18-20 Nisan hafta sonu İznik’te İznikUltra’nın üçüncüsü gerçekleştirildi. MCR Racesetter tarafından organize edilen bir 10K yol koşusu, 42 km’lik bir dağ maratonu ile 80 ve 130 kilometrelik iki patika ultra maratonu koşuldu. 130K’da yarışa başlayan 49 kişiden 37′si, 80K’da 68 kişiden 61′i ve 42K’da başlayan 180 kişiden 179′u yarışı tamamlamış. 10K yol koşusunda ise start alan 563 kişiden 523′ü finish çizgisini geçmiş (tüm sonuçlar) Toplamda tam 860 koşucunun yarışlarda start aldığı bu büyük koşu organizasyonunda gazete ahalisinden Noyan ve Ilgaz 130 km İzkikUltra, Aykut 80 km Orhangazi Ultra ve Mert 42 km İznik Dağ Maratonu’nda koştu. Yine gazete ahalisinden Umut ise Noyan’a son 30 km boyunca destek koşuculuğu yaptı. Yarış hakkında kısa bir sohbet yaptılar, aşağıda okuyabilirsiniz.
Geçen senelere göre ne değişiklikler gördürünüz?
Ilgaz: İlk göze çarpan katılım ve genel ilgideki artıştı. Aylarca önceden İznik otellerinde odaların tümü satılmıştı. Yarışın olduğu hafta sonu İznik sokakları yerli ve yabancı turistlerle doluydu. Organizasyon komitesi ve çalışanlar son derece organize gözüküyordu, dışarıdan gözüken en ufak bir aksaklık ve telaş yoktu ki bu bence artık sistemin oturduğunun göstergesi. Ben yerel halktan da biraz daha ilgi ve katılım beklerdim, sonuçta bu sene yarışın üçüncüsü düzenleniyor. İznik maddi manevi ciddi destek alıyor bu 3 gün içinde. Ama hala yerel halkın kendini olayın biraz dışında tuttuğunu düşünüyorum. Bunu aktif olarak koşuya katılmalılar anlamında söylemiyorum, biraz daha sosyalleşebilirler, gelen “misafirler” ile daha ilgili olabilirler. Gördüğüm ilgi bu 3 günde otellerin neredeyse 2 katı fiyattan satılmasından ileri geçmedi.
Noyan: İznikUltra’da ikinci defa koştum. İlk sene düzenlenen yarışa katılmış ve sakatlık sebebiyle yarıda bırakmak zorunda kalmıştım. Kayıt döneminde dikkatimi çeken ilk şey yabancı katılımcı sayısındaki artıştı. Ultramaratonların sadece yerel sporcularla büyümesi çok zor. Hele ki ülkemizde bu mesafeleri koşan adam sayısının azlığı da düşünülürse yabancı katılımının artmış olması güzel. Benim gönlümden geçen İznik’in UTMB yolunda adı bilinir bir yarış haline gelmesi ve uluslararası katılımın her sene daha da artması. 130k başlangıcının gece verilmesi tabii ki en majör değişikliklerden biri olmuş. Bence çok güzel bir seçim yapılmış. Ama bu konuda farklı görüşler olabileceğini düşünüyorum. Kontrol noktalarındaki gönüllü desteği ise bir kat daha artmış, gerçekten harika iş yaptıklarını düşünüyorum.
Mert: Bu sene en büyük değişiklik tabii ki artan yabancı ve elit düzeydeki koşucu sayısı. Dolayısıyla sonuç süreleri de ciddi ölçüde kısaldı. Sadece yeni katılımcıların değil yerli koşucuların da birçoğu hızlanmışlar. Bunun mental eşiklerin aşılması ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Katılım genel olarak da artmış gibiydi. Bunun dışında 130K’nın gece başlaması var. Bence pozitif yanları olduğu gibi negatif etkileri de oldu. Gördüğüm kadarıyla köylerdeki halkın desteği ve ilgisi sanki bu sene azalmış gibiydi. Ama yine de birçok yerden daha destekleyicilerdi. İznik merkezinde halkın olaya daha çok dâhil olması beklenir ama sanki olayı kanıksayıp ilgilerini yitirmeye başlamış gibilerdi.
