30, 60 ve 110 km uzunluğundaki üç parkurda koşulan Salomon Cappadocia Ultra Trail 22-23 Ekim 2016 tarihlerinde üçüncü kez düzenlendi. 2014’teki ilk senesinden beri büyük bir hızla büyüyen bu organizasyonu yakından takip eden biri olarak, sadece üç yıl içinde çok önemli bir noktaya gelen bu yarış hakkında detaylı bir yazı yazmanın zamanı bana göre çoktan gelmişti. Medyada çıkan haberlerin halen çok yüzeysel olduğunu, yarışın bu yıl itibariyle geldiği boyutu ve gelecekteki potansiyelini tam olarak yansıtmadığını düşünüyorum. Bu sebeple bir koşucu gözüyle koşucular için böyle bir söyleşi yapmak bence şarttı.
Aşağıda önce benim yarış ile olan bağlantımı özetledikten sonra yarışın organizasyonunu üstlenen Argeus Tourism & Travel‘ın sahibi Aydın Ayhan Güney ve yarışın isim sponsoru Salomon’un da bağlı olduğu Amer Sports yöneticisi Ceylan Mergen ile yaptığımız keyifli ve bilgilendirici söyleşileri okuyabilirsiniz.
2014 yılında Serkan ve Sertan Girgin’in fikir önderliği ile Kapadokya’da bir ultramaraton organizasyonu düzenleneceğini öğrenmiştim. Sertan ve Serkan zaten dünyanın en tanınmış ve zorlu patika ultralarını birçok kez koşmuş kişiler olarak yakından tanıdığım son derece deneyimli arkadaşlarımdı. Ama bence daha önemlisi yaptıkları her işi en ince detayına kadar düşünen ve profesyonelce yapan kişilerdi. Tabii bu fikri hayata geçirebilmek için sağlam bir lojistik, teknik ve maddi desteğe ihtiyaç vardı. Bu noktada Kapadokya bölgesinde birçok dev sportif organizasyonu yıllarca gerçekleştiren Argeus’un devreye girmesi ile yarış daha başından itibaren çok sağlam bir temel üzerine oturmuş oldu.
Daha önce çeşitli kereler Kapadokya’da bulunmuş ve koşmuş biri olarak hiç düşünmeden yarışa kaydımı yaptım, biletimi alıp konaklamamı ayarladım. İlerleyen aylarda benim için başka gelişmeler oldu. Her sene Eylül ayı sonunda düzenlenen ve dünyanın en önemli yol ultramaratonu olan Spartathlon’a katılma hakkı elde eden ilk Türk koşucu oldum. Yarışı koşup bitirdim ama yarıştan sadece birkaç hafta sonra Kapadokya’da koşabilecek kadar toparlanamamıştım. Ancak yine de hem inandığım kişilerin yaptığı organizasyonun bir şekilde içinde olmak hem de küçük de olsa bir destek vermek için gönüllü olmak istediğimi bildirdim. Sonuçta önce Göreme istasyonunda daha sonra ise Karlık istasyonunda gönüllü olarak görev aldım. O yıl yazdığım yarış raporumda ne dediğime şimdi tekrar baktığımda son cümlesinin şu olduğunu görüyorum:
“Cappadocia Ultra Trail için önümüzdeki sene yerinizi erkenden ayırmanızda fayda var!”
2015’e geldiğimizde bir önceki seneye göre katılımcı sayısı 5’e katlanıp 752 koşucuya ulaşarak öngörümü haklı çıkardı. 2016’da ise yarışın ana sponsorluğunu dünyanın bu alanda önde gelen markası Salomon’un alması ile yarış birçok yönden farklı bir boyuta geçiş yaptı.
Aşağıda tüm bunları detaylı şekilde konuşacağız. O zaman daha fazla uzatmadan Aydın Bey’le söyleşiye başlayalım. Ben Aydın Bey’i uzun zamandır tanıyorum ve birçok kereler kendisiyle sohbet etme şansım oldu. Kendisi son derece titiz çalışan ve her zaman sporcuyu öne koyan bir yönetici. Eminim siz de aşağıdaki söyleşiyi okuduğunuz zaman buna katılacaksınız.
Aydın Ayhan Güney
[Aykut] – Merhaba Aydın abi, öncelikle bir kez daha büyük başarıyla gerçekleştirdiğiniz Salomon Cappadocia Ultra Trail için tüm koşucular adına “elinize sağlık” diyerek başlamak istiyorum! Aylardır yoğun ve titiz bir çalışma içinde olduğunuzu ve senin de tüm ekip gibi hafta sonunu uyumadan geçirdiğini biliyorum.
Argeus olarak daha önceki yıllarda çok büyük çaplı birçok sportif organizasyona imza attığınızı ben iyi biliyorum ama yarışa katılan birçok kişi bu konuda tam bilgi sahibi olmayabilir. Bilmeyenler için istersen öncelikle hem Argeus hakkında biraz genel bilgi verelim hem de Salomon Cappadocia Ultra Trail’den önce düzenlediğiniz organizasyonlar hakkında konuşalım.
[Aydın Ayhan Güney] Merhaba Aykut, teşekkürler. Argeus olarak uzun yıllar bisiklet ile ilgili birçok organizasyon yaptık. 2000 yılında ilk olarak uluslararası bir dağ bisikleti yarışı düzenledik ve yaptığımız turistik spor aktivitelerine ilk kez profesyonellere hitap eden bir organizasyonla devam ettik. 2007 yılına Avrupa Dağ Bisikleti şampiyonası tam bir başarı örneği oldu. Muhteşem bir organizasyondu ve hala Avrupa’da konuşulan bir şampiyonadır.
Bu yarıştan sonra ekip olarak artık daha büyük organizasyonlara hazırdık. 2008 yılı itibarıyla Türkiye’nin en büyük spor aktivitelerinden olan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu organize etmeye başladık ve 8 yıl boyunca bu görevi devam ettirdik. Bu yıllarda tabii ki diğer spor aktivitelerine de devam ettik. Örneğin Kapadokya Bisiklet Festivali her yıl devam etti. 2010 yılında Avrupa Yol Bisikleti Şampiyonasını Ankara’da yaptık. Hala bisiklet ve koşu olarak organizasyonlarımıza devam etmekteyiz. 2015 ve 2016 yıllarında Raidlight Aladağlar Sky Trail, Ordos ile birlikte ve yine Girgin kardeşlerin fikir ve cesaretlendirmesiyle, yaptığımız başka bir koşu organizasyonu. Ayrıca Argeus Kapadokya bölgesinin önde gelen turizm şirketlerinden biridir ve 30 çalışanıyla 1990 yılından beri faaliyet göstermektedir.
