Koşu hem kolay hem de zor bir spor. Kolay çünkü çok fazla malzemeye ihtiyaç olmadan her yerde ve hemen her şartta yapabileceğiniz bir spor. Zor çünkü fiziksel ve zihinsel olarak insanı limitlerine kadar zorlayıp disiplin, kararlılık, fedâkârlık ve azim gerektiren bir spor. İşte bu zor tarafı bazen insanları yanlış yollara sürükleyebiliyor.
Koşu camiasının da kendine has bir yapısı var. Rekabetin üst düzey olduğu elitleri bir kenara bıraktığımızda, koşucular kendi aralarında görüp görebileceğiniz en hoşgörülü ve anlayışlı sporcular arasında bence ön sıralarda yer alırlar. Herkes elinden geleni yapmaya çalışırken bir taraftan da birbirine destek olur ve yeni başlayanlar diğer bazı sporlara nazaran çok çabuk şekilde grupların içine kabul edilirler. Kimin ne kadar hızlı koştuğu çok önemli değildir, “Kaçıncı oldun?” tarzı soruları da her zaman koşmayanlar sorar. Kendisi koşanlar daha önemli şeylerin varlığının farkındadırlar.
Fakat işin içine hile ve sahtekârlık gibi şeyler girerse ve birisinin kendi haklarını yediğine inanırlarsa o zaman ciddi şekilde olayın peşine düşerler ve gerçeği ortaya çıkarana kadar peşini bırakmazlar. Belki de bu sporun kökleri ve yapısı bunu gerektirir. Çünkü örneğin futbolda hakemi aldatarak takımı yararına bir şeyler kazanmak futbolcu açısından büyük sorun yaratmaz, esas tepkiyi aldanan ve yanlış karar veren hakemler çeker. Ama koşuda parkurun her noktasını denetleyecek bir hakem olmadığından olsa gerek herkesin kendi yaptıklarından sorumlu olması gerektiğine dair yazılı olmayan kurallar vardır ve birisinin bu kuralları çiğnemesi koşucular arasında sert bir karşılık bulur.
Sonuçta derecesi ne olursa olsun her koşucu mutlaka daha hızlı koşmak ister. Ama günün sonunda Platon’un “En büyük zafer insanın kendisini yenmesidir” sözündeki gibi aslında her koşucu için en büyük zafer kendi kafasındaki şüpheleri ve korkuları yenerek kendi belirlediği hedeflere ulaşmaktır. Ya da en azından öyle olmalıdır.
Buradan hareketle işte koşu tarihindeki ünlü hile denemelerinden bir derleme:
Fred Lorz – 1904
Koşu yarışlarındaki hile denemeleri oldukça eskiye dayanıyor. 1904’de St. Louis’de düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nda maraton yarışı öğleden sonra saat 3’te başlar ve 32 derecelik sıcaklıkta koşulur. Parkurun da oldukça yokuşlu olması sonucu yarışa başlayan 32 koşucudan ancak 14 tanesi yarışı tamamlamayı başarır.
Finişe ulaşan ilk isim 3 saat 13 dakikalık derecesi ile Amerikalı Fred Lorz olur. O zamanki ABD başkanı Theodore Roosevelt’in kızı Alice Roosevelt yarış sonunda Lorz’u kucaklayarak tebrik eder. Tam altın madalyasını boynuna takacaktır ki Lorz’un yarışın yaklaşık 19 km’sini arabaya binerek geçtiği ortaya çıkar.
Lorz ilk 16 km’yi koştuktan sonra bacaklarına giren kramplarla durmuş, sonraki 19 km’yi arabayla gittikten sonra geri kalan yaklaşık 7km’yi tekrar koşarak finişe ulaşmıştır. Amerikalı bir koşucunun ülkelerindeki yarışı kazanmasından son derece mutlu olan kalabalığın sevinci, olayın ortaya çıkması ile bir anda büyük bir öfkeye döner. Her ne kadar Lorz “şaka yaptığını ve amacının ödülü kazanmak olmadığını” iddia etse de ömür boyu men cezası almaktan kurtulamaz. Daha sonra yaptıkları için özür diler ve cezasında indirime gidilir.
Rosie Ruiz – 1980
Dünyanın en ünlü maratonlarından birinde bu kez de şakacı bir kadın ortaya çıkar. 21 Nisan 1980’de düzenlenen Boston Maratonu’nda Rosie Ruiz 2:31:56’lık derecesi ile kadınlar rekoru kırarak birinci olur. Bu aynı zamanda o zamana kadar tarihteki en hızlı üçüncü kadınlar derecesi olarak kayıtlara geçer. Ancak buna şüpheyle yaklaşanlar vardır. Ruiz finiş noktasında hiç yorgun gözükmemektedir, üstelik sadece 18 ay önce koşmaya başladığını söyleyen Ruiz’in bundan önceki en iyi derecesi Boston Maratonu’na kalifiye olduğu New York Maratonu’ndaki 2:56’lık derecedir.