Umut: İlk yarışa katılmıştım. İlkinden sonra oldukça geliştirmiş organizasyon kendini. Hem organizasyonun hem de yurt dışında yarışlara katılan insanların sayesinde yabancı katılımcı sayısı artmış, ülkede koşuya olan ilginin çoğalmasıyla yerli katılımcı sayısı da ciddi düzeyde artmış. Bu hızla giderse İznik birkaç seneye konaklamada yetersiz bile kalabilir.Parkurlar değişmiş, 130k startı geceye alınmış. Dikkatimi çeken başka bir şey de yavaş yavaş sponsorların hem organizasyonlar hem de koşucular ile yavaş yavaş ilgilenmeye başlaması, bu çok güzel bir gelişme.
Aykut: Üçüncü sene olmasının avantajı ile birçok şey otomatiğe bağlanmıştı. Kafada pek soru işareti olmadan net cevaplar alınabiliyordu. Çalışanlarda da bunun rahatlığı gözlemleniyordu. Bu önemli bir artı. Yarışın gerçek anlamda uluslararası hale gelmesi de bence bir diğer önemli değişiklik. Artık sadece Türkiye’de yaşayan yabancılar katılmıyor, yurt dışından bizzat bu yarış için koşucular geliyor. Bunun ileriki yıllarda daha da artacağı şimdiden belli. Bir de tabii otellerde boş yer bulmanın giderek zorlaştığını gördüm. Katılım arttıkça kalacak yer için başka alternatifler üretmek gerekebilecek.
.
Yarış öncesi kayıt ve fuar alanı nasıldı?
Ilgaz: Programa sadık kalındı, kayıtlar önceden belirtildiği şekilde yapıldı, işler gayet düzenli ilerledi. Malzeme kontrolü konusu gene sıkı tutuldu. Zorunlu malzeme listesinde yer alan ürünlerin fuar alanında tedarik edilebiliyor olması da avantaj bence. Fuar alanı bence bu işin en canlı ve sosyal tarafı. Hele kayıt ve fuar alanı iç içe olunca iş daha da renkleniyor. İnsan arkadaşlarını görüyor, yeni arkadaşlar ediniyor. Yeni malzemeler görüp inceleme fırsatı oluyor. Fuara katılan markaların da gittikçe arttığını görüyoruz. Koşu ile ilgili malzemeleri aynı anda yan yana görebilmek iyi bir fırsat.
Noyan: Yarış fuarlarıyla aram pek iyi değil. Gezmeyi ve bize hitap eden malzemelerin tümünü bir arada görmeyi severim, ama kafam çok dolu olduğu için bu hizmetin pek keyfine varamam. Benim için fuar alanları, eğer eksik bir malzemem varsa, kurtarıcı rolü oynuyor. Sanırım İznik’te de bu olanak sağlanmıştı. Kayıt masalarında herhangi bir sıkıntı çekmeden işimi tamamladım. Zaten tecrübeli olan organizatörler bu işi kompakt bir alanda pratik olarak halletmişlerdi. Fuar alanına zaman ayıramama sebeplerimden biri de İznik’e geldikten 5-6 saat sonra start alacak olmamdı. Bu sebeple çok bir yorum yapamıyorum.
Mert: Fuar alanı ve kayıtlar olabilecek en düzgün şekilde organize ediliyor. Bu yıl birkaç farklı şirketin de katılımıyla fuar kalabalıklaşmış. Ama katılımın -10K dışında- halen kısıtlı sayıda olduğunu düşününce çok büyük şeyler beklemek için erken. MCR Racesetter zaten kayıt işini çözmüş, rutinleştirmiş bir ekip. İznik’te de sorunsuz ve eksiksiz halledildi bu mesele. Fuar ve kayıt alanları aslında yarışlar için en önemli yerler. Çünkü oradaki ürünler ve hizmetlerden çok bir sosyalleşme, görüşme ve kaynaşma noktası olarak kullanılıyor. İznik’te bu alan biraz dar ve kullanışsız. Oturup sohbet edebilecek bir yerler olsa çok güzel olur ama sanırım çok da alternatif yok. Zaten fuar alanı yakınındaki açık hava kahveleri bu iş için kullanılabiliyor. Kayıt sırasında verilen tişört çok güzeldi bu sene. Hem kumaş hem de tasarım olarak hep böyle güzel tişörtler bekliyoruz organizasyonlardan.