[Aykut] Peki, ben yukarıda Kapadokya’da bir patika ultramaratonu düzenlenme fikrinin nasıl geliştiğinden biraz bahsettim ama istersen bunu bir de senden dinleyelim. Bu fikrin filizlendiği 2013-2014 yıllarında Türkiye’de ultramaraton yarışları şimdikinden de çok daha az biliniyordu. Bu işe girme kararını vermek zor oldu mu? İlk sene için beklentileriniz neydi ve ne oranda karşılandı?
[Aydın Ayhan Güney] Biz organizasyonlarımızda 2010-2015 arası hep Serkan Girgin ile çalıştık. Muhteşem bir karaktere sahip, çok detaycı ve işini çok iyi yapan bir arkadaşımız. Tüm organizasyonların programlamalarını bizim için yaptı. Hepimiz onu çok sevdik. 2014 yılında Kapadokya’da bir Ultra Trail koşusu yapmak isteyip istemediğimizi sordu. Bölgenin çok uygun olduğunu, güzel bir organizasyon olabileceğini söyledi. Biz de hiç düşünmeden, hatta ne olduğunu bile tam bilmeden yaparız dedik. Serkan ve sonradan tanıştığımız Sertan Girgin kardeşlerin işin içinde olması bizim için yeterliydi. İlk sene beklentimiz çok düşüktü ve geç planlanmış bir yarıştı. Tek hedefimiz katılımcılara unutamayacakları bir deneyim yaşatmak ve her planlamayı uzun vadeli olarak düşünmekti.
[Aykut] Bu çapta bir organizasyonu bu kalitede yapmak hiçbir zaman kolay değil ama özellikle de yarışın ilk senelerinde eminim daha zor olmuştur. Havaalanı transferlerinden koşuculara verilen yemeklere, tişörtlere, madalya ve yeleklere kadar önemli masraf kalemleri söz konusu. Zorlu bir arazide 110 km boyunca işaretleme yapmak, arama kurtarma ekiplerinin koordinasyonunu sağlamak ve tüm bunların aylar önceden hazırlanması da cabası. Tüm bunlar için planlama, iş gücü ve büyük bir maddi destek gerekiyor.
Son yıllarda dünyada ultramaraton ve patika koşusu kültürünün gelişmiş olduğu ülkelerde birçok yarışa gidiyoruz. Her yarışta olduğu gibi Kapadokya’nın ilk yılında da mutlaka bazı ufak tefek eksiklikler vardı ama doğrusunu söylemek gerekirse gidip gördüğümüz dünyadaki büyük örneklerinden bazı konularda da fazlası vardı. (Örneğin parkur kalitesi, yemekler, havaalanı transferleri gibi). Açıkçası ben ilk sene verilen hizmetleri gördüğümde bu çapta bir organizasyonun sürdürülebilir olması için katılımcı sayısının en azından 10’a katlanması gerektiğini düşünmüştüm. Sanırım ilk yıllarda hiç maddi geri dönüşü olmayacağını bildiğiniz böyle bir işe girmek için biraz idealist ve vizyon sahibi olmak gerekiyor değil mi?
[Aydın Ayhan Güney] Dediğin gibi bu tür organizasyonlar zor organizasyonlardır. Çok fazla iş çok kısa sürede yapılmak zorunda ve 48 saat aralıksız devam eden bir operasyon. Bir işi 10 dakika sonra yapayım deme lüksünüz yok çünkü 10 dakika sonra başka bir iş var! Böyle zorlukların tek çözümü her şeyi önceden çok iyi planlamak. Yani bolca matematik yapmak gerekiyor. Bu konuda çok tecrübeli bir şirketiz ama Ultra Trail konusunda tecrübesiz olmamız bizi ilk yıl epeyce zorladı. Ancak Girgin kardeşlerin tecrübesi ilk yılı olmasına rağmen çok başarılı bir sonuç almamızı sağladı.
Bir organizatör olarak şu kadar söyleyeyim; ilk yıl, geçen yıl ve bu yıl organizasyon sırasında katılımcılar tarafından görülen eksikliklerin 10 katı bizim tarafımızdan görülmekte. Bizler hep bunları düzeltip kusursuz hale getirmeye çalışıyoruz ve çalışacağız. Bu yıl yapılan organizasyon katılımcılar tarafından yüzde 85-90 başarılı olarak görülse de bizim için başarı yüzde 70’ti. Yani hala geliştirmemiz gereken yüzde 30’luk bir dilim var! Bu tecrübeyle ilişkili bir konu. Bu sebeple zamana ihtiyaç var ve en geç 2 yıl içinde bizim için de yüzde 90-95 başarıya ulaşacak.
Organizasyon ne kadar büyük görünüyorsa o kadar büyük bütçesi var demektir. Maalesef ülkemizde resmi kurumlardan destek alınmıyorsa çok büyük bütçeli organizasyon yapmak zor. Özel sektör sponsorlukları çok küçük kalıyor. Biz başlarken bunun farkındaydık ve en az 3 yıl finanse edeceğimizi biliyorduk. Katılımcı ücretleri toplam bütçenin sadece üçte birini sağlıyor. Geri kalan bütçenin ise sponsorluklarla çözülmesi gerekiyor. Biz bunu uzun süreli bir yatırım olarak görüyoruz ve belki gelecek yıl zarar etmeden bitireceğiz! Bizim şansımız ilk yılımızdan beri çok güçlü ve güzel sponsorlarla çalışmamız oldu. Onlardan da çok şey öğrendik.
Bizim tüm yaptığımız spor organizasyonlarında bir prensibimiz vardır. Tamamen sporcu odaklı çalışmaya gayret ederiz ve bizim için memnun edilmesi ve tüm ihtiyaçlarının sağlanması gereken grup öncelikle sporculardır. Maalesef bazı organizasyonlar fazla agresif ve çok kar amaçlı ki bunları Avrupa’da çok görürüz. Bunlar sürekli sponsor ve medya odaklı çalışıyor ama biz buna karşıyız. Organizasyonların birçok paydaşı var ama en önemlisi sporcular ve gönüllülerdir. Bu sebeple elimizden geldiği kadar onların hayatını kolaylaştıracak hizmetler vermeye çalışıyoruz. Ücretsiz havalimanı servisi, gece yarış bitirenlerin otellerine dağıtımı, zengin istasyonlar vs. hep bunun için.
