Litvanya Baltık denizinin güneydoğusunda yer alan 3 milyon nüfuslu bir ülke. Okul yıllarında basketbol oynarken Arvydas Sabonis, Sarunas Marciulionis, Arturas Karnisovas ve Rimas Kurtinaitis gibi tanınmış Litvanyalı basketbolcuları yakından takip ederdim. 1992, 1996 ve 2000 Olimpiyatlarında üst üste üç defa bronz madalya alan Litvanya, Avrupa Şampiyonalarında da hep iddialı takımlardan biri olurdu.
2016’da Ultra Trail World Tour (UTWT) şampiyonu olan Litvanyalı Gediminas Grinius ile tanışmadan önce Litvanya basketbolu ile ilgili hafızamı biraz tazeledim. Aslında kendisiyle bundan önce Maxi Race Dünya Patika Şampiyonası gibi bazı yarışlarda aynı yerde bulunmuştuk ama yüz yüze tanışmamıştık. Sonunda Kapadokya’da tanıştığımızda Gediminas’ın basketbolla hiç ilgilenmeyen az sayıdaki Litvanyalıdan biri olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırdım! Ama daha önemli olan koşuya ve ultramaratonlara ilgi duymasıydı ve bu alanda son yılların en başarılı isimlerinden biriydi.
Suunto sporcusu Gediminas patika ultralarındaki ilk önemli başarısını 2013’te Zugspitz Ultra Trail’de ilk 10’a girerek yaşadı. Daha sonra 2014’de Lavaredo Ultra Trail’de üçüncü, Grand Raid Reunion’de dördüncü ve en önemlisi de ilk kez katıldığı UTMB’de beşinci sırayı aldı. Son iki yılda ise kazandığı yarışlar ve aldığı derecelerle patika ultralarında dünyanın en iyileri arasındaki yerini sağlamlaştırdı.
Salomon Cappadocia Ultra Trail bildiğiniz gibi birkaç hafta önce UTWT takvimine kabul eden az sayıdaki yarıştan biri olmayı başarmıştı. Yaklaşık 1 ay önce yaptığım röportajda Amer Sports İş Geliştirme Yöneticisi Ceylan Mergen’e gelecek seneki yarışta Salomon ve Suunto sporcuları başta olmak üzere dünyanın tanınmış isimlerini görme şansımız olup olmadığını sormuştum. O da bana sürprizlere hazır olun demişti. İlk büyük sürpriz için çok fazla beklememize gerek kalmadı.
Gediminas 2017’de 110K parkurunu koşacak ve geçtiğimiz hafta sonunu Kapadokya’da geçirerek bölgeyi ve parkuru tanıdı. İki günlük bir periyotta kendisiyle yarış parkurunda 4 saat kadar koştuk ve parkur dışında da uzun zaman geçirdik. Tanıdığım birçok ultramaratoncu gibi sadece hızlı ve güçlü bir koşucu olmadığını, aynı zamanda çok da alçak gönüllü olduğunu gördüm. Tek sevmediği şey isminin “Jedi” şeklinde okunması, bunu yapmadığınız sürece çok iyi anlaşabilirsiniz. Bir ipucu: “Gedi” diyebilirsiniz ama ismini kısaltacaksanız “Gedas”ı tercih ediyor.
Aykut: Merhaba Gediminas, Kapadokya’ya hoş geldin! Öncelikle çok başarılı geçen bir sezon için tekrar kutlarım. Bu yıl UTMB, Lavaredo Ultra Trail, Hong Kong 100 ve Transgrancanaria gibi zorlu patika ultralarında ilk 3 sırada yer aldın ve seneyi UTWT şampiyonu olarak tamamladın. Hafta sonunu ise Kapadokya’da geçirdin. Türkiye’ye ilk kez mi geliyorsun?
Gediminas: Evet, ilk kez. Aslında birkaç yıl önce ailemle birlikte bir gezi için gelecektim ama son anda pasaportumu unuttuğumu fark ettim, dolayısı ile gelemedim. Bu sefer daha tecrübeliydim ve pasaportumu yanıma almayı akıl ettim!
Aykut: Bu sefer gelebildiğine sevindik! Peki, Kapadokya’daki genel izlenimlerini nasıl özetlersin?