Umut: Malzeme kontrolu oldukça hızlı bir şekilde ilerledi. Ekip artık iyice profesyonelleşmiş, tüm malzemeler hazırsa kısa bir sürede işlem bitiyor. Kayıt ve fuar alanı önemli, artık tanışıklık çok arttı ve sosyalleşme bu bölgede çok yoğun yaşanıyor. Fuarda bir çok markayı görmek de çok sevindirici, hiç bir ihtiyacımızı ülkeden tedarik edemezken artık distrübitörlerin artmasıyla ihtiyaçlara erişimimiz oldukça kolaylaşıyor. Gerçi gümrük vergisi gibi bir hadise yüzünden fiyatlar çok ekonomik olamıyor ne yazık ki ama bu başka bir konu.
Aykut:
Yarışa katılımcı sayısı arttıkça doğal olarak fuar alanının bazı kısıtlamaları ortaya çıkabiliyor. Bence burada iki seçenek var, ya fuar alanı şehir merkezinden uzakta ama daha büyük bir alanda kurulacak ya da biraz sıkışık olması göze alınarak şu an olduğu yerde kalacak. Ben çabuk ulaşılması ve her an el altında olması dolayısı ile şimdiki yere olumlu bakıyorum. Örneğin kardeşim gece 9:30’da şehre ulaşabildi ve bu sayede hemen kaydını yaptırabildik. Genel bir değerlendirme yapıp herkesin fikri alındıktan sonra gerekirse bir düzenleme yapılabilir. Bunun dışında fuar içeriği her sene gelişiyor ve patika koşusu için spesifik ürünler artık daha rahat bulunabiliyor. İşleyiş açısından ise kendi adıma bir problem yaşamadım. Oldukça hızlı ve sorunsuz şekilde işlemleri hallettim.
.
Kim hangi parkuru koştu, parkuru nasıl değerlendirirsiniz?
Ilgaz: Ben 130km parkuruna başlayıp, sonuna varamadan bırakma kararı aldım. Yarıda bırakmış olsam da benim en güzel hatırlayacağım yarışlardan birisidir İznik Ultra 2014. 130km parkuru cuma gece yarısı saat 12:00’da başladı, ertesi güne sarkarak devam etti. Cuma gecesi dolunaya yakın bir ay vardı ve nerdeyse hiç bulut yoktu. Bu da gece karanlığında patikaların gayet net gözükmesini sağlıyordu. Gece etabının neredeyse tamamını fener açmadan koşabildik, bu her zaman bulunamayacak bir şans, ay ışığında doğa çok etkileyici gözüküyor. Rüyada gibi koşuyorsunuz. Rotanın geceye denk gelen kısımları köylerden geçiyor, o kadar geç saatlerde köylülerin desteğini göremedik haliyle ama ay ışığı manzarası her şeye değerdi. Bir gün önceden yağan hafif yağmur da zemini koşu için ideal hale getirmişti, yumuşamış ama çamur olmamış toprakta koştuk. Uzun mesafe koşarken bu büyük avantaj.