Her yıl talepleri, şikayetleri, eleştirileri çok büyük titizlikle inceleyip düzeltme yoluna gidiyoruz. Şöyle bir örnek verirsek, daha 2 yıldır ultra trail koşan bir sporcunun nelerle karşılaşacağı konusundaki tecrübesi ile 10 yıldır koşan bir sporcunun tecrübesi aynı değildir. Biz de yaptıkça tecrübe kazanıp detaylara daha fazla özen gösteriyoruz ve bu tür organizasyonların güzelliği küçük detaylardadır.
[Aykut] Harika bir açıklama oldu. Peki ikinci senedeki rakamlara baktığımızda 5 katına çıkmış bir katılım görüyoruz. Bu müthiş bir gelişim. Bu yıl ise daha yaz aylarının başında bile 1000 kişilik limiti doldurmak üzereydiniz. Daha sonra Türkiye’deki olumsuz gelişmeler özellikle turizm sektörünü neredeyse durma noktasına getirmesine rağmen yarısına yakını yabancı olmak üzere 1100’e yakın koşucudan kayıt almayı başardınız. Ülkedeki hesapta olmayan olumsuz gelişmelere rağmen bu başarı sizi oldukça mutlu etmiş olmalı diye düşünüyorum.
[Aydın Ayhan Güney] Ülkemizde ve bizim coğrafyamızda yaşanan olumsuzluklar şüphesiz bizi de çok etkiledi. Yabancı sporculara doğrudan bir etki yaptı. Bu olumsuzluklar olmasa inan 2 kat daha fazla yabancı olabilirdi. Ama sadece yabancılar için değil, Türk sporcular için de bir olumsuzluk vardı. Moral durumu, maddi durumlar, insanların içine kapanması hep olumsuz yansıdı. Bunu Türkiye’de yapılan tüm amatör spor karşılaşmalarında gördük. Sayılar geçen yıla göre hepsinde düşüktü. Tüm bunlara rağmen bu kadar yabancı sporcunun gelmesi açıkçası bizi de hem şaşırttı hem de mutlu etti. Ülkemizde ultra trail koşan sporcu sayısı çok limitli, bu sebeple organizasyonların büyüyebilmesi için yabancı sporcu sayısının artması şart. Bunu hep birlikte sadece Kapadokya’da değil tüm iyi organizasyonlarda artırmamız gerekiyor.
[Aykut] Tabii bu sene çok önemli bir gelişme daha oldu. Patika koşusu ve ultramaratonlarda dünyanın önde gelen markası Salomon ilk defa Türkiye’de bir yarışa isim sponsoru oldu. Salomon markası ile olan bu birlikteliğin zaten kaliteli olan yarışı her açıdan bir üst kademeye taşıdığını hep beraber gördük. Bu birlikteliğin organizasyona kattıkları ve gelecekte katacaklarını bir de sizin gözünüzden anlatır mısın?
[Aydın Ayhan Güney] Salomon organizasyona çok yakışan bir isim sponsor oldu. İlk iki yılımızda sponsor olan TNF de çok yakışmıştı. Bu açıdan şanslıyız. Salomon’un 2 yıllık sponsor olması ve gerek Türkiye gerekse Avrupa ekiplerinin organizasyona her boyutunda ilgi göstermesi bizi de tekrardan motive etti. Yarışı son derece sahiplendiler ki bir sponsorun organizasyonu sahiplenerek organizasyon ekibindenmiş gibi hareket etmesi çok ama çok önemli. Salomon ve diğer sponsorlarımız ile bu ivmeyi yakaladık, birbirimizi tanıdık ve çok sevdik! Gelecek yıl için çok daha güzel şeyler çıkacaktır.
[Aykut] Bu sene akılda kalacak en önemli fotoğraflardan biri de bence ödül töreninin sonrasında yaşandı. İçinde yarış direktörleri Catherine ve Michel Poletti’nin de olduğu dünyanın en popüler ultramaratonlarından Ultra Trail du Mont Blanc (UTMB) organizasyon komitesinden tam 29 kişi hafta sonunda yarış için Kapadokya’ya gelmişti. Tüm bu ekibi kürsüye çıkarıp fotoğraf aldınız. Ben dünyanın başka bölgesindeki bir yarışa bu çapta bir çıkarma yaptıklarını hiç duymadım. Öyle ki, UTMB’nin sosyal medya hesapları gün boyunca yarışın sosyal medya hesaplarından fazla paylaşım yaptı desem çok yanlış olmaz. Tüm dünyadan yüz binlerce koşucunun takip ettiği hesaplardan neredeyse saat başı yarışla ilgili fotoğraf ve video paylaşımları yaptılar. Türkiye’ye gitmeyin şeklinde çağrılar yapılan bir dönemde bunu başarmak için büyük bir güven sağlamış olmanız gerek. Bu konuda neler söylemek istersin?
[Aydın Ayhan Güney] Bence de organizasyonun tanıtımı için en önemli noktalardan birisi UTMB ekibinin bu kadar geniş bir kadro ile gelmesi oldu. Buraya gelmeleri, bir kısmının koşması, startta ve finişte yer almaları, ödül törenine gelmeleri hatta istasyonlarda olmaları çok ama çok özel şeyler. Bu konuda Koray’ı tebrik etmek gerekiyor. Sempatik kişiliği, ısrarcı yapısı ve özverili çalışması sebebiyle onları ikna etmeyi başardı. Diğer bir konu ise Kapadokya. Biz çok deneyimli bir organizasyon ekibi olabiliriz ama diğer tüm yarışlardan 1-0 önde başladık. Bu organizasyonun bu kadar büyümesindeki en önemli sebep kuşkusuz Kapadokya’nın güzelliği. UTMB ekibini etkileyen ve gelmelerini sağlayan konulardan birisi de bu. Ama bana sorarsan gelmelerinden daha önemli konu ise çok mutlu ve hayretler içinde ayrılmaları. Gerek Kapadokya’dan, gerek organizasyondan gerekse Türk misafirperverliğinden çok etkilendiler. Dünyanın Ultra Trail konusunda en önemli isimleri buradaydı, hiç hafife alınacak bir konu değil.