Parkurdaki görevliler de Ruiz’i hiçbir yerde görmediklerini söylerler. Yarışta çekilen fotoğraf ve videolarda da gözükmeyen Ruiz adeta bir hayalet gibidir. Konunun duyulması ile yarıştan birkaç gün sonra iki kişi Ruiz’in finişe 800m kala ağaçların arasından çıkarak parkura girdiğini gördüklerini yetkililere bildirir. Araştırma derinleşince Ruiz’in yarışa aslında hiç başlamadığı, aynen söylendiği gibi son 800m kala parkura girerek çizgiyi geçtiği ortaya çıkar. Üstelik Ruiz’in benzer bir hileyi 2:56 koştuğu New York Maratonu’nda da yaptığı belirlenir. Yani Ruiz’in aslında Boston’da koşmaya hakkı bile yoktur. Böylece her iki derecesi de iptal edilerek diskalifiye edilir.
Bu olay sonrasında yarışlarda bu tür sahtekarlıkları önlemek üzere çip zamanı uygulaması ve video kaydı alınması gibi teknolojiler kullanılmaya başlanır. Ruiz bu olay yüzünden herhangi bir adli ceza almaz ama 1982’de zimmetine 60 bin dolar geçirmekten, 1983’de ise kokain satışından iki kez tutuklanır.
Sergio Motsoeneng – 1999
Dünyanın en eski ultramaratonlarından olan Güney Afrika’daki 89 km’lik Comrades Ultramaratonu dağıttığı para ödülü ile her sene birçok hızlı atletin ilgisini çeker. Başarılı bir koşucu olan Güney Afrikalı Sergio Motsoeneng, 1999 yılında yarışı sekizinci sırada bitirerek 1000 dolarlık para ödülünü almaya hak kazanır. Yarış sonrasında TV kameralarına konuşarak madalyasını ve para ödülünü köyündeki babasına armağan edeceğini söyler.
Fakat ortada küçük bir problem vardır. Deneyimli bir ultramaratoncu olan ve o sene yarışı 15. sırada bitiren Nick Bester, Motsoeneng’in kendisini son bölümde geçmediğini söyleyerek duruma itiraz eder. Yetkililer çip zamanlarını ve zaman çetelesini inceledikten sonra Motsoeneng’in herhangi bir şey yapmadığına karar verirler. Fakat birkaç gün sonra bir gazetede yayınlanan fotoğraflar herkesin dikkatini çekecektir. Parkurun iki farklı noktasında çekilen fotoğraflarda Motsoeneng’in saatinin bir kolundan diğerine geçtiği, renginin değiştiği ve sağ bacağının altında bir yara izi ortaya çıktığı görülür.
Kısa bir araştırmadan sonra gerçek ortaya çıkar. Motsoeneng yarışta bir süre koştuktan sonra parkurdaki portatif tuvaletlerden birine girmiş, burada bulunan ikiz kardeşi Fika onun numarası ve kıyafetleri ile yarışa kaldığı yerden devam etmiştir. İki kardeşin bu değişimi yarış içinde birden fazla kez yaptıkları belirlenince yarıştan diskalifiye edilirler ve 5 yıl boyunca tüm yarışlardan men edilirler.
Sergio Motsoeneng 2010 yılında Comrades’e bir kez daha katılır ve üçüncü olur. Ne var ki, huylu huyundan vazgeçmez sözünü doğrularcasına doping kullandığı ortaya çıkar ve bir kez daha diskalifiye edilir.
Roberto Madrazo – 2007
Meksika’nın önde gelen partilerinden birinin lideri olan ve başkanlık için adaylığını koyan Roberto Madrazo’nun ismi politika kadar bir maratonla da hatırlanır. O zaman 55 yaşında olan Madrazo, 2007 yılında Berlin Maratonu’na katılır ve 2:41:12’lik derecesi ile dünyanın en prestili maratonlarından birinde yaş grubunda birinciliği elde eder. Üstelik bu derece Madrazo’nun en iyi maraton derecesinden yaklaşık 57 dakika daha hızlıdır.