Noyan: İznik Ultra parkurunun 130 kilometrelik parkurunu 16 saat 45 dakikada tamamladım. İki sene önce 126 kilometre olan parkuru denemiş ve yarış sırasında oluşan bir sakatlık sebebi ile 60’ıncı kilometrede çekilmek zorunda kalmıştım. 2014’te İznik’e gelirken amacım parkuru sağlıklı şekilde tamamlamaktı ve bunu başardığımı düşünüyorum. Yarışın 2014 yılı tüm şartların idealde buluştuğu bir yıl olarak hatırlanacaktır. Gece hava sıcaklığının makul olması, rüzgârın sadece iki zirvede etkili olması, gece boyunca etrafı aydınlatan ay, zeminin yumuşaklığı, güneşin ilk saatlerde kendini hissettirip moral vermesi, öğlen saatlerinde bulutlar sayesinde sıcaklığın yükselmemesi gibi fiziksel etkenler yarışçıların yolunu açtı. Beni asıl etkileyen şeyler ise parkurun -anlatılması zor- romantik anları oldu. Tüm gece ay ışığı altında ve gececi kuşların ötüşleriyle geçti. Gecenin 3’ünde kimselerin olmadığı loş köy sokakları ve duvarların ardından gelen köpek havlamaları çok ama çok özel olarak kafama kazındı. Arkanıza baktığınızda uzakta veya yakında gözüken kafa lambaları yine eşine çok sık rastlanmayacak bir görüntüydü. Parkur işaretlemesi oldukça iyiydi. Zaman zaman yol kayıpları yaşanmış, sanırım bunun sebebi yarışın gece başlaması ve enerjilerin dolu olduğu saatlerde dikkatlerin aşılması gereken iki zirvede olmasıydı. Burada söylemeden geçemeyeceğim, ilk yarışta aynı parkuru sürekli ve şiddetli yağmur altında koşanlar, çok büyük iş yapmışsınız.
Mert:
Ben İznik Dağ Maratonu’nu koştum. Maratondan bir kilometre kısaydı ama yükseklik kazanımı ve zorlu iniş/çıkışlar çok daha fazlasına bedel :). Parkuru 3 saat 53 dakikada tamamladım. Daha önce bir kere parkur çalışmasında, bir kere de 80K yarışında koştuğumdan parkuru çok iyi biliyordum. Bence çok keyifli bir parkur. Değişkenliği sayesinde koşanı sıkmıyor ve dikkatini sürekli yolda tutuyor. Aşırı derecede zorlu zemine sahip değil ama başlar başlamaz zorlu ve uzun bir tırmanış ve bitişe yakın da çok ciddi eğimli bir inişe sahip. Arasında hafif inişli çıkışlı bölüm en zevklisi. Bu sene hava beklediğimizden çok sıcak olunca ilk tırmanış biraz yıpratıcı oldu. İnişte de sakin ve dizleri sıkıntıya sokmadan inince insanı çok telef etmeyen bir parkur olduğunu söyleyebilirim. Ama eğer 80 veya 130’a devam edecekseniz çok daha dikkatli olmak gerek. İşaretleme ancak bu kadar düzgün ve başarılı yapılabilirdi. Düzeni belirli olduğundan yolu şaşırsanız bile hemen fark edebileceğiniz kadar tutarlı ve sık işaretleme yapılmıştı. Kontrol noktaları yeterli ve çok doğru yerlerde. Bu açılardan parkur planlaması ilk 42K için nefis diyebilirim.
Umut: Ultra koşularda bazen belli bir mesafeden sonra yarışmacıya tempocu bir arkadaşı katılabiliyor. İznik 130K parkurunda 95. kilometreden sonra tempocu olarak yarışmacıya eşlik edilebiliyordu. Ben de bu sene Noyan’a eşlik etme kararı aldım. Sabah Ilıca noktasına gidip hem gelen yarışmacıları elimden geldiği kadarıyla desteklemeye çalıştım hem de Noyan’ı bekledim. 95 km noktasından sonra parkur bir kartpostal gibiydi. Havanın da çok güzel olmasının büyük etkisi oldu sanırım. Sağlı sollu kiraz ve erik ağaçları ve harika manzara. Sadece kısa süreli yol geçişleri dışında hep çok keyifli patikalardan geçtik. İstanbul kapıdan devam edip şehir merkezine girdikten sonra motorsikletli bir polis memuru tarafından yol gösterilmek, surların etrafında koşmak da oldukça keyifli oldu son kilometrede.