Gediminas: Harika bir deneyimdi. Tanıştığım insanlar, yemekler, yaptığım koşular ve tabii ki bölgenin kendisi mükemmeldi. Kapadokya UNESCO dünya mirası bölgelerinden biri ve peri bacalarından mağaralara kadar görecek çok fazla şey var. Keşke daha çok vaktim olsaydı diye düşündüm.
Aykut: Evet, birlikte koşarken bir ara burada küçük bir ev alıp patikalarda istediğin kadar koşabilmek güzel olurdu demiştin. Yine de kısa zaman içinde oldukça çok şey gördüğünü düşünüyorum. Sanırım ultramaraton koşmanın faydalarından biri herkesin kolay ulaşamayacağı bölgelerde kısa zaman içinde uzun mesafeleri kat edebilmek. Tabii bir de balon turuna katıldın. İlk kez balona bindiğini söyledin ama oldukça mutlu görünüyordun.
Gediminas: Evet, balonla tüm bölgeyi havadan görebilmek müthiş bir deneyimdi. İlk kez bindiğim için biraz heyecanlıydım ama kalkış yaptıktan sonra kendimi çok güvende hissettim ve manzaralara kendimi kaptırdım. Şansımıza hava da çok güzeldi ve harika bir uçuş oldu. Kesinlikle hafta sonunun en özel anlarından biriydi.
Aykut: Peki, artık bizim konumuza yani koşuya geçelim. Son birkaç yılda son derece iyi sonuçlar almana rağmen diğer birçok tanınmış koşucunun aksine senin koşu geçmişin çocukluk yıllarına kadar uzanmıyor. Hepimizin koşuya başlamak için çeşitli sebepleri var ama seninkisi bunların en ilginç olanlarından biri. Uzun mesafeleri neden ve nasıl koşmaya başladığını anlatır mısın?
Gediminas: Tabii. 2007 yılında Litvanya ordusunda görevliydim ve bir NATO görevi için Irak’ta 7 ay kadar bulunmam gerekiyordu. Bu dönemde pek de hoş olmayan şeyler gördüm ve kısacası oldukça kötü deneyimler yaşadım. Sonunda eve döndüğümde PTSD (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) problemleri ortaya çıkmıştı. Eşimle ve çocuklarımla olan ilişkim bozulmuştu ve günlük hayata uyum sağlamada büyük sıkıntılar yaşıyordum. Gittiğim psikologların önerilerinden bir tanesi fiziksel egzersize başlamamdı. Böylece koşuya bir terapi olarak başladım ve ne kadar uzun koşarsam kendimi o kadar iyi hissettiğimi gördüm. Sonunda koşu sayesinde bütün problemlerimden kurtulmayı başardım ama artık bu spora bağlanmıştım.
Aykut: Koşunun hayatımızdaki önemli sorunları çözmeye yardımcı olması bakımından son derece güzel bir hikaye. Daha önce orduda pentatlon yaptığını ama hiç uzun mesafe koşmadığını biliyorum. Peki, koşmak senin için ne zaman yarışmacı bir hale büründü?
Gediminas: Katıldığım ilk koşu yarışı 2007’deki Vilnius Yarı Maratonu idi. Sonra aradan birkaç yıl geçti ve Litvanya Atletizm Federasyonu ultramaraton milli takımı için başvuruları almaya başladı. Biz 3 milyon kişilik küçük bir ülkeyiz. Ben de başvurdum ve seçildim. Bundan sonra ciddi şekilde bu işe ağırlık vermeye başladım.
Aykut: Şu anda çok başarılı olmana rağmen hala bütün gün bilgisayar başında oturduğun normal bir işin var. Sanırım uzun antrenmanlar için zaman bulmak için biraz yaratıcı olman gerekiyor. Bunu ne şekilde başarıyorsun?
Gediminas: Evet öyle. Hala orduda görevliyim ama şu anda bir analist olarak ofis içinde bir işim var. İşe koşarak gidip gelmeyi hayatıma katarak bunun üstesinden geliyorum. Örneğin o gün işe koşmayacaksam, iki çocuğumuz ve eşimle birlikte sabah arabayla çıkıyoruz. Önce çocukları okula bırakıyoruz. Sonra eşim beni işe bırakıyor. Akşam olup da iş çıkış saati geldiğinde koşu kıyafetlerimi giyiyorum ve eve koşuyorum.
