Eve her hafta muhakkak aldığımız iki mizah dergisi var; biri Penguen diğeri de Uykusuz. Uykusuz’da Ersin Karabulut çiziyor. Okuyanlarınız bilir, kendisi ve hayata bakışı ile ilgili “Sandık İçi” diye bir köşesi var. Bir iki yıl önceydi sanırım, bir hafta bu köşede ilginç bir konuya değinmişti. Üzerinde büyük bir leke olan bir pantolonu varmış, lekeli olduğundan giymezmiş hiç. Acelesi olduğu bir gün sadece onu temiz bulduğundan giyip çıkmış. Sonraki günlerde, “giydim ve kimse dikkat bile etmedi” diye düşünüp devamlı giymeye başlamış. Ardından aynı şeyi kolunun altı yırtık bir hırkada yaşayınca, insanın yavaş yavaş böyle şeylere alıştığı, bir süre sonra işler çığırından çıkınca (tabi biraz uç ama-mizah dergisinde olduğunu unutmamak lazım) sokakta yaşayan evsiz, kir pas içinde hafif meczup insanlara dönüşebileceği gibi bir fikir gelmiş aklına.
Köşeyi okurken, bunun aslında kriminoloji ve şehir sosyolojisi konusunda uzman iki kişi tarafından ortaya atılmış olan bir teoriye çok benzediğini düşündüm. 1996 yılında George L. Kelling ve Catherine Coles “Fixing Broken Windows: Restoring Order and Reducing Crime in Our Communities” (“Kırık Pencereleri Onarmak: Toplumda Düzeni Sağlamak ve Suç Oranını Azaltmak”) isimli bir kitap yayınlamışlar. Kitabın tümünde, üzerinde geniş biçimde durulan ana fikir ise şu: Birkaç penceresi kırık bir ev düşünün. Bir süre bu kırık pencereler onarılmadığında “nasılsa bu evle ilgilenen kimse yok galiba” düşüncesiyle birileri birkaç camı daha kırıyor. Bir süre sonra grafittiler (aslında grafitti bence çok güzel bir sokak sanatı olsa da birileri duvarında böyle şeyler istemediğinde onun için çirkinlik olabilir) beliriyor, daha sonra ise ev hızla tamamen harap hale geliyor. “Bunu küçük bir sokağa da uygulayabilirsiniz” diyor yazarlar. Önce ufak tefek pislikler beliriyor, eğer hızla temizlenmezse insanlar torbalarla çöp bırakmaya başlıyorlar, sonrası ise malum. Bu konuda kitabın yazarlarının danışmanlığında New York metrosunda bir deneme yapılıyor. Bırakın grafitiyi, en ufak bir çiziğe veya koltukların kaplamalarında en küçük soruna izin verilmiyor, her şey beklemeden hemen düzeltiliyor. Bu konuda sıfır tolerans uygulanıyor. Suç oranı hızla ve kalıcı olarak azalıyor. Benzer denemeler Albuquerque (New Mexico), Lowell (Massachusetts) ve Hollanda gibi yerlerde yineleniyor. Sonuç hep aynı: Ufak sorunlara izin verilmediği sürece hep temiz ve düzenli kalıyor.
Geçenlerde bu konu Ilgaz ile yaptığımız podcast ile ilgili aklıma geldi. İki hafta bir nedenle yayınlayamadığımız podcastin bir bölümünü daha yayınladıktan sonra bir hafta daha atlamak gibi bir durum ortaya çıktı. “İşte” dedim “kırık pencereler oluşuyor ve hemen bunların önüne geçmezsek kırık pencere sendromunu yaşayacağız.” Sonuçta podcast periyodikliğini kaybedip bir süre sonra yok olacak diye korktum.
Sonra aklıma bunun antrenman devamlılığına da uygulanabileceği geldi. Aslında neredeyse her şeye uygulanabilir tabii ki ama konumuz koşu ve spor, bırakın buraya getireyim sözü. Koşu antrenmanlarınızı ister bir programa uygun ister serbest bir biçimde yapıyor olun sonunda başarıya ulaşmak için aslolan şey devamlılıktır. Bir programınız varsa çok düzenli antrenman günleriniz ve saatleriniz vardır. Ya da serbest bir şekilde spor yapıyorsunuzdur ama haftada (örnek olarak) 4 gün koşuyorsunuzdur. Bu devamlılık ve periyodiklik hem sizin hayatınızı yaşayışınıza etki eder hem de yakınlarınızın, çevrenizin farkında oldukları bir durumdur. Siz kararlar alırken bu detayları göz önünde bulundurursunuz. Yakınlarınız ve çevrenizdekiler de bu devamlılığın farklında olup beklentilerini ona göre ayarlarlar. Bu konudaki kırık pencereler iki açıdan sorun olmaya başlayabilir. Boş geçen, atlanan birkaç haftayı göz ardı edersiniz. Üstüne bazı sebeplerden dolayı yapılamayan birkaç antrenman eklenir. Kırık pencereler oluşur. Hemen onarmazsanız iş büyür. Ardından yağmur yağar, hava soğur. İş yerinde yoğunluk olur. Derken bir bakmışsınız 3-4 ay olmuş ve kazanımların çoğu kaybedilmiş. Evet bu her şeyin sonu demek değildir her zaman. Ama olabilir de, dikkatli olmak en güzeli.