[Aykut] Kesinlikle katılıyorum, yarıştan sonraki gece yemekte UTMB ekibinden birçok kişiyle konuşma şansım oldu ve hepsi gördüklerinden çok etkilenmişlerdi. Yarışın geleceği ve potansiyeli hakkında harika şeyler söylediler. Peki, bu noktada mutlaka değinmemiz gereken konulardan biri de Ultra Trail World Tour (UTWT). Öncelikle istersen bilmeyenler için biraz bilgi vereyim. UTWT için dünyanın önde gelen patika ultramaratonlarını bir araya getiren bir organizasyon diyebiliriz. Şu an itibariyle aralarında UTMB, Western States 100, Lavaredo Ultra Trail ve Marathon Des Sables gibi dünyanın en tanınmış bazı patika ultramaratonlarının da olduğu sadece 12 yarış bu organizasyonda bulunuyor. Bu yarışların arasına girmek için yarışın aşağıdaki 5 kriterin hepsine sahip olması gerek:
- 100 km’nin üzerinde bir mesafe
- Simgesel bir parkur
- En az 500’den fazla koşucu
- 20’den fazla değişik ülkeden koşucu
- En az 2 yıl düzenlenmiş bir organizasyon
Salomon Cappadocia Ultra Trail tüm bu kriterleri yerine getirdiği için geçen sene 4 aday yarıştan biri olarak “Future Race” kategorisine alınmıştı. Tabii bu organizasyondaki yarışlara baktığımızda neredeyse hepsinin hem ultramaraton kültürü en az 30-40 yıl önceye dayanan ülkelerde yapıldığını hem de çok köklü yarışlar olduğunu görüyoruz. Ultramaraton geçmişi henüz 5-6 yıllık olan Türkiye’den bir yarışın sadece üçüncü yılında bu noktaya gelmesi gerçekten inanılmaz. Bu durumda hiç kuşkusuz önceki yıllarda Türkiye’de düzenlenen diğer kaliteli organizasyonların da katkısı oldu. Aynı şekilde bu başarının gelecekte Türkiye’deki diğer tüm yarışların da önünü açacağını düşünüyorum. Bu konudaki fikirlerinizi merak ediyorum. UTWT yarışı olmanın gelecekteki avantajları neler olacak?
[Aydın Ayhan Güney] Ultra Trail World Tour takviminde yer almak öncelikle organizasyonu dünyadaki 16 yarıştan birisi yapıyor ve bu pozisyonu korumak için de gerçekleştirilmesi gereken kriterler var. Bu kriterler sayesinde daha önceden tecrübe edinmiş ve standartları belirlemiş olan yarışlar ile aynı standartları sağlamak gerekiyor. Kısacası yarışın kalitesi otomatikman çok üst seviyeye çıkıyor. Bu standartları sağlamak, Ultra Trail World Tour takviminde koşan ve dünya şampiyonu olma yolunda mücadele eden atletlerin sizin yarışınızı fark etmesini sağlıyor. Bu sayede daha fazla elit atlet ve onları takip eden diğer koşucular yarışınıza yöneliyor. Aynı zamanda bu takvimde yer almak uluslararası basın ve sponsorların da ilgisini arttırıyor.
[Aykut] Buradan başka bir konuya geçmek istiyorum. Bence hangi sektörde olursa olsun bir şirket için en zor şeylerden biri toplum üzerindeki kalite algısını yerleştirebilmek. 3 yıldır benim gözlemlediğim tam olarak da bu. Yarışa katılanlar arasında, “Argeus yapıyorsa kaliteli ve profesyonelce yapar, bir sorun varsa mutlaka düzeltir ve çözer” algısı yerleşmiş durumda. Bu durum koşucunun yarışa kayıt yaptırdığı andan başlayıp evine döndüğü zamana kadar her aşamada hissediliyor. Aydın abi seni iyi tanıyan biri olarak kaliteden asla ödün vermeyen ve sürekli daha iyisini yapmak isteyen biri olduğunu bildiğim için bu anlayış ve kültürün en tepeden başlayıp şirket içinde tüm kademelere sirayet ettiğini düşünüyorum. Bu konuda neler söylemek istersin?
[Aydın Ayhan Güney] Tüm yaptığımız organizasyonlarda kalite standartlarının elimizdeki bütçeyle doğru orantılı olarak en üst düzeyde olması için çaba gösteriyoruz. Güvenlik, söz verilen her şeyin yerine getirilmesi, prensiplerden ödün verilmemesi ve disiplin çok önemli. Bu organizasyonun arkasında her birisi tek başına bu düzeyde bir organizasyonu başarıyla yönetebilme kapasitesine ve tecrübesine sahip, 10-20 yıldır birlikte çalıştığımız, şirket kural ve tarzlarına çok hakim, şirketin kurumsal kimliğini taşıyacak kadar uzun süredir çalışan bir ekip var. Bu tür büyük organizasyonlar sistem tarafından yönetilir ve kişilere bağlı olamaz. Bu sebeple birbirini anında yedekleyebilecek ve turizm hizmeti kültürü almış bir ekip başarının anahtarı oluyor. Ben hepsine tekrar teşekkür etmek istiyorum ama organizasyon şemasının en üstündeki Koray, Mehmet, Pınar, Cemil, Ahmet ve Bilal’in isimlerinin belirtilmesi çok önemli.
[Aykut] Peki o zaman biraz da yarışın gelişen ve daha da gelişebilecek yönlerinden bahsedelim. Geçmiş yıllardaki önerilerin hemen hepsinin değerlendirildiğini ve çok daha iyisinin yapıldığını gördük. Örneğin önceki yıllarda bazı istasyonlardaki yiyecekler konusunda öneriler olmuştu, bu sene bu anlamda kusursuza yakın bir iş ortaya çıktı. Önceki yıllarda da zaten gayet güzel çalışan online takip sistemi varken bu sene dünyanın en büyük yarışlarının da kullandığı Live Trail sistemine geçildi ve sorunsuz şekilde takip edildi. Çok hoş bir başka yenilik 110K koşanlar için 60. km’de Suunto şarj istasyonu kurulmasıydı. Koşanlar bir şeyler yerken ve üstlerini değiştirirken saatleri hızlıca şarj edildi. (Suunto Türkiye Marka Yöneticisi Deniz Ada’dan aldığım bilgiye göre, seneye büyük ihtimalle 95. km’deki Karlık istasyonunda ikinci bir istasyon daha kurulacak).
