmesi ve bu bölümde biraz hızlı koşmak da bu etkiyi yaratmış olabilir. Ne yönden olursa olsun parkur çok keyifli. Göl kenarında koşuyorken bir anda sert bir çıkış sonrasında gölü yukarıdan izlemeye başlamak şaşırtıcı. Sölöz-Narlıca arası tırmanış ve iniş çok güzel bir doğada geçiyor ve insanı tazeleyen bir havaya sahip. Müşküle üzerinden Süleymaniye’ye çıkış ise kuru ve zorlayıcı, ama bu sene o tırmanışın sonuna eklenen yeni birkaç geçiş orayı da keyifli bir hale getirmiş.
Aykut: Bu yıl bir kez daha 130K parkurunu koştum. İlk yıl 126 km, sonraki iki sene 130 km olan bu parkur bu sene resmi olarak 136 km olarak açıklanmıştı. Tabii herkesin bildiği gibi en önemli fark ilk kez saat yönünün tersine koşulacak olmasıydı. Diğer önemli farklar; 26. km civarında başlayan ve özellikle son bölümü oldukça sert olan yeni bir tırmanış ile Müşküle köyünden çıkıp birkaç kilometre tırmandıktan sonra sağa ayrılan yeni bölümdü. İlk bölüm sert tırmanış ile, ikinci bölüm ise mesafeyi uzatması ve yer yer ağır zemin şartları ile yarışın zorluğunu bir gömlek yukarı çekmişti. Sıcaklığın da yarış günü 27 derecelere yükselmesi bunlara eklenince şartlar bir kat daha ağırlaştı.
Noyan: Yarışın ilk yılında 126K parkurunu yarım bırakıp, üçüncü senesinde 130 kilometre parkurunu tamamlamıştım. Bu sene 136 kilometre olarak tasarlanan İznik Ultra parkurunu koştum. Geçen seneye kıyasla daha zorlu olduğunu söyleyebilirim. Parkurun ters yönde dönmesi ve ana çıkışların 8-10 saatlik bir yorgunluğun üzerine başlaması söz konusuydu. Ancak bana asıl zorlu gelen yarışın ilk yarısında yer alan ve 800 metre civarı rakım kazanılan Müşküle tırmanışıydı. Son bölümü özellikle çok sert olan bu yokuş benim direncimi biraz azalttı. Ana yokuşların akşam yerine öğlen saatlerinde ve sıcak bir havada koşulması işin başka bir boyutu. Beslenme ve su ihtiyaçları buna bağlı olarak değişti, ama uyum sağlaması çok zor olmadı. Önümüzdeki sene daha kısa bir parkurda şansımı deneyebilirim.
Koşunuzun iyi ve kötü yanları nelerdi? Kendinizi nasıl değerlendirirsiniz?
Ilgaz: Koşumun en iyi yanı bitmiş olmasıdır. Kendimi hep daha uzun mesafeler koşan biri olarak hayal etsem de kabul etmem gerekir ki bir süredir bu tanıma uzağım. Hatta yakın zamana kadar 80 km parkurunda kayıtlı idim. Ama gördüm ki 80K’dan 46K’ya geçiş yapmak, evlilik kararımdan sonra hayattaki en akıllıca seçim olmuş. Yoksa hala parkurda olabilirdim şu anda! Yarış öncesi akıl oyunları oynarken grafiğe bakıp kendime şöyle dedim; “Yarışın başı zaten kolay geçecek, Müşküle’ye kadar kısa asfalt, sonra köye kadar kısa bir tırmanış var. Müşküle’ye varınca esas dik tırmanış başlayacak, o da çok uzun değil, 10 km civarında zaten tepe düzlüğüne varmış olacağız. Yarış orada biter benim için, gerisi tepelerde ferah feza. Eh, Derbent’e varınca da iniş başlıyor, demek ki yarış benim için aslında 10 kmlik Müşküle sonrası tırmanış…” Gene de böyle kolay olmadı. Hayal ettiğim seviyede olsam aynı bu cümle gibi koşardım belki, ama mevcut malzeme ile tırmanışlar biraz daha zorladı beni. Gene de durmadan ilerlemeye gayret ettim, ilk molada yeme içme faslında sallandım, bir de Derbent’e 6-7 km kala manzara güzelliğine, kaçamağa teşvik edici bir ağaç gölgesi ve yorgunluk da eklenince 10 dakikalık bir “jel yeme ve ayaklarımı uzatıp göle bakma” molası eklendi. Bunlar dışında öngördüğüm şekilde ilerledim. Zaman tahminim 7+ saatte bitirmekti, bu da 7 saat 20 dakika olarak tuttu. En azından artık kendimi tanıyor ve haddimi biliyorum diye mutlu oluyorum.