Aykut: Geçen iki yıl 130K koşmuş biri olarak bu yıl 80K parkurunda koştum. Her ne kadar ilk 75 kilometreyi bilsem de, enerjinizi farklı yaymanız gerektiği için 80K yarışında bu bölümü koşmakla 130K yarışında koşmak farklı şeyler. Parkurda 1900m civarı tırmanış ve iniş var ama miktar kadar bunun şekli de önemli. Eğer alışık değilseniz (hatta alışık bile olsanız) iki uzun ve sert iniş bacaklarda tahribat yaratabilir. Sondaki 20 km’nin düz olması “kolay bir yarı maraton” gibi bir intiba yaratsa da, o inişlerde yıpranan bacaklarla son bölümü çok hızlı geçmek kağıt üzerindeki gibi kolay değil. 36-42K arasında birçok kişinin sert iniş etkisi ile koşamadığını düşünün, bu da aynı onun gibi. Benim her seneki tavsiyem, tırmanış çalıştığınız kadar uzun inişlere de ağırlık vermeniz.
Koşunuzun iyi ve kötü yanları nelerdi? Kendinizi nasıl değerlendirirsiniz?
Ilgaz: Ben ilk defa 130 km koşacaktım. Doğru yönde bir hazırlık yapmadığım için ayak bileğim bu mesafeye dayanamadı. İznik Ultra iki büyük tırmanış ve iniş içeren, çoğunlukla patika ve üzüm bağlarında, tarlalarda koşulan bir yarış. Buna gerçek anlamda hazır olmak için tırmanış ve iniş antrenmanı yapmak, yarışa benzer zeminlerde koşarak hazırlanmak lazım. Ben bu sene sadece asfaltta antrenman yaptım. Bu da bahsettiğim şartlarla karşılaşınca zorlanmama ve devam edememe yol açtı. İşin kötüsü bunları öncesinde de biliyor ve düşünüyor olmamdı. Ama şartlar her zaman istediğimiz gibi olamıyor, ben de baştan bunu bahane ederek kaçamak davranmak istemedim, kendimce yapabildiğim en iyi şekilde hazırlandım. Ama bahsettiğim sebeplerden ötürü olmadı. İyimser tarafından yaklaşırsak koşulmuş her kilometre bir tecrübedir, ilerisi için altyapıdır diyorum.
Noyan: 16 saat 45 dakika süren koşumun kırılma noktasını yarışın hemen başında yaşadım. 28. kilometrede bulunan kontrol noktasına gelmeden tüm enerjimin bittiğini ve henüz başında olduğum bu yarışı bitiremeyeceğimi düşündüm. Zor bir andı. Süleymaniye istasyonuna güç bela vardıktan sonra iyice beslenmeye ve kendimi iyi hissedene kadar dinlenmeye karar verdim. Bu sırada diğer yarışmacıların geliş ve gidişlerini izledim. Kendimi biraz iyi hissedince çantayı sırtlanıp yola çıktım. 300 metre koşmadan şiddetli bir üşüme ve titremeyle sarsıldım ve istasyona geri döndüm. Yanımda bulunan tek kuru tişörtü içime giydim. Ne yazık ki diğer tüm katmanların ıslak olması durumu bozuyordu. Etrafta bulduğum gazeteleri toplayıp tişörtümün içine yerleştirdim. Bu sırada Ilgaz istasyona gelmiş ve çıkmaya hazırlanıyordu. Gücümü toplayıp onlarla yola koyuldum. İkinci tırmanışın hemen başındaki Narlıca’yı yine iyice beslenmek ve dinlenmek için kullandım. Günün kahvaltısını Narlıca ekibiyle yaptık. Islak gazeteleri gönüllülerin yardımıyla yeniledikten sonra yola koyuldum. O noktadan sonra güneşi zirveye yakın bir yerde karşıladım. Manzaralar muhteşemdi. İznik Ultra için makul bir süre önceden hazırlığa başlamıştım. Ancak arada koştuğum Runtalya maratonu beni mental olarak etkiledi. B yarışı olması gereken 42 kilometre bir anda asıl hedefim oldu ve İznik kafamdan uzaklaştı. Bu, yapmamam gereken bir hataydı. Yeterli uzun koşmadığım gibi mental olarak da hazırlığım tam değildi. Sanırım yarışın hemen başındaki yorgunluğumun asıl sebebi de buydu. Öyle veya böyle yarış benim için harika oldu. Keyif aldım ve kendimi üzmeden –sakatlık olmadan- bitiş çizgisini geçtim. Aslına bakarsanız yarış benim için Ilıca’da bitmişti. Koşunun en iyi anı 95’inci kilometrede Umut’un beni karşılaması ve yarışın en kolay kısmı onunla koştuğumuz 35 kilometre oldu.