Kısacası dünyanın en büyük ultramaratonlarında ne varsa burada gördük. Hatta oralarda olmayanları da gördük (ücretsiz havaalanı transferleri, başlangıç ve finişteki yemeklerin kalitesi, hem madalya hem bitiren yeleği verilmesi vs.) Oralarda ücretli olan birçok şeyin ise ücretsiz olduğunu gördük (geçici eğim grafiği dövmesi, yarış fotoğrafları, Suunto koşu kemeri vs.)
Yine önceki senelerde benim çok önem verdiğim konuların başında gönüllüler geliyordu. Buna önem veriyordum çünkü siz organizatör olarak her şeyi dört dörtlük de yapsanız, koşucuların yarış boyunca birebir etkileşim halinde olduğu kişiler aslında istasyonlardaki gönüllüler. Kendi de bu yarışları koşan biri olarak bu etkileşimlerin, yarışın bıraktığı algıda çok kritik rol oynadığını söyleyebilirim. Özellikle Salomon Cappadocia Ultra Trail gibi yarısının yabancı olduğu, 50’den fazla ülkeden katılımcı içeren bir yarışta bu daha da önemli. Koşanlar çok farklı ve spesifik bilgi gerektiren sorular sorabiliyor ve ihtiyaçlar çok değişik olabiliyor. Orada verilecek yanlış bir bilgi veya yapılacak önemli bir hata yapılan bir çok doğruyu unutturabilir. Bence bu yıl bu konuda da çok önemli bir gelişme sağlanmıştı.
Eminim bu yılki geri bildirimleri inceleyip gelecek sene için daha iyisini planlayacaksınız ama ilk bakışta şu noktada daha da iyisini yapmamız gerek veya yapabiliriz dediğin şeyler var mı?
[Aydın Ayhan Güney] Daha önce söylediğim gibi tüm eleştirileri mutlaka değerlendiriyoruz ve bireysel değil de tüm katılımcıların faydasına bir gelişme olacaksa hemen o konu üzerine eğiliyor ve tekrar hata olmamasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu yıl gelen eleştiriler de gelecek yıl gözden geçirilmiş olarak yer alacak. Önceki yıllarda yaşanan aksaklıkların hepsi tecrübesizlikten kaynaklandı. Bizler 115 km koşan birisinin ihtiyaçlarını 2. yıl anladık. Daha önce Serkan ve Sertan olduğu için onlar çok tecrübeli idi ve bizi yönlendiriyorlardı ama buna rağmen konuyu bilmememiz bizim hatalar yapmamıza sebep oldu.
Geçen yıl yapılan yarışta bizler öğrendik, anladık! Gönüllüler konusunda ise bizi en güzel sen yönlendirdin. Gönüllülük hakkında daha önce yazdığın yazıyı bastırarak tüm gönüllü arkadaşlara dağıttık ve okumalarını sağladık. Mutlaka ingilizcesi iyi ve tecrübeli arkadaşları ekip şefi olarak koyduk. Bu ekipleri ODTÜ ve Hacettepe’den, sporcu ve koşucu arkadaşlardan sağladık. Söylediğim gibi, benim için organizasyonun 2016 başarısı olması gerekenin yüzde 70’i oranında. Dışardan görünmeyen ama bizim gördüğümüz şeyler var. Bunu en geç 2 yıl içinde yüzde 90-95 aralığına çekeceğiz. Bu son derece normal ve sağlıklı bir süreç.
Geliştirmemiz gereken ve büyük kısmı bütçeye bağlı noktalar tabii ki var. Bu yıl ödevimiz bunlar. Organizasyonu bir bütün olarak almamız gerekiyor. Evet, ilk bakışta ortada cumartesi sabah başlayıp pazar sabah biten zor bir yarış var ama bu sadece masaya konan yemek. Mutfakta daha o kadar çok iş var ki. Bu mutfakta hazırlık ne kadar iyi yapılırsa bu yemeğin sunumu, tadı ve kalitesi o kadar güzel olur. Mutfağa ağırlık vereceğiz ki katılımcılara daha güzel bir ürün sunalım.
[Aykut] Harika. Mutfak demişken, Avrupa’da birçok büyük yarışa gidiyoruz ama start ve finişte bu kalitede ve çeşitte yemek sunan başka bir yarış yok. Gören yabancılar çok şaşırıyor, bunu da söylemem gerek. Bu arada benim burada ekleyebileceğim bir şey var. Bazı arkadaşlarımızdan işaretlemede kullanılan şeritler renklerinden dolayı bazı yerlerde rahat görünmüyordu şeklinde yorumlar oldu. Ben de birkaç yerde farklı renk olsa daha iyi olurdu diye düşündüğümü hatırlıyorum. Gelecek sene daha çarpıcı bir renk seçimi iyi fikir olabilir.
Peki, o zaman biraz da yarışın geleceğinden ve önümüzdeki senelerdeki beklentilerinizden bahsedelim. İstersen önce ben kendi düşüncemi söyleyeyim. Türk koşucu arkadaşlarımızla zaten her zaman konuşuyoruz ama önceki senelerde olduğu gibi yarışın öncesinde ve sonrasında çok sayıda yabancı koşucu ile konuştum. Hepsinin ortak düşüncesi şu: Doğal güzellikler bakımından eşsiz bir bölge, dünyadaki örneklerine göre daha ucuz fiyata çok daha fazlasını aldığınız her yönüyle kaliteli bir organizasyon, sıra dışı ve zorlayıcı bir parkur. Sondan başlarsak, biz koşucular koşarken ve koştuktan sonra hep zor deriz ama aradan kısa bir süre geçtikten sonra gidip daha zorunu ararız. O yüzden bu konuda bizim söylediğimize pek güven olmaz!
İşin şakası bir yana benim konuştuğum yerli yabancı herkes müthiş pozitif geri dönüşler yaptılar. Örneğin dönüş yolunda havalimanına gittiğim serviste 10’a yakın İngiliz koşucu ile sohbet ettim ve hepsi seneye yanlarında ya ailelerini ya da birkaç koşucu arkadaşlarını daha alıp mutlaka tekrar geleceklerini söylediler. Bir koşucu gözüyle baktığımda bunun sebebi bence çok açık. Kapadokya gibi dünyada eşi olmayan bir bölge, arkasında Salomon gibi bir markayla hem güven veren hem de verdiğinizin karşılığını fazlasıyla aldığınız bir kalite ve sürekli daha iyisini kovalayan koşucu odaklı bir organizasyon.