Bu sonuç önce Meksika’da büyük coşkuyla karşılanır ama olayın içindeki kişiler işin içinde bir bit yeniği olduğunu hemen fark etmişlerdir. Daha ilk bakışta, bu kadar hızlı koşmasına rağmen finiş fotoğrafında uzun tayt ve yağmurluk giydiği görülen Madrazo’nun kıyafetleri hiç inandırıcı gözükmez. Durumu araştıran yetkililer Madrazo’nun 20. km noktasından sonra 35. km’ye kadar hiçbir çip noktasında derecesinin olmadığını ve bu 15 km’lik bölümü 21 dk gibi bir insanın koşmasının mümkün olmadığı bir hızda geçtiğini ortaya çıkarırlar.
Parkurun yapısı incelendiğinde bu noktanın kestirme yapmak için uygun bir nokta olduğu da gözükmektedir. Madrazo hile yaptığını kabul etmez, hatta “21. km’de yarışı bıraktım, sonra finişe kıyafetlerimi almak için gitmiştim” şeklinde inandırıcılığı çok düşük bir bahane de ileri sürer ama aşağıdaki finiş fotoğrafındaki sevinç gösterisi gerçeği özetler.
Sonuçta diskalifiye edilerek ülkesinde uzun süre alay ve eleştiri konusu olmaktan kurtulamaz. Medyada “Speedy Gonzales” şeklindeki manşetlerle dalga geçilen Madrazo’nun önceki seçim kampanyasını maratondaki kararlılığı üzerine kurması da bir başka ironi olarak tarihteki yerini alır.
Rambo Okan – 2008
Türkiye’de maraton sahtekârlıklarının belki de en ünlüsü 2008 yılında gerçekleşir. Rambo Okan lâkâbı ile tanınan Fenerbahçeli amigo Okan Güler, 2008 yılında Avrasya Maratonu’na katılır ve 2:48:39’luk derecesi ile 40-44 yaş kategorisinde açık ara birinci olur. Yarıştan sonra madalyasını ve kupasını alan Rambo Okan evinin yolunu tutar. Ertesi gün çip sonuçlarını inceleyen yetkililer Rambo Okan’ın maratonun ikinci yarısını 59 dakika gibi dünya rekoruna yakın bir derece ile geçtiğini tespit ederler.
Yapılan araştırma sonucunda Güler’in birçok noktada kestirme yaparak çip noktasından geçmediği ve kısa yoldan finişe ulaştığı tespit edilir. Kupayı geri getirmesi istendiğinde denize attığını söyler ve hile yaptığını kabul etmesine rağmen para ödülünü alması gerektiğini iddia eder.
Koşunun çok uzun olduğunu ve normal yollarla birinci olma imkanının olmadığını anlatan Okan Güler, kestirme yollardan koşarak birinciliği aldığını söyledi.
Güler, “Koşuda Kabataş’tan sonra Galata köprüsünden sola gitmem gerekirken, ben sağdan direk Sultanahmet’e döndüm. Arkama baktığımda Kenyalı atletin geldiğini gördüm. Aramızda 400-500 metre vardı. Finish tabelasını görünce yorulmuş numarası yaptım, elimdeki süngerle yüzümü falan sildim. Basın orda bekliyordu, iki yüz metre kala baktım Kenyalı atlet hızlandı ben de hızlandım, birinciliği aldım Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş gururumuz şeklinde anons etti, herkes “Rambo” diye tezahürat yaptı” dedi.
Koşunun bitmesiyle birincilik kürsüsüne çıktığını söyleyen Rambo, “Birincilik kupasını verdiler ve ardından madalyamı taktılar. Törenden sonra Eminönü’nden vapura bindim kupayı denize attım, madalyayı da Fenerbahçe Asbaşkanı Ali Koça verdim” diye konuştu.
Paul Ryan – 2011
Her zaman bir yarışta hile yapmanız gerekmez. Bazen yarış sonuçlarınızı çarpıtırsanız da benzer tepkileri çekebilirsiniz. 2012’de Amerika’da başkan adayı olan Paul Ryan bir radyo programına katılır ve uzun bir röportaj içinde konu bir şekilde spora gelince spikerle aralarında şöyle bir konuşma geçer:
– Hâlâ koşuyor musunuz?
– Evet, sırtımdaki bir diski sakatladım, o yüzden artık maraton koşmuyorum. En fazla 10 mil kadar koşuyorum.
– Ama bir zamanlar maraton koşuyordunuz?
– Evet, ama artık koşamıyorum çünkü sırtım çok iyi değil.
– Sormam gerekiyor, en iyi maraton dereceniz neydi?
– Üç saatin altında, 2 saatin üst kesimlerinde. 2 saat 50’li bir şeyler koştum.