Aykut: Ev ve iş arası mesafe ne kadar?
Gediminas: En az 25 kilometre ama çoğu zaman bunu biraz daha uzatarak 35 km’ye kadar çıkartıyorum. Asfalt ve topraktan oluşan karışık bir zemin. Biraz yükseklik kazanımı da var ama çok fazla değil.
Aykut: Yaşadığın bölgede büyük dağlar yok ama uzun dağ ultralarında çok başarılı sonuçlar alıyorsun. Bu işin sırrı ne?
Gediminas: İşin sırrı yokuş tekrarlarında. Dediğin gibi yaşadığım yerde yüksek dağlar yok, bu sebeple bulduğum küçük tepelerde defalarca in çık yapıyorum. Bunun dışında bacak kaslarımı çeşitli egzersizlerle güçlendirmeye çalışıyorum.
Aykut: Peki, biraz sayılardan bahsedelim. Normal bir antrenman haftasında ne kadar koşuyorsun ve ne tür antrenmanlar yapıyorsun? Eminim yıl içindeki döneme ve hazırlandığın yarışın özelliklerine göre farklılık gösteriyordur ama genel bir fikir vermesi açısından ne söylersin?
Gediminas: Söylediğin gibi yılın hangi dönemi olduğuna göre ve hazırlandığım yarışa göre değişmekle birlikte hafta 120 ila 250 km arasında koştuğumu söyleyebilirim. 250 km sadece bir kere oldu ama genelde bu aralıkta koşuyorum. Antrenman yapısı da yarışa göre değişiyor. Örneğin UTMB’ye hazırlanıyorsam yokuş çalışması ve yükseklik kazanımı benim için daha önemli. Ama örneğin Cappadocia gibi bir yarış için tempo ve hız koşularına daha çok önem vermek gerekiyor.
Aykut: Ya çapraz antrenmanlar? Güçlendirme antrenmanlarından biraz bahsettin. Darbesiz aktivitelerden örneğin bisiklet ve yüzme antrenmanları yapıyor musun?
Gediminas: Sezon dışında veya toparlanma günlerimde bisiklete biniyorum ama hepsi o kadar. Litvanya’da kış aylarında bisiklet çok zor, ancak bahar aylarında mümkün. Onun dışında haftada iki kere atlama, basamak ve squat gibi hareketlerle tırmanışlar için kendimi güçlendirmeye çalışıyorum.
Aykut: Büyük yarışlarda canlı sonuçları takip ettiğimde hemen gözüme çarpan ilk şey, senin birçok favori koşucudan daha yavaş başlayıp yarışın ikinci yarısından sonra onları birer birer yakalaman. Örneğin bu yıl UTMB’de yarışın ilk yarısında 5.’lik ile 10.’luk arasında koşuyordun. Ama yarış ilerledikçe üst sıralara tırmanmaya başladın ve sonunda da ikinci sırada bitirdin. Aynı şey diğer yarışların için de geçerli. Ultramaraton koşan herkes yarışın ikinci yarısında güçlü ve hızlı olmak ister ama çoğu zaman bunu başarmak mümkün olmaz. Bence bunun için sabırlı, disiplinli ve kendine güvenli olmak gerek. Sen kendi stratejini nasıl tanımlarsın?
Gediminas: Evet, stratejim tam da senin anlattığın gibi. Bunun bana uygun strateji olduğunu gördüm çünkü ben birçok yarıştaki favori koşucular kadar yüksek hıza sahip değilim. Bu yüzden de akılcı bir tempo ile koşmam gerek. Yarışın ilk yarısında enerjimi mümkün olduğunca saklayıp ikinci yarıda gerçekten yarışmaya başlıyorum. Bazı yarışların sonunda kendimi tam olarak tükenmiş hissetmiyorum, dolayısı ile bu dengeyi bulmak çok kolay değil. Hala araştırma aşamasındayım.
Aykut: Bunu birçok koşucudan daha iyi yaptığın kesin. Sanırım bu yüzden uzun ultralarda daha başarılı oluyorsun, değil mi? En sevdiğin mesafenin 100 mil olduğunu söyleyebilir miyiz?