Mert: İznik Dağ Maratonu bu sezon planlarım arasında çok kritik olarak belirlemediğim benim için C kategorisinde bir hedefti. O nedenle ilk amacım kendimi aşırı derecede yıpratmadan ama çok da yayılmadan parkuru tamamlamaktı. Tam da planladığım gibi koştum. Sert yokuşları yürüdüm, sert inişlerde kendimi frenledim. İznik parkurunun bu ilk tepesinin inişini koşan herkes bilir. O kadar sert ki 6 km boyunca bacakları dövdüğünüz için kalan 2-3 kilometrelik asfalt yol gerçekten zor gelir. Bu yarışta da aynısı oldu. Ama benim yaptığım bir hata var ki güzel bir deneyim olarak deftere yazdım. Aslında maraton mesafesinde koşmanın en önemli noktasının beslenme olduğunu çok iyi öğrenmiştim ama yine o konuda bir hata yaptım. Aklımda 14, 24 ve 32. kilometrelerde birer jel almak, biraz da 28 km’deki kontrol noktasında katı besin ile sorunsuz koşmak vardı. 24 km civarında nedense “jel almayayım nasıl olsa kontrol noktasında bir şeyler yiyeceğim” gibi bir yanılgıya düştüm. Kontrol noktasına yaklaştığımda iyice düşmüştüm, sonrasında da yediğim, içtiğim şeylerin etkisini göstermesi epey zaman alınca 26-34 km’ler arası planımda olmayan bir yavaşlama yaşadım. Zaten ara zamanlarıma bakınca bunu çok net gördüm. Her şeye rağmen genel sıralamada 7. ve yaş grubumda da 2. oldum.
Umut: Ben tempo koşucusu olduğum için bu hususta yazabileceğim pek bir şey yok. Ama insan starttan arkadaşlarını uğurladıktan sonra bir garip oluyor, hem 130 hem de 42K-80K çıkışlarından sonra biraz keşkeler geldi aklıma ama görev bilinci ağır bastı.
Aykut: Bu koşuda çok keskin şekilde iyi ve kötü diyebileceğim ayrımlar yaşamadım. Yarış öncesi planıma sadık kaldım ve tahminlerim içinde olan bir şekilde bitirdim. Bu açıdan benim için genel anlamda iyi bir yarış olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kötü yanlarıma gelince… Yokuş çalışması eksikliğim ilk yokuşta fazla problem olmadı ama ikinci büyük yokuşta bir dönem sıkıntı yarattı. 4 aydır ilk kez yarış temposunda koştuğum için birkaç yerde konsantrasyonum düştü, kolaya kaçtım. Neyseki bunlar kısa süreli oldu ve büyük resim içinde önemli bir sorun teşkil etmedi.
Koşunun en sevdiğiniz ve hiç sevmediğiniz noktaları nelerdi?
Ilgaz: Koşunun en sevdiğim kısmı gece etabı ve ilk bölümü idi. Ben mesafeyi kafamda 75km ve sonrası olarak ikiye ayırmıştım. İlk bölüm çoğunlukla beklediğim gibi geçti. Hiç sevmediğim kısım ise 75 km sonrası labirent gibi üzüm bağları arasında koşulan yerlerdi. Cumartesi sabahı işte tam da bu yerlerden geçerken başladı. O kadar monoton yerler ki bir süre sonra uykunuz geliyor. Boş otobanda tek başınıza araba kullanmak gibi. Koşarken uyku bastırabileceğini ve hatta rüya görülebileceğini hep okurdum, bu sefer ben de bizzat yaşadım.
