Avusturalya’da ilk kayıtlı ultramaraton performansının 1848 yılına ait olduğunu söylesem ne düşünürsünüz? Peki William King’in o yıl, bir milden daha kısa bir parkurda turlar atarak 46 saat 30 dakika içinde 192 mil katettiğini, 12 saat mesafesinin 66,5 mil, 24 saat mesafesinin de 104 mil olduğunu söylesem? Hatta 1880’de Melbourne hipodromunda bir 6 gün yarışı düzenlendiğini ve yarışı W.Baker’ın 307 mil ile kazandığını duysanız? Bunları ve 1880’li yıllarda benzeri yarışlar düzenlendiğini duyduğumda ben çok şaşırmıştım. Sanırım Avusturalya’nın farklı ve çarpıcı coğrafyasından kaynaklanan böyle bir geçmişi var. Birbirinden çok uzak yerleşim yerleri ve göz alabildiğine uzanan boş topraklar böyle bir eğilime neden olmuş olabilir. İlk şehirlerarası ultramaraton yarışı 1965’te düzenlenmiş mesela. Bill Emerton’ın 10 günde tamamladığı Melbourne’den Adelaide’a 740 kilometrelik bir koşu. Uzun sözün kısası, öğrendim ki, Avusturalya’da böyle uç mesafelerde, şehirlerarası, günlerce süren ultramaraton deneme/yarış geleneği oldukça eskiye dayanıyormuş.
Eşim geçen yıl bir ultramaraton yarışını ve koşucusunu konu alan bir filme denk gelmiş, daha sonra filmdeki yarışı ve koşucuyu araştırıp bana bu ilginç hikayeyi anlatmıştı. Konunun etrafında dolanıp detaylarına inmeye çalışırken karşıma önce Avustralya’daki ultramaraton tarihi çıktı ve beni afallattı. Çünkü iş 1965’ten sonra da devam ediyor ve ortada resmi bir yarış olmasa da 1970’ler boyunca Tony Raffery ve George Perdon Avusturalya’nın birbirine yüzlerce mil uzaklıktaki şehirleri arasında uzanan otoyolların en iyi sürelerini yapmak için birbirleri ile yarışıyorlar. Sadece onlar değil başka isimler de bu akıma katılıyor. İş o kadar ileri gidiyor ki artık 2000 mil veya 3000 mil en iyi dereceleri konuşulmaya başlanıyor. Bu denemelere konu edilen yollardan en ünlüsü ve en çok denemeye sahne olanıysa Sydney-Melbourne arasındaki 880 kilometrelik yol. İşte, asıl konu etmek istediğim yarış olan Westfield Sydney – Melbourne ultramaratonu bu çekişmelerin sonucunda doğuyor. Çekişmeler iddialara, iddialar da resmi bir yarışa dönüşüyor ve yarış ilk olarak 1983 yılında 11 katılımcıyla düzenleniyor.
Bunca geçmişe ve bu geçmişte bunca olağan dışı çekişmeye sahip olan rotanın başlangıç çizgisinde birbiriyle o yollarda yıllardır yarışan 10 tanınmış ultramaraton koşucusunun yer alması kadar doğal bir şey yok. Ama onların yanında 61 yaşında patates yetiştirmekle uğraşan bir çiftçi olduğunu, bir de bu adamın yarışa uzun kollu bir gömlek, bacaklarını kaplayan eşofman benzeri bir kıyafet ve plastik çiftçi botlarıyla gelmiş olduğunu bilmek konuyu ilginçleştirmeye yetiyor. Bu adamın adı, Cliff Young. Yarışın ilk edisyonu ve Cliff Young’ın katılımı hakkında çok sayıda yazı okudum. Ayrıca yukarıda bahsettiğim 2013 yapımı “Cliffy” filmini de izledim. O yarış ve Young hakkında çok farklı ve bazen birbiriyle çelişen bilgiler var. O nedenle yazacaklarımın ne kadarı doğru, ne kadarı abartı veya hayal ürünü gerçekten emin değilim. Ancak kesin olan bir şey var ki o da Cliff Young’ın yarış öncesi kendisine gülen bütün insanları şaşırtarak, o kadar efsanevi koşucunun arasında yarışı en yakın rakibinin 10 saat önünde, 5 gün 15 saatte birinci olarak tamamladığıdır.