Gediminas: Evet, en başarılı olduğum mesafenin 100 mil olduğuna inanıyorum.
Aykut: Ultramaratoncular olarak hepimiz tutkulu insanlarız ve her zaman yaptığımız işi daha iyi yapmak için uğraşırız. Peki sen kendine bakınca, güçlü ve geliştirmen gereken yönlerini nasıl görüyorsun?
Gediminas: Güçlü yönümün sabırlı olmak ve yarışların ikinci yarısını güçlü bitirmek olduğunu söyleyebilirim. Büyük dağlarda antrenman yapamadığım için teknik parkurlarda daha hızlı koşmak için gelişme göstermem gerek. Ayrıca dik tırmanışlarda hızlı yürüme tekniğim üzerinde çalışmalıyım.
Aykut: Ultramaraton hazırlığı hiç kolay bir süreç değil. Sana göre, iyi bir hazırlık dönemi hangi parçalardan oluşmalı?
Gediminas: Bence yüzde 70 fiziksel, yüzde 20-25 zihinsel hazırlık gerekiyor. Geriye kalanı ise planlama, parkur bilgisi vs. oluşturuyor. Tabii 3-4 saatlik bir antrenmana çıktığınızda yarışta nelerin ters gidebileceğini görüp bunlarla nasıl mücadele edeceğinizi de öğreniyorsunuz. Dolayısı ile bu da aslında bir zihinsel antrenman.
Aykut: Katılıyorum. Ben her zaman yarışın süresi ve mesafesi uzadıkça zihinsel faktörlerin daha fazla önem kazandığına inanırım. Buna katılır mısın?
Gediminas: Evet katılıyorum. Örneğin bir maraton koşmak için en önemli faktörler laktat eşiği ve VO2Max. Eğer yeterli fiziksel antrenmanı yaparsanız çoğu zaman istediğiniz sonucu alırsınız. Benzer şekilde, düz bir 100K yarışını hızlı koşucular 7 saat civarında bitirebilir ve baktığınızda bu da çok uzun bir süre değil. Ama dağlık bir 100 mil yarışı, en hızlı koşucular için bile 20 saatten uzun sürebilir. Bu süre zarfında yeni faktörler ortaya çıkmaya başlar. Aşırı sıcak, soğuk, mide ve ayak problemleri vs. gibi. Bunlarla mücadele etmek ve sorunları çözmek için zihinsel olarak güçlü olmalısınız.
Aykut: Çok iyi açıkladın. Koşmaya ilk başladığım dönemlerde deneyimli koşucuların yarış koşarken yeni başlayanlar kadar acı çekmediğini ve onlar gibi kendilerini kötü hissetmediklerini düşünürdüm. Ama tecrübe kazandıkça bunun böyle olmadığını, ne kadar tecrübeli olursanız olun herkesin uzun ultralarda büyük sorunlar yaşadığını anladım. Bu sorunlarla mücadele etme şeklimiz yarışın sonucunu belirliyor. Senin de her ultramaratoncu kadar acı çektiğinden ve sorun yaşadığından eminim. Bunlarla mücadele etmek için ne tür bir mekanizma kullanıyorsun ve kendini zor zamanlarda nasıl motive ediyorsun?
Gediminas: Evet, senin de dediğin gibi hepimiz aynı acıları ve duyguları hissediyoruz. Benim mücadele şeklim yarıştan yarışa değişmekle birlikte bazı şeyler sabit kalıyor. Örneğin her zaman ailemi düşünürüm ve çocuklarıma iyi bir örnek teşkil etmek isterim. Antrenmanlar için büyük zaman harcayıp birçok fedakarlık yapıyorum ve yarışlarda elimden gelenin en iyisini yapmam gerektiğini düşünürüm. Beynim durmam gerektiğini söylediğinde ona karşı argümanlar üretirim. Örneğin Japonya’daki UTMF’de kötü adamlarla savaşan bir samuray savaşçısı olduğuma kendimi inandırmıştım. Western States 100’ü koşarken bir at olduğumu düşünüyordum. Yarışların sonuna doğru ise av ve avcı mentalitesini kullanırım. Arkadan gelen koşucunun beni avlamaya çalıştığını düşünüp, önümdeki kişiyi yakalarak avcı olacağımı hayal ederim.