Noyan: Bu soruya duygusal taraftan cevap vermek istiyorum. Koşunun en sevmediğim anları yarışı bırakmak istediğim dönem oldu. Koşunun en sevdiğim anları ise yaşadığım sıkıntıyı o veya bu şekilde üzerimden atıp devam etmeyi başarmış olmamdı. Gece koşuları farklı bir deneyim. Aslına bakarsanız ciddi bir hazırlık ve prova gerektiriyor. Hazır olmamama rağmen bu yarışın en sevdiğim yanı gece başlamış olmasıydı. Parkurun fiziksel olarak sevmediğim bir yanı neredeyse olmadı. Son bölüm yorgunluğa da bağlı olarak biraz monotonlaşmış olsa da yanımda bulunan Umut’la -en azından benim için- bayağı kolaylaştı.
Mert: Koşuda en sevdiğim nokta ilk tırmanışın sonlarındaki bölüm. Bitki örtüsü şahane, küçük ağaçların ve çalıların arasında ışık oyunları içinde koşmak ve ardından açıklık alana çıkar çıkmaz muhteşem göl manzarasına ulaşmak çok keyifli. Sevmediğim bölümü ise bir önceki soruda sözünü ettiğim 6 kilometrelik sert iniş sonrasındaki hafif çıkışlı asfalt bölüm. Hem bacaklar çok dövülmüş oluyor hem de yol kenarında arabaların geçtiği bir yerde sinsi yokuşlar zevk vermiyor. Keşke bu arada gölge ve toprak zeminli küçük bir patika olsa demeden koşamıyorum bu bölümü.
Aykut: En sevmediğim bölüm kolay: Yarışın Orhangazi içinde geçen bölümü. Sanırım böyle bir ilgisizliği en son Runtalya’nın şehir merkezinden geçen 37-40km arasında görmüştüm. Orhangazi içinde finişe giderken cadde çok kalabalıktı ama kimse ne olumlu ne olumsuz anlamda sizinle ilgileniyordu. Kendimi âdeta bir hayalet gibi hissettim. Sanırım ilk bölümdeki köylerdeki büyük destekten sonra bir anda bu ortama girmek de olumsuzluğun etkisini arttırdı. En sevdiğim bölümler oldukça fazla. İlk yokuştan sonraki inişli çıkışlı bölümleri seviyorum, henüz gücünüz varken hem hızlı gidebiliyorsunuz, hem de manzaralar harika. Müşküle köyündeki destek, Narlıca’nın çocukları, ikinci yokuşun bitiminde (45-46k) başlayan yeşillikler içerisinde önce hafif tırmanan sonra inen uzun bölüm ve son olarak göle sıfır koştuğumuz yerler. Hepsi ayrı güzel.
Eklemek istediğiniz veya şöyle yapılsa daha iyi olurdu diyeceğiniz konular var mı?
Ilgaz: Yarışın gece başlaması güzel fikirmiş, başta epey karşı çıksam da bu seneki hava şartları gece etabını benzersiz kıldı. Ama son yarı fazla monoton olmaya başlıyor, ertesi güne sarktığınızda bu monotonluk iyice artıyor. Rotanın tersten koşulması enteresan olabilir, yani düz alanlarda başlayarak köylerden geçip tepelerle bitmesi gibi. Ama tabii bunun bir de organizasyon yükü var, bunu da düşünmek lazım. Pazar günü 10km yarışından sonra koşanların rahatlaması için kısa bir esnetme seansı yapıldı. Profesyonel bir pilates eğitmeni önderliğinde yapılan bu işin faydası tartışılmaz. Ben sadece bu etkinliğin yerini sorguluyorum. Tam İznik’in merkezinde, Aya Sofya Camii kapısı önünde koşu kıyafetleri ile bu tip bir etkinlik yapmak bazı kesimlerin tepkisine yol açabilir. Koşu zaten yerel halk için çok yeni ve dikkat çekici bir konu, tam benimsenmiş olduğunu da sanmıyorum. Bu tip bir etkinliğin saygısızlık olarak nitelendirilme riski var bence. Bu da onca güzel girişim sonucu oluşan güzel izlenimin tek bir yanlış anlaşılma ile silinip gitmesi, kötü hatırlanması demek. Belki bir dahaki sefere biraz daha ayrıştırılmış bir alan veya en azından cami kapısının önünden farklı bir yer seçilebilir. Belki çoğu kişinin fark etmediği ama bence son derece önemli ve olumlu bir detaydan bahsetmeden geçemeyeceğim; köpekler. Gece yarısı köylerin içinden ve yakınında koşarken hep köpek havlamaları duyduk. Fakat dışarıda ve bağlanmamış tek bir köpek bile görmedik. Bu çok önemli bir konu. Kırsal alanda yaşayan çoban köpekleri, bizim şehirde gördüğümüz, kuru gürültü yapan bitli sokak köpeklerine pek benzemez. Bu hayvanların görevi sürüyü veya evlerini dış tehlikelere karşı korumaktır. Eh gecenin o vakti acayip kıyafetlerle, ellerinde sopalar, kafalarında ışıklarla ortalıkta koşan yabancılar da yeteri kadar tehdit oluşturur bu durumda. Olası bir koşucu – köpek karşılaşması tatsız sonuçlar doğurabilirdi. Sonradan öğrendim ki yarış komitesi bir gün önceden tüm köyleri dolaşarak köpek sahiplerini tek tek uyarmış, köpeklerin bağlanmasını ve kontrol altında tutulmasını rica etmiş.