Buna benzer bir olaya Avrupa’da yakın yıllarda tanık olmuştuk. Dağlardaki köyünde kendi halinde bir yaşam süren işçi Marco Olmo 57 yaşında UTMB’de 3. olmuş ardından 58 ve 59 yaşlarında aynı yarışı iki yıl üst üste kazanmıştı. Ancak Olmo, bu ekstra çıkışından önce 48 yaşından beri Marathon des Sables’da koşmuş ve ilk 10 arasında sık sık kendisine yer bulmuştu. Cliff Young’ın durumu bu nedenle biraz farklı. Gerçi yukarıda belirttiğim gibi bilgiler çok tutarlı değil ama bir yerde Young’ın 1982’de bir 100 mil pist yarışını kazandığı yazıyor. Yani o da hiç yarış geçmişi yokken bir anda ortaya çıkıvermiyor. Öte yandan neredeyse tüm ultramaraton yarış sonuçlarını tutan DUV sitesinde Young’ın kayıtlarında bu 100 mil yarışını kazandığına dair kayıt yok. Bu bilgi önemli çünkü hikayeyi oldukça değiştiren bir detay.
Yarış öncesinde onunla dalga geçmek için ve yarış sonrasında da şaşkınlıkla sorulan sorulara cevaben; çok büyük arazilerde çok sayıda çiftlik hayvanını fırtına öncesinde hızla toparlamak zorunda olduğu için bazen 2-3 gün hiç durmadan botlarıyla koştuğunu dile getiren Young’ın yarışı kazanmasında gerçekten de bu geçmişinin etkisi var gibi görünüyor. Yarışın ilk gecesinde -bazı kaynaklara göre yanlışlıkla- sadece 2 saat uyuduktan sonra yola devam eden Young diğer rakipleri uyurken öne geçer. Bu olaydan sonra sadece uyumazsa ya da çok az uyursa liderliği devam ettirebileceğini anlar ve geceleri de koşmaya devam eder. 61 yaşında bir çiftçinin ünlü koşuculardan önce Melbourne’e varacağını radyodan duyan halk bitiş noktasında toplanır ve iddialara göre binleri geçen sayılarıyla Young’ın bitirişini kutlarlar. 1983 yılında böylesi uç bir yarışın ilerleyişinin radyodan duyurulduğuna mı şaşırayım yoksa bu kadar çok insanın böyle bir yarışın bitişine gelişine mi bilmiyorum ama Cliff Young’ın bu beklenmedik başarısının o dönem Avusturalya’da büyük yankı gördüğü kesin.
Buhran yıllarında tek odalı fakir bir çiftlik kulübesinde 6 kardeşiyle birlikte büyümüş Cliff Young. Patates yetiştirmek ve hayvan gütmekle hayatını sürdürmüş. Söylediğine göre at veya taşıt edinecek kadar paraları olmadığından tüm bunları koşarak yapmak zorundaymış. Yarışın koşulduğu yıllarda annesiyle birlikte halen aynı kulübede yaşayan Young’ın çok farklı bir karakter olduğu kesin; vejetaryen olmayı seçmiş, hiç evlenmemiş ve içine kapanık bir karakter.
Yarışın ödülü olan 10 bin doları ne yaptığı konusunda da çelişkili bilgiler var. Bazı yerlerde yarışta bir ödül olduğunu bilmeden katıldığı ve bu nedenle kendinden sonra gelen 5 kişiye iki biner dolar verdiği yazıyor. Başka bir yerde yarışa birlikte hazırlanıp katıldıkları Joe Record’la -o yarışı tamamlayamasa da- önceden anlaştıkları gibi parayı yarı yarıya paylaştıkları bilgisi var. Hangisi doğrudur bilinmez ama Young’ın bu işe para için girmediği hissediliyor. Hatta sonrasında gelen büyük ilgi, ün ve şöhret onu çok rahatsız etmiş.
Westfield yarışları 8 yıl boyunca düzenlenmiş. Cliff Young bunlardan bazılarında koşmuş ama tekrar dereceye girememiş. Zaten yarışın üçüncü yılından sonra olaya Kouros dâhil olmuş ve önce rekoru kırmış ardından da rakiplerine avans vererek yarışmaya başlamış. Ultramaraton yarışlarında çok rastlanmayan bir durum olduğundan bu detay da çok ilgimi çekti. Organizasyon 1988 yılındaki yarışta Kouros’a 24 saat gecikmeli başlaması için teklifte bulunuyor. Kouros, buna göre hazırlanmadığını, planlarını değiştiremeyeceğini söylüyor ama sonra ödül olan 25.000 dolara ek olarak 5.000 dolar önerilince 12 saat geç başlamayı kabul ediyor. Diğer koşucular önce çok sinirleniyor, çekilmeye ya da protesto etmeye karar veriyorlar. Hatta bir yerde bekleyip yarışa Kouros gelince başlamak gibi fikirler çıkıyor ama sonunda normal bir yarış koşuluyor. Beşinci günün sonunda (o yıl yarış 1015 km olarak koşuluyor) Kouros liderliğe yerleşiyor. Sonuçta da yarışı 16 saat farkla kazanıyor. Birkaç kez daha avans vererek bu yarışı koşan ve ona rağmen kazanan Kouros’un çok olağandışı bir insan olduğuna dair bir kanıt daha.