Mert: Müşküle’ye kadar plana sadık kalıp güzel ilerledim, ancak Müşküle sonrası uzun tırmanış sırasında sanırım sıcaktan çarpıldım. O uzun tırmanışta enerjim giderek düştü ve sonunda sıfırlandı. Aynı anda mide ve bağırsak problemleri de yaşayıp hiçbir şey yiyemeyince o bölümde çok fazla zaman kaybettim. Bu durumun zihnimi negatif etkilemesine izin vermesem belki daha hızlı toparlanabilirdim, ama Süleymaniye kontrol noktasında kendime gelmem yaklaşık 25 dakikamı aldı. Sonrasında toparlanıp mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yarışı tamamladım. 45-55. kilomereler arası koşumun kötü bölümüydü ve sanırım bana çok zamana mal oldu. O kilometrelerin öncesinde çok sağlam olduğum bölümden ve sonrasında da kendimi o kadar iyi toparlayabildiğim anlardan koşumun iyi yönleri olarak bahsedebilirim.
Aykut: İlk 100 km’de büyük iniş çıkışlar yaşamadım. Son 35 km’deki yorgunluk ve konsantrasyon düşüşü ile birkaç hata yaptım. Müşküle köyünden çıkıp 2 km tırmandıktan sonra daha önceki yılların alışkanlığı ile sağa ayrılan yeni yolu kaçırıp eski yoldan devam ettim. Hatamı anlayınca geri koşup son derece iyi işaretlenmiş ayrımdan doğru yola girdim. Ama havanın ısındığı saatlerdeki bu ekstra zaman ve mesafe sonucu suyum bitti, motivasyonum düştü. Süleymaniye’ye hemen ulaşma niyetiyle beslenmeyi de ihmal ettim, ama bu kısım ağır zemin yapısı ile tahminimden uzun zaman alınca bir başka yanlış oldu. Sonuçta ilk hata zincirleme olarak diğerlerini beraberinde getirdi ve son 30 km olması gerektiğinden daha zor oldu.
Noyan: Benim için koşu iki kişilikti. Tüm yarışı Umut’la beraber koştuk. Bu yüzden salt kendi koşumu değerlendirmem pek mümkün değil. Ancak yokuşlarda canlı kalmış olmayı sevdim. Yarışın tamamında olmasa bile neredeyse %80’inde (ki bu yaklaşık 16 saat falan yapıyor :)) neşemi koruyabildim. Yarışa özel uzun bir hazırlık dönemi geçirmediğim için yarışı iki kişi koşmuş olmak benim için avantaj oldu.
Parkurun en sevdiğiniz ve hiç sevmediğiniz anları nelerdi?
Ilgaz: En sevdiğim noktası; Derbent’e gelirken köye iniş başlamadan önceki tepelerde Umut ve Noyan arkadaşlarım ile koştuğum 4-5 kilometrelik kısımdır. Burada artık kafamda koşu bitmişti, biraz önce aldığım jel patlamaya başlamıştı, Noyan ve Umut bir önceki gece yarısından beri dimdik ayakta ve yanımda koşuyordu, rüzgar nefis esiyordu, koyunlar meeeliyordu ve hayvan kakası kokusu çimen kokusuna karışıyordu. Daha güzel bir an olamazdı benim için. Sevmediğim noktası ise artık tüm inişlerin bittiği şehre yaklaştığımız son düzlüktür. O aradaki leş gibi toprak yol canıma okudu. Koş koş bitmek bilmedi, geçen arabaların kaldırdığı toz da berbattı. En zor kısmı, o en son kısmı oldu. Bir de yol geçişlerini söylemeden geçemeyeceğim, hani trafik akan yola yaklaşırken polisler trafiği kesip size yol veriyor ya, insan kendini feci önemli biri gibi hissediyor!