Benim kişisel düşüncem orta vadede Salomon Cappadocia Ultra Trail’in Türkiye’nin kura sistemine geçmek zorunda kalan ilk yarışı olacağı yönünde. Siz ekip olarak nasıl geri bildirimler alıyorsunuz ve önümüzdeki 2-4 yıllık süreçte yarışın geleceği nokta hakkında neler düşünüyorsunuz?
[Aydın Ayhan Güney] Bizim de görüştüğümüz yabancı sporcular ve Türk sporcular çok pozitif geri dönüşler yaptı. Sevindirici olan ise Türk sporcuların ve diğer Türk organizatörlerin yarışı bizim kadar sahiplenmiş olmaları. Herkes kendisini bu organizasyonun bir parçası olarak görüyor ve yapıcı tavsiyelerde bulunuyorlar. Tabii ki en başta sen olmak üzere Caner, Alper, Atıl ve Polat gibi organizatörler koşuyor ve hemen soluğu istasyonlarda alıp yorgun halleriyle sabaha kadar çalışıyorlar. Bunu tamamen kendi istekleriyle yapıyorlar ve bu bize güç veriyor. Türk olsun yabancı olsun, mutlu ayrılan her sporcu bu organizasyonun tanıtımındaki en önemli güç.
Zorluk kısmına gelince, parkur eğimi sporcuları biraz şaşırtıyor. Tırmanma grafiği alıştıkları ultra trail yarışlarındaki kadar yüksek değil bu sebeple zorluk beklentileri düşük geliyorlar ama Kapadokya’nın çok iniş çıkışlı yapısı en tecrübeli sporcuları dahi çok zorluyor ve tam bir sürpriz oluyor. Senin de bahsettiğin şeyi birçok yabancı sporcudan duydum.
[Aykut] Aydın abi bu bilgilendirici söyleşi için tekrar teşekkürler. Sanırım akıllardaki birçok konuya açıklık getirmiş olmalı. Ben şahsen gelecek sene koşucu ve gönüllü olarak tekrar Kapadokya’da olmak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Son olarak biz koşuculara söylemek istediğin bir şey var mı?
[Aydın Ayhan Güney] Yarış bittiği andan itibaren gelecek senenin planlamasını yapmaya başladık. Tüm ekip ve sponsorlar olarak gelecek sene her alanda daha başarılı bir organizasyon yapmak tek amacımız. Organizasyonu kalite ve katılım grafiği olarak sürekli yükseltmek ve bir gün her koşucunun hayatta en azından bir kez koşmak isteyeceği bir yarış haline getirmek gibi bir hedefimiz var!
Bu detaylı ve keyifli söyleşi için ben teşekkür ederim. Seneye Salomon Cappadocia Ultra Trail’de görüşmek üzere.
Ceylan Mergen
Amer Sports, bünyesinde Salomon, Suunto, Wilson ve Arc’teryx başta olmak üzere birçok tanınmış markayı barından bir spor ürünleri markası. Ceylan Mergen de Amer Sports’un Türkiye ve Körfez ülkelerinden sorumlu İş Geliştirme Müdürü. Salomon ve Suunto Türkiye sporcusu olarak kendisinin göreve başladığı andan beri Türkiye’deki atılımı yakından gözlemleyen biriyim. Salomon’un Cappadocia Ultra Trail’e isim sponsoru olmasında en büyük pay hiç kuşkusuz kendisinindi. Biz de kendisiyle aşağıda bu sponsorluk sürecinin nasıl geliştiğini, neden Cappadocia Ultra Trail’i seçtiklerini, Türkiye pazarı hakkındaki görüşlerini ve önümüzdeki yıllardaki hedeflerini konuştuk.
[Aykut] Merhaba Ceylan. Yarış biter bitmez bu söyleşi için zaman ayırdığın için teşekkürler! Öncelikle Salomon ile Cappadocia Ultra Trail’in sponsorluk sürecinin nasıl geliştiği konusunda biraz konuşalım istersen. Dünyadaki örneklere baktığımızda Salomon’un yarışlara isim sponsorluğu konusunda oldukça seçici olduğunu görüyoruz. Salomon gibi patika koşusu ve ultramaraton sektöründe lider bir markanın Türkiye’de bu işe girmesi bence sadece Cappadocia Ultra Trail’e değil Türkiye’deki bütün yarışlara ve ülkede ultramaratonun gelişimine büyük katkı sağlayacak bir girişim. Bu süreçte en büyük pay sahibinin sen olduğunu bildiğim için tüm koşucu arkadaşlarım adına özel bir teşekkür etmek istiyorum. Peki bu süreç sizin açınızdan nasıl gelişti, karar aşamasında neleri göz önüne aldınız?
[Ceylan Mergen] Merhaba ve teşekkürler. Sponsorluk dosyası önümüzde gelmeden önce de Cappadocia Ultra Trail takip ettiğimiz bir yarıştı. Kapadokya bölgesi Unesco Dünya Mirasi olarak zaten doğal güzellikleri ve yürüyüş rotaları ile tüm dünyanın tanıdığı çok özel ve eşsiz bir bölge. Yarışın Ultra Trail World Tour’a aday olarak Future Event olması da çok önemliydi. Tabii tüm bunların yanında Argeus ile yaptığım görüşmelerde kendilerinin ne kadar titiz ve profesyonelce çalıştıklarını gördüm. Bu da karar aşamasında son derece önemliydi.
Biz de Salomon ve Suunto olarak Türkiye’de patika koşuları ve ultramaratonları artık farklı bir boyuta taşımak istiyoruz. Bu anlamda Cappadocia Ultra Trail’in bizim için en doğru yarış olacağına inandığım için onayladım. Salomon’un sloganı “Lead Sports, Lead Business”tir. Yani önce bir sporu geliştirip belli bir seviyeye getirmelisiniz ki daha sonra o pazardan bir pay elde edebilesiniz.
Biz Türkiye olarak yeni yeni koltuktan kalkıp kapının önüne geldik. Sağlıklı beslenme ve hareket etme algısı daha yeni gelişmeye başladı. Ancak büyük çoğunluk olarak sadece şehir içinde koşuyoruz. Tüm dünyada insanlar trafikten ve modern hayatın getirdiği streslerden kurtulmak için patikalara ve ormanlara kaçıyor. Bu algıyı Türkiye’de de yerleştirmek için Salomon ve Suunto ile beraber en doğru organizasyon buydu.