Aykut: Ultramaraton koşmak bir dizi akıl oyunu gibi değil mi? Peki, biraz konuyu değiştirelim. Yarışlarda ne tür bir beslenme stratejisi uyguluyorsun?
Gediminas: Çoğu yarışımda sadece jel kullanıyorum. Son olarak Transgrancanaria yarışında karnım çok acıktığı için katı yemek yedim ama bu nadir bir şeydi. Midemin oldukça güçlü olduğunu düşündüğüm için jel ile idare edebiliyorum. Antrenmanlarda ise 3-4 saate kadar bir şey yemiyorum.
Aykut: Güçlü bir miden olduğu konusunda hem fikirim. Hafta sonunda çeşitli yöresel yemeklerle mideni bozmaya çalıştık (!) ama hiç etkilenmiş gözükmedin. Tabii, bu noktada senin bir peskataryan olduğunu belirtmemiz gerek. Kebaplarla hiç ilgilenmedin. Bu diyete koşmaya başlamadan önce mi başlamıştın yoksa ultra koşmaya başladıktan sonra mı geçtin?
Gediminas: Evet, balık ve yumurta yiyorum ama kırmızı et ve tavuk yemiyorum. Bunun sebebi bir ideoloji veya başka bir şey değil. Sadece bunun benim metabolizmama uygun olduğunu düşünüyorum. Peskataryan diyetine ilk olarak 2001’de başlamıştım. Daha sonra orduda Özel Kuvvetler’de görev alırken her şeyi yemem gerektiği için bıraktım. 2003’ten sonra ise tekrar başladım ve halen devam ediyorum. Yani koşu için özel bir diyet değil. Zaten baktığınızda çok farklı diyetlerle beslenen büyük koşucular var. Herkes kendine uygun olanı bulmalı ve onu uygulamalı.
Aykut: Vücudundaki dövmeleri fark etmemek mümkün değil. Bunlar senin için ne anlama geliyor, biraz bunlardan bahseder misin?
Gediminas: Evet, kollarımda, bacaklarımda ve sol omzumda dövmeler var. İlk önce sol koluma denemek için bir tane yaptırmıştım ve daha sonra arkası geldi. En önemli dövmem ise sol kolumun içindeki dövme. Onda iki oğlumun ismi yazıyor. Şimdi ise önemli yarışlardan sonra o yarışı bana hatırlatan dövmeler yaptırmayı alışkanlık haline getirdim.
Aykut: Hmmm, belki de Salomon Cappadocia Ultra Trail’den sonra bir peri bacası dövmesi görebiliriz, ne dersin?
Gediminas: Tabii ki, neden olmasın!
Aykut: Peki, yarıştan sonra sana bunu hatırlatacağımdan emin olabilirsin! Yarıştan bahsetmişken, birçok önemli patika ultrasını koştun ve çok özel yerlerdeki parkurlarda yarıştın. Bu hafta sonu ise Salomon Cappadocia Ultra Trail parkurunda koşup balon turu ile bölgeyi havadan gördün. Gördüklerin ışığında yarış parkurunu ve Kapadokya patikalarını nasıl buldun?
Gediminas: Kapadokya’nın daha önce bulunduğum hiçbir yere benzemediğini söylemem gerek. Doğa burada inanılmaz şeyler yapmış ve herkesin bu güzellikleri yakından görmesini dilerim. Parkurun kendisi ise büyüleyici. Mağaralardan geçip, peri bacalarının yanından geçerken sanki sihirli bir dünyada gibisiniz. Öte yandan parkurun dünyadaki daha dağlık ultralara göre hızlı olduğunu düşünüyorum ama yine de saygı duyulması gereken zorlukta. Özellikle bazı bölümlerde toprak çok yumuşak ve bu hem enerjinizin bir kısmını götürüyor hem de hızlı koşarken denge sağlamayı güçleştiriyor. Gördüğüm bölümlerden çok etkilendim ve tüm parkuru görmek için sabırsızlanıyorum.