Mert: Sölöz-Narlıca arası bence 82k’nın en keyifli bölümü. Tırmanırken manzara ve çevredeki bitki örtüsü şahane. Gölün giderek daha aşağıda kalan görüntüsü eşliğinde yükselmek ve sonrasında bakir bir doğada kuş sesleri arasında koşmak insanı yorucu bir şey yapıyor olduğu gerçeğinden uzaklaştırıyor. İniş fazlasıyla sert olsa da kısa sürmesi güzel. Yarışın sonundaki Derbent sonrası iniş de bu bölümle yarışacak kadar keyif verici. En sevmediğim bölüm ise Müşküle üzerinden Süleymaniye’ye kadar süren ve büyük kısmı kuru bir traktör yolunda geçen tırmanış. Bu yıl bu bölümde yaşadığım enerji düşüklüğünün de etkisi olacak, orası bana çok sevimsiz geldi. Önceki yıllarda bu bölümde inmek de insanı çok yoruyordu. Sanırım bu bölümle barışamayacağız. 🙂
Aykut: 26. km’ye eklenen sert tırmanış o an için kolay olmasa da sevdim. Yarışın başında benim zeytinlikler labirenti olarak adlandırdığım bölgede her yer birbirine benziyor. Burada birkaç saattir koşmak monoton bir hale gelince giderek ayakta uyuklamaya başlamıştım. Bu yokuş ve ardından gelen iniş, nabzımı yükseltip uykumu açtı. Değişik kas gruplarını çalıştırıp adım boyunu değiştirmesi ile bence uzun vadede faydalı bile olmuş olabilir. Örnekköy noktasından çıktıktan birkaç dakika sonra hava aydınlanmaya başladı ve göle sıfır konumda koşup yeni günü karşılarken kendimi çok iyi hissettim. Bundan sonraki favori bölümüm ise Solöz – Narlıca arasındaki 18 km’lik bölüm. Burayı saat yönüne giderken de çok severdim. Bu yönde koşarken tırmanış bir türlü bitmese de yarış boyunca kendimi en iyi hissettiğim yer yine sanırım burasıydı. Sevmediğim nokta gece 4:30 ila 5:30 arası diyebilirim. Fenerin ışığında gitmek yorucu olmaya başlamıştı ve artık havanın aydınlanmasını bekler hale gelmiştim. Son 30 km içinde de zor geçen yerler oldu, ama burası parkur şartlarından ziyade yorgunluk ve sıcağın birleşmesi ile meydana geldi.
Noyan: Gün doğumu bu yarışın kırılma anlarından biridir. Gecenin içinde kafa lambanızla 6 saat koşmadan bunu anlamak çok zor olacaktır, ama gün doğduğunda tazelenirsiniz ve koşuya yeni başlıyormuş gibi hissedersiniz. Gün doğumu ve onu izleyen saatler güzeldi. Sölöz’deki istasyonda bizi karşılayan tanıdık yüzlerle sohbet etmek, Narlıca’da 46K koşacakların tezahüratını yaşamak ve bizi karşılayan Nüket ve Çağın’ı görmek güzeldi. Derbent’te yine karşılanmak ve son 14 kilometrede Çağın’ın eşliği güzeldi. Yarışın bizim için en kötü anları ise Umut’un henüz 10. kilometrede dizinden ağrı sinyali alması ve bitmek bilmeyen son 14 kilometre oldu. Doğal olarak en güzel anlardan biri de o en kötü anı izleyen finiş takının altından geçmekti. Bir de bulduğumuz her dere ve yalak bizim için koşunun iyi anlarıydı. Hepsine girdik ve hepsinde kendimizi rahatlattık.
Eklemek istediğiniz veya şöyle yapılsa daha iyi olurdu diyeceğiniz konular var mı?