[Aykut] Bir koşucu gözüyle baktığımda, özellikle yabancı bir ülkede yarışa gideceksek organizasyonun güven duygusunu sağlaması çok önemli. Bu anlamda Salomon ismini önüne alan bir yarış bence otomatikman bir adım önde başlıyor. Örneğin Almanya’nın en büyük patika ultramaratonu Salomon Zugspitz Ultra Trail. Benim kardeşim de 2015’de yurt dışında kaliteli bir patika ultrası arıyordu ve bu yarışı seçme kararında Salomon’un sponsor olması önemli rol oynadı. Türkiye’deki olumsuz gelişmelere rağmen Salomon isminin gücü bu yılki yabancı katılım sayısı ile hemen hissedildi ama sanıyorum önümüzdeki sene bunun yansıması çok daha büyük olacak diyebiliriz.
[Ceylan Mergen] Çok doğru. Öncelikle yaptığımız toplantılarda bu güveni bana Argeus verdi. Birlikte bu yarışı çok önemli bir noktaya getireceğimize inandım. Bizim amacımız daha çok kişiye patika koşularını tanıtmak ve onları koltuklarından kaldırmak. Senin de dediğin gibi Salomon sponsor olacağı organizasyonlar konusunda çok seçici. Bir organizasyonun önüne Salomon ismi geliyorsa, o organizasyonun her yönüyle en iyisi olmasını isterim. Sonuçta bu da zincirleme bir güven duygusu oluşturuyor. Koşucular da Salomon’un sponsor olduğu bir yarışa daha büyük bir güvenle bakacaklardır diye düşünüyorum. Bu da bize büyük bir sorumluluk yüklüyor.
[Aykut] Özellikle son 5-6 yılda patika ultramaratonlarının tüm dünyada hızla büyümesinde Salomon’un marka olarak katkısı yadsınamaz bir gerçek. Önce patika ultralarının tartışmasız bir numarası Kilian Jornet’nin de olduğu son derece güçlü bir uluslararası takım kuruldu. Daha sonra buna ek olarak Salomon Running TV ile çekilen harika video ve kısa filmler ile bu sporun ilham verici yönü vurgulandı. Bence daha önemlisi bu videoların ana temasının asla çok hızlı koşup yarış kazanmak olmamasıydı. Tam tersine patika koşuları ve ultramaratonların insanı doğa ile bütünleştirmesi, özgürleştirmesi ve hayatına değer katması gibi ilham verici temalar işlendi. Bence Türkiye’de bunun eksikliği vardı ve bu sponsorluk ile bu algıyı Türkiye’de de oluşturmak için büyük bir adım attınız.
[Ceylan Mergen] Kesinlikle öyle. Salomon olarak bizim hiç değişmeyen bir politikamız var. Bir sporu geliştirmek için öncelikle o sporu yapan topluluğa saygı duymanız ve onların gerçekten bir parçası olmanız gerek. Fakat bir markanın parçası olduğunuzda bunu yapmak hiç kolay değil çünkü insanlar kendilerine bir şey satmak isteyen birine kolay güvenmezler. Bu yüzden çevrenize ilham veren ve o sporu yapan topluluk içinde güven sağlayan bir marka olmanız önemli. Biz de hem takımımızdaki sporcularımızla hem de videolarımızla bunu sağlamayı hedefliyoruz. Cappadocia Ultra Trail gibi koşucu odaklı bir yarışa destek olmamızın en büyük sebeplerinden biri de yarışın tüm dünyada ses getirerek Türkiye’de bu sporun gelişimine katkı sağlayacağına inanmamdır.
[Aykut] Aynı Argeus ekibi gibi sen de hafta sonunu tamamen ayakta geçirenlerden birisin. Cumartesi bütün gün parkurda koşanları takip edip destekledikten sonra Salomon Türkiye Marka Yöneticisi Orçun Kutluad ile Pazar sabahı yarış bitene kadar tüm istasyonları dolaştınız. Hatta cumartesi gece yarısına doğru benim gönüllü olduğum Karlık (95K) istasyonuna gelip 02:00’ye kadar kaldınız. Üst düzey yöneticilerin organizasyonları böyle sahiplenmesi özellikle Türkiye’de çok alışık olmadığımız bir durum. Genelde kendilerini sadece ödül töreni resimlerinde görürüz.
[Ceylan Mergen] Aykut senin de çok iyi bildiğin gibi ultramaraton sporunda büyük egolarla pek yer yoktur. Olanları da bu spor törpülüyor. Bu camianın içindeki kişiler olarak bizlerde de bunun böyle olması gerek. İnsanlar 6 saat, 12 saat veya 110K’cılar gibi 24 saat koşarlarken, o kadar çok görevli ve gönüllü çalışırken, ben de koltukta oturamam veya yatıp uyuyamam. Bir şekilde onları motive etmek, destek olmak istedim ve bunu canla başla, büyük mutluluk ve gurur duyarak yaptım. Zaten bu bizim ismimizi taşıyan bir organizasyon, başka türlü bir şey düşünülemezdi. Bu arada sana da hem koşup hem de yardım istasyonunda verdiğin destek için özel bir teşekkür etmek istiyorum.
[Aykut] Rica ederim, ben de aynı dediğin gibi bunu hem bu yarışta hem de diğer yarışlarda büyük bir zevk ile yapıyorum. Bu noktada Argeus’un sahibi Aydın Bey’in de 110K’yı bitiren koşucuları sabaha kadar kendi özel arabasıyla otellerine bıraktığını şahsen biliyorum. Bunu yapacak başka görevliler tabii ki vardı ama işin en tepesindeki insanlar olayı böyle sahiplendiği zaman bence bu anlayış organizasyonda görev alan herkese örnek oluyor. Sonuçta biz de ultramaraton gibi zor bir sporu yaptığımız için başarılı olan hiçbir şeyin tesadüfen olmadığını, aksine büyük emek ve özveri gerektirdiğini iyi biliyoruz.
Peki 24 saat boyunca yarışı izlerken sana ilham veren şeylere şahit oldun mu?
[Ceylan Mergen] Tabii. Genç yaşlı, kadın erkek demeden herkesin elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışması çok etkileyici idi. Örneğin senin de bulunduğun istasyona Polonyalı iki koşucu gelmişti. Birisi çorabını çıkardı, ayağının altı su toplamasından dolayı felaket durumdaydı. Doktorun yardımı ile içindeki suyu boşalttı ve kalkıp bir şey yokmuş gibi devam etti. Aynı şekilde istasyona geldiğinde ayakta zor duran bir Japon koşucu vardı. Yarışı bırakacağından emindim ama bir çorba içip biraz makarna yedikten sonra kalkıp gayet dinç şekilde yola çıktı.