– Vay Canına!
– Evet, gençken hızlıydım.
Yukarıdaki diyalog koşmayan birisi için pek bir şey ifade etmeyebilir. Ama elitleri ayrı tutarsak maraton koşanlar 3 saat altında maraton koşmanın kolay elde edilmeyen ve tüm maraton koşanların sadece 2%’sinin yapabildiği bir şey olduğunu bilirler. Ayrıca maraton koşanlar en iyi derecelerini unutmazlar, hele ki 3 saatin altı gibi bir derece koştularsa çoğu zaman saniyesine kadar hatırlarlar.
Dolayısı ile radyo programından sonra koşucular Ryan’ın bu dereceyi nerede koştuğunu araştırmaya başlarlar. Fakat Ryan’ın kayıt altında tek bir maratonu vardır ve onda da 4:01 koşmuştur. Bu durum uzun süre Amerika’da gündemde kalınca Ryan eleştiri ve alay konusu olur. Sonunda Ryan’ın basın sözcüsü bir açıklama yaparak “yanlış hatırlama sonucu” böyle bir hata yapıldığını söylese de Paul Ryan Zaman Hesaplayıcısı gibi yıllar sonra hâlâ açık olan ve olayı tiye alan siteler kurulmasının önüne geçemez. (Bkz. Mert’in konu hakkındaki yazısı)
Mike Rossi -2014
Sahtekârlık yaparak tepki çekmek için her zaman ünlü biri olmanız veya yarış kazanmanız da gerekmez. Mike Rossi örneğindeki gibi hak etmediğiniz bir şeyi hak etmiş gibi gösteren sıradan bir koşucu da olabilirsiniz.
Rossi, 2015 yılında Boston Maratonu’na katılmaya hak kazanır. Bilindiği üzere Boston Maratonu’na katılabilmek için her koşucu daha önce başka bir maratonda kendi yaş grubu için belirlenen süreden hızlı koşmalıdır. 47 yaşındaki Rossi de 2014 yılındaki Lehigh Valley Maratonu’nda 3:11 koşarak bu hakkı elde etmiştir.
Olayın bundan sonrası için önce biraz daha eskiye gitmek gerekir. Rossi’nin ismi ilk olarak çocuklarının okuduğu okuldaki müdüre yazdığı bir mektupla duyulur. Okul müdürü, Rossi’nin çocuklarını yanına alarak Boston’a götürmesinden ve onları 5 gün boyunca okuldan uzakta tutacak olmasından hoşnut değildir. Bu günlerin devamsızlık olarak kaydedileceğini kendisine söyler. Rossi Boston’dan döndükten sonra müdüre bir mektup yazar. Mektupta özetle şunları söylemektedir:
“Sayın Müdür,
Her ne kadar çocuklarımızın eğitimi için endişenizi takdirle karşılasam da, size garanti ederim ki çocuklarım Boston’da geçirdikleri 5 gün içinde okulda bir yılda öğreneceklerinden daha fazla şey öğrendiler.
Çocuklarım burada hayatta sadece bir kere yaşayabilecekleri bir deneyim kazandılar. Bunu bir sınıfta zaman geçirerek veya bir kitap okuyarak edinemezlerdi. Babalarının sakatlık ve kötü hava gibi birçok engeli aşarak önemli bir kişisel hedefe ulaşmasına şahit oldular”.
Rossi’nin bu mektubu sosyal medyada büyük ilgi çeker ve Today ve People gibi Amerika’nın önde gelen yayınlarında yankı bulur. Ne var ki, bir anda özellikle koşucular arasında bir fenomene dönüşen Rossi’nin hayatı, gerçeklerin ortaya çıkmaya başlaması ile kısa süre içinde 180 derece değişecektir.
Rossi’nin geçmiş yarışlardaki derecelerini inceleyen koşucular, bu kişinin 3:11 maraton koşmasının mümkün olmadığı kanısına varınca araştırmayı derinleştirirler. Bu yarışta sadece başlangıç ve finişte zaman tutulduğu için ara noktalar suistimale açıktır. Fakat yarışta bir fotoğraf ekibi değişik noktalarda herkesin fotoğrafını çekmiştir. Yarışa katılan istisnasız herkesin değişik noktalarda birden fazla fotoğrafı varken finiş dışında başka hiçbir yerde fotoğrafı olmayan tek koşucunun Rossi olduğu ortaya çıkar.