Ilgaz: Bunu buraya yazınca mesaj yerine gider mi bilmiyorum ama şu yarışlara devlet görevlilerinin start verme işi ya kaldırılsın ya da sevgili büyüklerimiz starta zamanında gelsin. 100 kişi kendini aylardır o an için hazırlamış, herkes kurulu tüfek gibi, start takı altında tabanca sesi bekliyor, kaymakam ve vali gecikerek geliyor. Burada 1 dakika bile gecikmek ayıp, olaya insanlara saygısızlık. Bu işi yapacaklar ise zamanından bile erken gelmeleri lazım. Aksi durumda ben kimsenin içten desteğine inanmam, bu da politik bir reklamdır derim geçerim, bu kurumlar da posterde yazan isimden ileri gitmez benim için. Cumartesi sabahı gecikmeyi açıklayamıyorum ben. Bunun dışında buraya yazacak bir eksiklik görmedim, tabii ki birçok şey daha iyi olabilir, ama emimin ki o şeyler de istediğimiz gibi yapılsa birçok başka şey buluruz biz “şöyle yapılsa daha iyi olurdu” diyecek…
Mert: Böyle büyük bir alana yayılmış ve yüzlerce insanı zor koşullarda yarıştıran bir organizasyon için ekip bence çok başarılı. Eminim kendileri büyük zorluklar yaşıyorlardır, ama yarışmacılara yansıyan negatiflik yok denecek kadar az. Bu yıl Derbent’te yapılan zorunlu malzeme kontrolünün daha ciddi ve sıkı yapılmasını ve hatta diğer bazı noktalarda da yapılmasını isterim. Ben Derbent’te bir şeyler yerken bir koşucuya malzemeleri sorulduğunda “ben öyle şeyler taşımıyorum” diye övünerek cevap vermesi beni gerçekten sinirlendirdi. Bu yaklaşımın yaptırımı neyse uygulanmalı (umarım uygulanmıştır da). Yine zorunlu malzemeler konusunda aylar önce ortaya konmuş kuralların yarışa az zaman kala yeniden değerlendirilebilmesi ve varsa değişikliklerin koşuculara bir şekilde (sms, mail vb. ile) duyurulması güzel olabilir. Mesela bu sene cumartesinin çok sıcak olacağı son bir iki gün artık çok bariz bir hal almıştı. Eldiven ve içlik gibi şeylerin zorunluluktan çıkarılıp öneriye dönüştürüldüğü cuma akşamı duyurulabilirdi. Bu çok elzem bir şey değil ama bazı muhalif sesleri durdurmaya yarayabilir.
Aykut: 130K öncesinde programda yarış öncesi brifingi vardı, ama olmadı. Ben, eğer çok önemli ve kritik bir son dakika bilgisi yoksa yarıştan hemen önceki brifingi gerekli görmüyorum, ama programda varsa yapılmalı ya da programa hiç konmamalı. Yarış 00:05’te başladı. Bence 5 dakikalık gecikme problem değil. Fakat başlangıç için koşucuların start alanına toplanması yönünde anons, çağrı ve yönlendirme duymadım. Finişte yemek olacağı söylenmişti, ama ben bulamadım. Belki vardı, ama yorgun halde çok fazla aramak istemedim. Bu konudaki yönlendirme daha iyi olabilirdi. Lojistik olarak organizasyona zorluk çıkarır mı bilmemekle birlikte 130K için dropbag (bırakma çantası) noktası için bence Örnekköy biraz erken. Solöz bu iş belki daha iyi bir nokta olabilir. Yiyecek içecek anlamında istasyonlarda sıkıntı görmedim, fakat ben istasyonlardan ilk geçenler arasında olduğum için bu konuda benim yorum yapmam çok doğru olmaz. Diğer yorumları dinlemek gerek. İstasyonlardaki gönüllü arkadaşlarımız da canla başla yardımcı oldular.
Noyan: Biz koşucular yarışın bir tarafında, organizatörler bambaşka bir tarafında duruyor. Bizim aklımızdan geçen her şeyi düşünüp bunları dev bir organizasyona dönüştürmeye çalışıyorlar. Şu an için aklıma çok bir şey gelmiyor. Belki yarış start saatleriyle biraz oynanarak finiş yoğunluğu arttırılabilir. Katılımın daha da artması için 30 kilometrelik bir parkur ilginç olabilir. Daha sonra aklıma bir şey gelirse de bunu yarış komitesine ileteceğim, çünkü bildiğim bir şey varsa o da bunların değerlendirildiğidir.