[Aykut] Peki biraz da Salomon’un Türkiye’deki konumundan bahsedelim. Bana koşucu arkadaşlarımdan (hatta kardeşimden) çok soru geldiği için bunu sormazsam fırça yerim. Uzunca bir süre Salomon’un özellikle S-Lab serisindeki malzemelerinin Türkiye’de kolay bulunmadığından şikayetçiydiler. Senin de girişimlerinle bu konuda son dönemde oldukça büyük gelişme sağlandığını biliyorum. Örneğin Kapadokya’daki fuar alanında neredeyse her türlü malzemeye ulaşmak mümkündü. Önümüzdeki dönemde bu konuda daha büyük gelişmeler olacağını müjdeleyebilir misin?
[Ceylan Mergen] Senin de bildiğin gibi Salomon S-Lab serisi en teknik, en hafif ve en ileri teknoloji ile üretilmiş malzemelerden oluşuyor. Şimdiye kadar az bulunmasının sebebi yeterli talep ortamı yaratılmadığı içindi. Yukarıda da bahsettiğim gibi önce sporu geliştirmeyi ve büyütmeyi hedefleyip bu yönde adımlar attık. Önümüzdeki yıldan itibaren tüm büyük mağazalarımızda S-Lab serisi olacak. Ayrıca Türkiye’deki diğer büyük yarışlarda da açacağımız standlarda aynı Kapadokya’da olduğu gibi her türlü malzemeyi bulabileceksiniz.
[Aykut] Bu çok güzel haber. Peki Salomon ve Suunto’un Türkiye’deki kısa ve orta vadeli planları neler? Bu sporu yakından takip eden veya yurt dışındaki patika yarışlarına giden herkes Salomon’un sırt çantasından ayakkabıya kadar her türlü patika koşusu malzemesinde ne kadar güçlü olduğunu ve sektöre yön verdiğini iyi biliyor. Türkiye’de henüz bu pazarın çok küçük olması şu an için bir dezavantaj gibi gözükse de madalyonun diğer tarafından bakınca büyüme potansiyelinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor diye düşünüyorum. Bu konuda neler söylersin?
[Ceylan Mergen] Çok doğru. İlk hedefimiz Türkiye’de bu sporu büyütmek. Sana şöyle bir örnek vereyim: Parkurlardaki orana baktığımızda 30K koşanlar arasında Türk koşucuların oranı çok yüksek. 60K’da daha az, 110K’da ise yabancılar açık ara daha fazla. Bu yüzden önce insanları 30K’ya çekerek patika koşularını sevdirmek, daha sonra da 30K koşanları ilerleyen yıllarda daha uzun parkurlara katılmak için motive etmek ilk hedefimiz. O zaman koşucular da ultramaratonlarda doğru malzemeyi kullanmanın önemini kavrayacaklar. Böylece tüm dünyada olduğu gibi Salomon ve Suunto ürünlerinin değerini daha iyi anlatabileceğiz. Bu belki biraz zaman alacak ama bunu gerçekleştirmekte kararlıyız.
[Aykut] Önümüzdeki sene de yarışın Salomon sponsorluğunda düzenleneceğini zaten yarış brifinginde söylemiştin. Bana sorulan sorulardan biri olduğu için bunu bir kez de burada ilk ağızdan duyurur musun lütfen?
[Ceylan Mergen] Evet kesinlikle doğru. 2017’de Salomon olarak Cappadocia Ultra Trail’in isim sponsoruyuz. Suunto da yine yan sponsor olarak yarışta yer alacak.
[Aykut] Peki, henüz biraz erken olsa da önümüzdeki sene Salomon ve Suunto olarak daha iyisini yapacağız dediğiniz şeyler var mı? Bize başka sürprizleriniz olacak mı? Örneğin Salomon Uluslararası takımından tanınmış isimleri Kapadokya’da görebilecek miyiz?
[Ceylan Mergen] Aykut bildiğin gibi bu sene sponsorluk dosyası bize geç geldi. Ancak Haziran ayında durum netleşti. Daha sonra Türkiye’deki olumsuz gelişmelere rağmen kısa zamanda çok iyi bir iş yaptığımızı düşünüyorum. Gelecek seneye hazırlanmak için önümüzde uzun bir süre var. Ek olarak bu yılın tecrübesi de yanımızda olacağı için Argeus ile beraber çok daha iyisini yapacağımızdan emin olabilirsin.
Salomon sporcularını Kapadokya’ya getirme konusunda da aynı şey geçerli. Bildiğin gibi bu sporcuların katılacağı yarışlar bir yıl önceden belli oluyor. Bu yıl sponsorluk geç gerçekleştiği için yarış programlarını son bir iki ayda değiştirmeleri mümkün olmadı. Ama gelecek sene için işler farklı olacak. Şimdiden çok önemli sporcuları getirmek için girişimlere başladım.
[Aykut] Bunlar harika haberler. Peki, hem bize zaman ayırdığın hem de zaten başarılı olan bir yarışı dünya çapında bir noktaya taşımaktaki katkıların için tekrar teşekkürler. Tabii önemli bir teşekkür de Salomon Türkiye distribütörü olarak Olgarlar Grup ve Suunto Türkiye distribütörü Ersa Saat‘e.
Son olarak Türk koşuculara söylemek istediğin bir şey var mı?
[Ceylan Mergen] Salomon Türkiye distribütörü Olgarlar Grup önemli bir aşama göstererek markanın gelişmesini sağladı. Geçen yıldan bu yana Suunto Türkiye distribütörü olan Ersa Saat de başarılı bir strateji ile markanın Türkiye’ye yayılmasında büyük katkı sağladı. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Türkiye’deki koşuculara ise şunu söyleyebilirim. Önümüzdeki yıldan itibaren Salomon ve Suunto olarak Türkiye hedeflerimizi çok yükselttik. Eskisinden çok farklı bir boyutta olacağımızı göreceksiniz. Hep beraber bu sporun Türkiye’de büyümesi için elimizden ne geliyorsa yapacağız.
Bu güzel söyleşi için ben teşekkür ederim. Seneye herkesi tekrar Kapadokya’daki koşu festivaline bekliyoruz.
yazan güzel insan,yer ,söylemeye ,anlatmaya gerek olmayacak güzellikte şimdiden gelecek yılın hayaliyle,selamlar.
Çok bilgilendirici ve koşu öncesi motive edici bir röpörtaj olmuş, elinize sağlık.