Kendi kendinizeyseniz bu dağınıklığı toparlamak kolay olur. Bir de dışarıdan görünüşü düşünün. Saçma nedenlerle yapmadığınız antrenmanlar (kırık pencereler) herkesçe görünüyorken bir arkadaşınızın teklifini antrenman bahanesiyle geri çevirmek zor olur. Bu yüzden en kısa zamanda pencerelerin dışardan kırık görünmemesini sağlayın. Aksi taktirde bir zamanlar çok önemli olan ve hayatınızın parçası olan antrenman düzeni hızla “çürüyecek”, bozulacak ve onarılamaz hale gelecek. Aynen Ersin Karabulut’un hikâyesindeki meczuplara veya Kelling’in kitabında sözünü ettiği terkedilmiş mahalle köşelerine dönüşecektir. Bu doğal bir eğilimdir. Bu yüzden böyle bir döneminiz olduysa üzülmeyin. Asıl yapılması gereken ortalığı hep düzgün tutmak.
Hatta okuduğum başka bir yazıda durumun tam tersinde yani ortalık çok düzenli olduğunda neler olabileceğine örnek bir olaydan da bahsediliyor. Birinin çok mükemmel, pahalı eşyalarla ve antikalarla dolu, sanat eserleriyle bezenmiş bir evi varmış. Bir gün bir odadaki şömineye çok yakın duran bir resim alev almış. İtfaiye eve geldiğinde, o koca pis, hantal itfaiye hortumunu eve sokmadan önce bir an duraksamış -alevler giderek artmasına rağmen- gidip bir mat getirmişler ve kapı ile alevlerin olduğu duvar arasına sermişler. Ev ve halı o kadar güzel o kadar düzenli görünüyormuş ki kıyamamışlar. Tabi bu olay biraz abartılı gibi duruyor ama konuyu çok net anlatması açısından hoş bir anekdot. Sizin de antrenmanlarınız bu kadar düzenli ve devamlı olursa hiç kimse hiç bir durumda zarar vermeye kıyamaz.
Fotoğraflar:
Barb Henry’nin Flickr sayfasından
nori_n’in Flickr sayfasından
Çok güzel ifade etmişisiniz, yüreğinize, elinize sağlık .
Hayatımızda vazgeçilmez olan herşeyle olan ilişkimize temel
alınmalı.:)))
Cok guzel yazmissin Mert. Ben bu konuda son 3 yildir istikrar ile duzen devam ettirmeye calisiyorum. Cok zorlandigim is ve ozel yasam yuzunden problemler yasadigim oldu ama en onemli konu hedef koymak. Yaris hedefin olmaz ise devam ettirmek zor. Ornek vermek gerekirse senede iki set bu 20ser haftalik donemlere giriyorum. Ve her sene programa uyum yuzdemi yukseltmeye calisiyorum.
https://www.geziyorum.net/wordpress/wp-content/uploads/2011/08/UTMB-TDS-Antreman.jpg
Sevgiler
EMRE TOK
kesinlikle haklisiniz… penceredeki kiriklar o kadar cabuk cogaliyor ki tekrar duzene sokmak icin gerekli motivasyonu kazanmak bile ayri bir problem oluyor…
ve “kirik pencereler sendromu” kavramini da cok begendim. bundan sonra sikca kullanacagim.
bu da benim günde 10+ saat deli gibi çalışıp on tane ayrı işle ilgili düşünebildiğim zamanlardan sonra ara verince şimdi bir projenin bile gözümde büyümesini açıklıyor 🙂
Çok güzel bir yazı, hep kortuğum bir konu 🙂 Ben genelde hastalanınca ya da hastalanma hissine kapılınca kaçırıyorum ipin ucunu ama hemen dank ediyor ve geri yakalıyorum (Sanırım :))
Bu sene is degisikligiyle gelen stresle tam 5 ay kosamadim, cig gibi buyudu once 1 haftaya baslayan ara. Sonra kucuk hedeflerle 1 ay boyunca haftada 4 en az yavas yavas diye ciktim yola ve kisa surede uzun kosu dayanikliligima geldim. Gercekci hedefle ara vermenin suclulugu altinda ezilmeden geri donmek mumkunmus. Simdi de iyi bir programla hiz arttirmak icin surekli idman pesindeyim…
Tam da kırık pencerelerimin arttığı bir döneme denk geldi yazın. Pencereci de çağırmak olmuyor, kendimiz onaracağız artık :)Eline sağlık Mert.
Yazılarınızı ve bu yazınızı okuduğumda “Nev’i şahsına münhasır adam” sözü geldi aklıma:)Kaleminize sağlık.
Bir kitapta okumuştum; Hedeflerimizin ulaşılabilir olmasından söz ediyordu.”Devamlılık” için de bu önemli sanırım.
Bu yazının benim için de ayrıca bir anlamı oldu. Birşeyleri ötelediğimi ve bu yüzden çok şey kaçırdığımı ve ıskaladığımı düşündüğüm bir zamana denk geldi.Entresan örneklemeler çok güzel ifade etmiş durumu. Elinize sağlık…
Tam da bir pencere kırıkken okumuşum iyi ki.. Hemen akşama koşmaya..
Özellikle 2. paragraftan sonrası çok iyiydi ve her şey için uyarlanabilir. Teşekkürler.
eline sağlık hocam, okuması keyifli içeriği dolu bir yazı olmuş.
İznik Ultra’da 75 km kapısına 20 dk kadar geç kalınca, ( ki zaman sınırına gireceğimi anlayınca daha da yavaşladım ve 5 dk gibi bir süre ile takılıp kafayı yememeyi garanti altına aldım 🙂 ) koşu ile ilgili herşeyi yeniden hatmediyorum.
Ellerine sağlık Mert,
ne büyük hizmet veriyorsunuz.
Koşu panoma ekliyorum;
“Kırık pencere bırakma”
Sevgiler…