2016’da bu yarış(lar)a ilk defa katılacak olanlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Ilgaz: Bol bol rapor okusunlar, yokuş iniş çıkışına ağırlık versinler, 8-10 km yokuşu tek seferde inmek veya çıkmak ne yazık ki şehirde 500 metrelik yokuşta in çık antrenmanına benzemiyor, buna çözüm üretmek lazım (sormayın ben de bilmiyorum…) Köfteci Yusuf’ta köfte ve kaymaklı ekmek kadayıfı yesinler, kalacak otel işini önceden ayarlasınlar çünkü oteller az olduğu için çabuk doluyor. Bir de İznik Ultra kapsamında her sene bir üst seviyeye geçmek gibi bir formül yok dünyada, yani 46 koşan 80, 80 koşan da 130 koşmayı hedefleyecek ise sakin ve akıllıca düşünsün, bunlar birbirine basamak oluşturacak şekilde sıralı ayarlanmış parkurlar değil, bir sonraki sene aynı parkuru veya daha kısasını koşmak geri adım atmak değildir.
Mert: Bu yılki yarış hakkında bilgi almaya çalışsınlar. Eminim çok sayıda yarış raporu yazılacaktır, onları okusunlar. Her ne kadar cutoff zamanları çok geniş olsa da bu kadar eğilimli bir parkurda deneyimi hiç olmayan koşucular/yürüyüşçüler çok zorlanabilir. Bu yıl yarışın son bölümünde 46K parkurunda yarışan çok sayıda insanın yanından geçtim. Birçoğu yokuşlarda çok yavaş yürüyorlardı. Eğer yarışın büyük bölümünde yürümeyi planlıyorlarsa hızlı yürüme antrenmanları yapmalı, hatta bir kısmını da tepe yukarı çalışmalılar. Yürümeyi planlayanlar baton da taşımalı. Zemin yer yer çok zorlayıcı olabiliyor, doğru ayakkabı çok önemli. İznik’e bir çift ayakkabı ile gelmesinler. Alternatif bir iki çift daha varsa faydası olabilir, havaya ve son anda alınan zemin bilgilerine göre seçim yapılabilir. En önemlisi yükseklik kazanımını sadece bir rakam gibi görmesinler, 2000 veya 3000 metrenin ne demek olduğunu iyi düşünmek gerek.
Aykut: Bu cevaba geçmeden önce Ocak ayında yazdığım bu yazıda özellikle 46K yarışını kolay gösterdiğim ile ilgili bir eleştiri oldu. Onun hakkında birkaç şey söylemek için de sanırım burası doğru bir yer. Öncelikle herkese açık bir yazı yazıyorsanız bunun sorumluluğunu da almalısınız. O yüzden eğer ortada bir yanlış varsa “ama” vs. demeden sorumluluğu almalıyım ve de alırım. Burası işin birinci tarafı.
İkinci tarafı ise şöyle: O yazı Ocak ayında yazıldı ve tüm tahminlerin “2013 ve 2014’teki gibi normal hava ve zemin şartları” için yapıldığı ibaresi yazının içinde açıkça görülebilir. O tarihte her bir parkurun 4-6 km arasında uzayacağı açıklanmamıştı. Müşküle – Süleymaniye arasındaki yeni eklenen bölümün zemin yapısı olarak ne kadar daha zor olacağı belli değildi. 130K’ya eklenen yokuşun yapısı ve tüm parkurlardaki toplam yükseklik değişiminin ne kadar arttığı belli değildi. Ve de en önemlisi; havanın o gün 27-28 derecelere kadar çıkacağı bilinmiyordu. Yarışa başlarken oraya yazılanlardan daha fazlasını ben de bilmiyordum ve hepsini yarış günü ilk defa gördüm, hatta Müşküle sonrasındaki tırmanışta yeni eklenen yolu kaçırıp yanlış yola girdim. Tüm bunların süreyi ne kadar etkilediğini kimse söyleyemez ama 2014 ve 2015’te aynı parkurları koşanların süreleri arasındaki farklara bakarsanız ne kadar yavaşlattığını görebilirsiniz. Örneğin Ilgaz yarıştan sonra “bu seneki 46k geçen seneki 80k’dan daha zor geldi” dedi.