Gedas, birkaç yıl önce küçük oğlunun bu boğa işaretini yaptığını ve o zamandan beri kendisine de bulaştığını söylüyor. Oğluna göstermek için parkurda aynı işareti yapan bir peri bacası bulmayı da başardı.
Aykut: Çocuklarından bahsettin, iki oğlun var. Onlar koşu veya başka bir spora ilgi duyuyorlar mı?
Gediminas: Evet, 9 ve 11 yaşlarında iki oğlum var. Büyük oğlum yüzmeye ilgi duyuyor. Küçük oğlum ise şimdiden çok iyi bir koşucu. Büyük markaların yerinde olsam şimdiden onunla sponsorluk anlaşması imzalardım! Şaka bir yana, ileride ne yapacakları kendilerinin tercihleri. Eğer koşuya veya başka bir spora ağırlık vermek isterlerse sonuna kadar desteklerim.
Aykut: Biraz da yarış takviminden konuşalım. 2017’de hangi yarışları koşacaksın?
Gediminas: Yeni Zelanda’da Tarawera Ultra Tral, Portekiz’de Madeira Island Ultra Trail, İtalya’da Lavaredo Ultra Trail, UTMB ve Salomon Cappadocia Ultra Trail. Bunlar ana yarışlarım. Bu yarışlar arasından üç tanesi ise bu yıl benim için hedef yarış olacak: Madeira, UTMB ve Kapadokya.
Aykut: Gözüken o ki son derece güzel bölgelerde koşacağın bir sene olacak. Biraz da kısa ve uzun dönemli hedeflerinden bahseder misin?
Gediminas: Doğrusunu söylemek gerekirse kısa dönem hedefim ailemle daha çok vakit geçirmek. Ultramaraton çok vakit alan bir spor ve hazırlık, yolculuk ve yarışlar derken zaman bulmak giderek zorlaşıyor. Bunun dışında iyi bir antrenör olmak ve koşu kampları ile insanlara ilham vermek istiyorum.
2018’de Amerika’daki Tahoe Rim Trail’ın tamamını koşarak bu alandaki hız rekorunu kırmak istiyorum. (Yazarın notu: Kilian Jornet 2009’da destekli şekilde 170 mil uzunluğundaki rotayı 38 saat 32 dakikada koşarak bu alandaki rekorun sahibi olmuştu). 2009’dan beri patika biraz değişerek daha uzun ve yavaş hale geldi ama zorlukları severim ama bunu denemek için sabırsızlanıyorum.
2019’da ise Grand Slam rekorunu yani Amerika’nın en eski dört 100 mil yarışından Western States 100, Vermont 100, Leadville Trail 100 ve Wasatch Front 100’ü arka arkaya koşarak şimdiye dek yapılmış en iyi toplam zamanı yapmayı hedefliyorum. (Yazarın notu: Dört yarışın toplam zamanı ile bu alandaki rekor 69 saat 49 dk ile 2013’ten beri Ian Sharman’a ait).
Aykut: Bunlar harika hedefler. Biraz da bize koşu kamplarından bahset. Nasıl başladı ve ilerdeki hedeflerin neler?
Gediminas: Aslında bu fikir koşarken başladı. Ultramaraton dünyasına başka neler verebilirim diye düşündüm ve deneyimlerimi paylaşmaya karar verdim. Günün birinde en büyük hayalim işimden ayrılıp bunu profesyonelce yapmak. Bunun büyük bir hayal olduğunun farkındayım ama hayal kurmayı seven biriyim ve bunun için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Aykut: Bu kesinlikle çok güzel bir hayal. Sanırım ultramaraton koşanlar olarak hepimiz o ya da bu şekilde birer hayalperestiz. Aksi takdirde sanırım bu çılgınca mesafeleri koşmaya cesaret edemezdik.
Gediminas bu röportaj için teşekkürler. Seni tanımak, birlikte koşmak ve aramızda görmek bizi çok mutlu etti. Ekim 2017’de Salomon Cappadocia Ultra Trail’de tekrar görüşmek üzere!
Gediminas: Aykut hem sana hem de hafta sonunda tanıştığım herkese çok teşekkürler. Zaten Ekim ayında Kapadokya’ya yarış için mutlaka geleceğim ama ondan daha önce tekrar gelebileceğim yönünde içimde garip bir his var! Beklemede kalın!