Letsrun sitesi konu hakkında çok ayrıntılı bir yazı ile eldeki tüm kanıtları ortaya döker. Site, Rossi’nin bir sahtekâr olduğundan o kadar emindir ki, eğer Rossi 12 ay içinde herhangi bir resmi maratonda 3:11 koşarsa ona 100 bin dolar ödemeyi taahhüt eder. Hatta 3:25 gibi kendisi için çok kolay olması beklenen bir derece bile koşsa 10 bin dolar ödeyeceklerini söylerler.
Boston’da ancak 4:01 koşan Rossi bu tekliflerin hiçbirini kabul etmez ve bu iddialara karşı inandırıcı olmayan bahaneler ieri sürer. Yarışta ara noktalarda çip noktası olmadığı için resmi olarak diskalifiye edilemez ama bu olay yakın tarihteki en çok konuşulan sahtekârlık olarak kayıtlara geçer.
NOT: Bildiğiniz gibi 24 Ekim 2015 tarihinde The North Face Cappadocia Ultra Trail‘in bu yıl ikincisi düzenlendi. Yarışta 30, 60 ve 110 km parkurlarında, yüksek bir yabancı katılımcı oranının da bulunduğu yaklaşık 995 kayıtlı koşucu ter döktü. Ülkemizin en büyük ultramaraton organizasyonlarından biri olan yarış geçtiğimiz günlerde koşu dışındaki bir haberle de gündeme geldi.
Detaylarını burada okuyabileceğiniz konuyla ilgili yorumlarımı forumdaki ilgili başlıkta kısaca belirttim. Daha sonra olayın muhatapları durumu kendi açılarından değerlendirerek özür mesajı yazdılar. (Diğer özür mesajı instagram’da olduğu için direk link veremiyorum, arzu eden kolayca bulabilir). Bu aşamadan sonra bu konuda yorum yapmayı faydalı bulmuyorum. Hata yapmış ve bunu kabul etmiş herkese ikinci bir şans verilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle herkesin bu olaydan kendi payına düşeni çıkardığını ümit ediyorum.
Bu yazıyı yazmak için araştırma yapma motivasyonunu bu olayın sağladığını söylememe gerek olmasa da, yukarıdaki örneklerle bu olayı birebir aynı tutmayı çok sağlıklı görmediğimi belirtmek isterim. Amacım da o değil. Ayrıca sadece bu konuya odaklanarak, daha ileriye gitmesi için artı ve eksileriyle konuşulması gereken bu önemli organizasyona haksızlık yapmayı da çok doğru bulmuyorum.
Aykut, sayende ağzım açık kala kala, inanılmaz bir araştırma yazısı okudum. Yazının başında dediğin gibi, koşmak her kişinin kendinden sorumlu olduğu bir spor olduğu için, dürüstlük, etik vs gibi değerler her şeyden önemli. Haksızlık, bunca emek ve azim gerektiren bir zorluk içinde başına gelince, inanılmaz bir adalet duygusu devreye giriyor. Olanlardan ben de çok etkilendim. Dahası, yazım üzerine aldığım hakaret, tehdit, küfür mailleri.. beni daha da düşündürdü. Yani hile yapan değil, hileyi ortaya çıkaran suçlu görülebiliyor “fan”atikler tarafından. Oysa düşünsene, hatasını kabul edip özür dilemesine rağmen… Bu konu hepimizi çok düşündürdü. Sen olaya inanılmaz bir analizle yaklaşmışsın.. Bayıldım. Çok şey öğrendim.. Emeğine sağlık…
Değerli aykut hocam yazdıklarını ve araştırmalarını dikkatlice okudum. Yonca TOKBAŞ ın olayı ortaya çıkarmasından dolayi cok memnunum fakatolayın gerçekleştiren baş aktörlerin fanları tarafından negatif tepki almasından dolayi da çok sinirliyim.. kişi kendi hatasını er ve geç bir şekilde kabul etmiş bazı kesim hala boş dalkavukluk peşinde, yaniii bir nevi hırsızı koruma politikası devreye girdi , 2. Bir şans kimlere verilir bilmiyorum, fakat ahlâklı dürüst ve işini doğru yapan insanlarla aynı parkurlarda koşmak dileğiyle…
Saygılarımla …
Elinize sağlık. Koşunun farklı ve istenmeyen bir tarafıyla ilgili keyifle okunan bir araştırma yazısı olmuş. Koşu ve hile gerçekten kavram olarak yan yana durmuyor. Oysa sadece bir önceki kendimizle yarışmak ne kadar yapıcı ve sürerli bir rekabet şekli.
Merhaba, çok güzel bir araştırma olmuş.Keyifle okudum ve çok şey öğrendim.
Elinize,emeğinize sağlık.