Tüm bunlara rağmen 46K’nın bitirme ortalaması neredeyse 94% olmuş. Bu da bir yol maratonundan çok farklı olmasa gerek. Değişen şartlar sebebiyle beklenenden daha zor olduğu ve hedef sürelerin şaştığı kesin. Benim için işin çekici yönlerinden biri bu belirsizlik. Hesapta olmayan zorluklara karşı adapte olabilmek, bunlara rağmen bir çözüm üretip başarıya ulaşabilmek. Herkes için bunun geçerli olmadığının farkındayım, ama eğer bu sporu uzun vadeli yapmayı düşünüyorsanız bunun gibi olaylarla çok sık karşılaşacağınızı söylemek zorundayım. Yarış günü sıcaklıktan hepimiz çok etkilendik. Ama tersi olsa ve yarıştan önceki 10 gün hava ısınmayıp bütün kış olduğu gibi yağmur yağmaya devam etse inanın parkurun yarısında yürümekte bile zorlanırdık. 12 saat kesintisiz sağanak yağmurun yağdığı 2012’de 60K’dan sonrasını koşan herhangi birine sorun, aynı cevabı alırsınız. Bu zor bir spor. Bazı günler çok daha zor. Ama bu zorluklara rağmen başarırsanız tatmin duygusu ve insana kendisi hakkında öğrettikleri de başka bir şeye benzemiyor.
Buradan hareketle katılmayı düşünenler okusunlar, araştırsınlar, sorsunlar, soruştursunlar. Herkesin farklı olduğunu akıllarında tutarak kendi özelliklerine göre kendi doğrularını bulsunlar. Ultramaraton sadece yollara, tepelere çıkıp saatlerce koşmaktan ibaret bir spor değil. Her yönden insanın kendisini geliştirmesi gerekir. Fiziksel olduğu kadar zihinsel ve ruhsal olarak da hazırlık ve planlama yapmayı, ardından yarış günü bunları uygulayabilmeyi gerektirir. Başarılı bir ultramaraton koşmak için değişen şartlara ve hesapta olmayan faktörlere çabuk şekilde adapte olmak gerekir. Hiçbir şeyin garanti olmadığını akıllarında tutup her zaman en kötüsüne hazırlıklı olsunlar.
Noyan: Tecrübe yaşayarak kazanılıyor, ama bu hiçbir fikir edinmeden, körü körüne bir maceraya girmeyi doğru göstermez. O yüzden yaşanmış tecrübelerin okunmasında büyük fayda var. Neyse ki bu konuda iyi bir yoldayız. Oldukça fazla birikim bu işi sevenlerce paylaşılıyor. Yarışları organize eden insanların bu işi sizden çok daha iyi bildiğini kabul edin. Kuralların sizin aklınıza asla gelemeyecek, ama yaşanmış tecrübelerden yola çıkarak oluşturulduğunu bilin ve bunları sorgulamayın, yarışı – kurallarıyla, parkuruyla – bir bütün olarak kabul edin. Çevreye saygılı olun. Bu sene parkur üzerinde bir kaç tane de olsa atık görmek beni hem üzdü hem de sinirlendirdi. Diğer koşuculara saygılı olun, insanlar 10 saatlik bir eforun sonunda oldukça gergin olabiliyor, bunu akıldan hiç çıkarmamak lazım. Fiziksel durumunuzu ve katılmak istediğiniz parkuru ve hazırlık için bu işe ayırabileceğiniz zamanı yan yana koyun. Bunları dikkatli şekilde tartın ve ona göre karar verin. Ara değerlendirmeler yapın. Kendinize karşı dürüst olun ve egonuzun kararlarınızı etkilemesine izin vermeyin. Hazır değilseniz 80 kilometrelik bir parkurda bu spordan soğumak yerine 46 kilometrenin keyfini çıkartabilirsiniz, bu bir eksiklik olmaz, olsa olsa bilgelik olur. Parkur işin bir tarafı, bir de parkurun yarış dönemindeki şartları var. İşin bu boyutunu unutmayın, tüm hazırlıklarınızda esnek olun, sağanak yağmur ve sert rüzgar veya 30 derece sıcaklık sizi bekliyor olabilir. Parkura uygun antrenmanlar yapın. Beslenme konusunda araştırma yapın.