Cliff Young, 1984’te yeniden yarışıyor ve 7. oluyor. 1985 ve 1986’da başlıyor ama yarışı tamamlayamıyor. 1987’de bitiriyor ama son sırada. 1988, 1990 ve 1991 edisyonlarında yok. 1989’da son defa katılıyor ama yine bitirmiyor. Epey sonra 1997’de 76 yaşındayken yeniden ortaya çıkıyor Cliff Young. Bu seferki hedefi Avusturalya kıyısını tümüyle koşmak; yani 16.000 km. Amaç olarak da evsiz çocuklar için para toparlamayı belirliyor. Ama destek ekibinden birileri hasta olup ayrıldığında yaklaşık 6.500 km civarında, meydan okuma yarıda kalıyor. Bir süre sonra da Victoria’da düzenlenen bir 6 gün yarışında yaş kategorisinde dünya rekoru kırıyor. 2003’te 81 yaşındayken uzun süren bir hastalık sonunda ölen Young’ın anısına Beech Forest’ta çiftçi botları şeklinde bir heykel dikiliyor. Üzerinde büyük harflerle “Beech Forestli patates çiftçisi ve atlet Cliff Young anısına” yazıyor. Bu başlığın altında da şunlar yazıyor:
“Cliff, 1983’te, 61 yaşında Westfield Sydney-Melbourne Ultramaratonu’nu 5 gün 15 saat ve 4 dakika ile kazanarak milli bir kahraman olmuştur. Çiftliğinde, ayağında botlarıyla inekleri kovalayarak hazırlanmış ve yarışa ülke çapındaki imajını oluşturan alışılmamış giysileriyle başlamıştır. Cliff’in özel koşu stili ‘Cliff Young Shuffle’ olarak isimlendirilmiş ve daha sonra birçok ultramaraton koşucusu tarafından benimsenmiştir. Cliff, uzun yıllar boyunca bu civarda antrenman yaparken ya da bu yollarda ‘ayağını sürterken’ görülmüştür. Yarışçı kariyeri boyunca 20.000’den fazla kilometre koşmuştur.”
Heykeldeki tabelada sözü edilen koşu stili gerçekten de ayağı yerden çok kaldırmadan, neredeyse ayakkabı yere sürtecek şekilde adım atmayı içeriyor. Aynı zamanda kolları çok kaldırmadan ve sallamadan en verimli şekilde ilerlemeyi sağlıyor. Aşağıda yarıştan görüntülerin yer aldığı videoda koşu stili oldukça net görünüyor. Zaten çok uzun koşu yarışlarında sorun hiçbir zaman hız olmaz, en önemli şey verimlilik, az enerji harcamaktır. Bu noktada yıllarca çifliğinde hayvanları toparlamak için koşan Young’ın isteyerek veya istemeyerek böyle bir koşu stili geliştirdiğini görebiliyoruz.
Ben konuyu geç duydum ama ilgimi çok çekti. Hem yarışın kendisi hem Cliff Young karakteri hem de yarış öncesi Avusturalya’da olup bitenler ve sonradan efsane Kouros’un bu yarışa ilgi duyması ve hatta sürekli katılarak ilgisini kalıcılaştırması da konuyu çarpıcı hale getiriyor. Umarım sizlerin de ilgisini çekmiştir. En çok faydalandığım kaynak Phil Essam’ın yazdığı “I’ve Finally Found My Hero – The story of the Sydney to Melbourne Ultra Marathons (1983 to 1991)” kitabı oldu. Şu an pdf formatında indirilebilir durumda. Kaynaklardan bazılarını da aşağıda paylaşıyorum, ilginizi çekerse okumak isteyebilirsiniz.
Diğer kaynaklar:
uzun zamandır bu kadar ilham verici bir hikaye duymamıştım. kaleminize sağlık. kaynaklara da bilahare bakacağım. koşuyla kalın. Selamlar Sesil
Yazınız özenle hazırlanmış çok ayrıntılı. Gerçekten çok kaliteli bir siteniz var.
Cliff Young Ayak Sürtmesi ile ilgili çok güzel bir yazı olmuş. Bu kadar detaylı ve güzel bir yazı okumamıştım bu konuda. Gerçekten yazılarınızı büyük bir özenle hazırlıyorsunuz teşekkür ederim.
Muhteşem bir yazı ve muhteşem bir hayat.
Emeğine sağlık