Son olarak İznik Ultra’nın organizatörü Caner Odabaşoğlu ile üç soru üç cevap.
Yarışın 4 yıldaki gelişimini kısaca anlatabilir misiniz?
İznik Ultra 2012 yılında 87 kişinin katılımıyla başladı. 2013 yılında 217 kişi, 2014 yılında 298 patikacı ile koşuldu. 2015 yılında, son dakika iptallerine rağmen 406 kişi start aldı. Sadece geçen yıla göre %36 daha fazla insan katıldı. Ultra parkurlar dışında, pazar günü düzenlenen 10 km koşusu da her sene arttı. 2013’te 283 kişi, 2014’te 563 kişinin koştuğu parkura 2015 yılında 770 kişi başladı! Üstelik aynı saatlerde İstanbul ve Bursa’da iki ayrı koşu yarışı yapılıyordu!
Organizasyon, katılımcı sayıları dışında iş gücü ve gönüllü destek konusunda da her sene büyüdü. Bu noktada koşucu gönüllülerimizin az olması, var olanların da koşanlardan feyz alıp ertesi sene yarışı koşmaya başlaması bizim elimizi zorlaştıran bir konu. Öte yandan, İznik’te yıllardır (artan sayıda) aynı gençlerin gönüllü destek vermesi çok umut verici. Yarış bir anlamda onlarla beraber büyüyor.
Bu yıl gerçekleşen organizasyon ve gelecek yıllar için neler söyleyebilirsiniz?
Organizasyonda bu sene temel bazı değişiklikler yaptık: koşma yönü değişti, her parkur İznik’te bitti, göl kenarındaki yarışma köyü her şeyin merkezi oldu. Ayrıca 3 noktada yolları azaltıp patikayı arttıran güzergah değişiklikleri yaptık. Yarış sırasındaki gözlem ve aldığım geri bildirim, doğru yaptığımız yönünde. Yeni eğimler, ultra ve patika tecrübesi az olanları daha fazla zorladı. Sıcak havayla birleşince, 2014’te %93 olan toplam bitirme oranı 2015 yılında %85’e geriledi. Bu sene, Bursa Valiliği ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni yarışa daha fazla dahil ettik, bu bize daha şık bir kurulum sağladı.
Önümüzdeki yıl, özellikle Narlıca-Müşküle ve Süleymaniye-Derbent etaplarında güzergah değişikleri yapmaya çalışacağız. Bildiğiniz gibi bunlar asfalt ve mıcır etaplarımız. Ayrıca, 20-30 km uzunluğunda yepyeni bir yarış, çocuk koşuları ve belki yürüyüş yarışları eklemeyi hedefliyoruz.
Önümüzdeki yıllarda bu yarış(lar)a katılacak olanlar için ilk elden tavsiyeleriniz nelerdir?
Ultramaraton koşanların sayısındaki artış sevindirici olmakla beraber, herkesin parkurda karşılaşabileceklerine hazır olmadığını gördük. Dağ maratonu veya 80K yarışında kişinin koşu antrenmanı dışında fiziksel ve ruhsal olarak bilinmeyene hazırlanması gerekir. Aşırı sıcak, yağmur, uzun süre aç kalmak, suyunu doldurmayı unutmak bu oyunun parçası. Gördüğüm kadarıyla koşucular tırmanmaya odaklanıyor, her tırmanışın getirdiği inişi hafife alıyor. Oysa yorgun bacakların uzun ve dik inişlere alışması çok önemli.
Koşturan ve koşan herkesin emeğine sağlık. Diyecek söz bırakmamışsınız. Sevgi ve saygılarımla.