Noyan: Yok. Tüm ekibin eline ve gönlüne sağlık. Daha iyi ne yapılabilirdi çok hayal edemiyorum. Aklıma gelen tek şey bitişin daha geniş katılımlı ve kalabalık olma fikri. 42 ve 80 kilometre koşanlarla aynı bitişe benzer zaman aralığında koşmak güzel olabilirdi. Bu konu fiziksel olarak imkânsız olmasa da benim şu anda hayal edemediğim bir sürü organizasyonel zorluk getirecektir. Güzel bir yarıştı ve çok özel bir deneyim yaşadım.
Mert: Bu sene “İznik’i nasıl iğrenç bir halde yarışa yetiştiririz” çalışması yapılmış sanırım. Tüm sokaklar kazılmış geri kapatılmış, her yer toz toprak içinde. Kaldırımlar fena halde. Yol kenarında 3 dakika yürüsen toz içinde kalıyorsun. Bu kadar güzel bir kent bu kadar kötü hale nasıl getirilebiliyor gerçekten şaşırıyorum. Göl o kadar güzel ki, sadece düzgün yollar ve kaldırımlar yapılsa yeter. Ne zaman İznik’e gitsek bu durumu görmek üzücü. İznik Sprint Triatlonu bu sene yapılacak mı bilmiyorum ama bu yollarda ancak dağ bisikleti ile triatlon düzenlenebilir. Bunun yanı sıra İznik’te otel ve pansiyonların kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor. Hem çok kötü hizmet hem çok yüksek fiyat insanları yıldırabilir. Bence oturup bu konuda çalışmalılar. Ben bir daha böyle bir şeyle karşılaşmamak için gelecek yıl çadırla gelmeyi planlıyorum. Yarış organizasyonu, gönüllüler, kontrol noktaları, parkur ve işaretleme ne kadar başarılıysa İznik yolları ve otelleri de o kadar başarısızdı.
Umut: Diğer noktaları bilmiyorum ama 95 km noktasında yarışmacıların ikmale giriş yaptıkları alanda parkuru ve ikmal noktalarını gösteren grafikli görselde bulunan mesafe verilerinin açıklanan mesafelere uymadığı dikkatimi çekti. Belki benim dikkatsizliğim belki de bir istasyonda geçen seneden kalmış bir görsel kullanıldı. Bunun dışında hem ekip hem gönüllüler hem de yarış harikaydı. Ellerine sağlık.
Aykut: 80K ve 42K koşanlardan çok duymadım ama 130K koşanlardan bazılarının yolu kaybettiklerini biliyorum. Bunların içinde parkurda daha önceki yıllarda koşan tecrübeli arkadaşlar da var. Bence onların görüşleri alınmalı ve işaretleme konusunda güçlendirilebilecek yerler belirlenmeli. Bir de reflektif malzeme konusu dikkatimi çekti. Ben gece geçmediğim için nasıl parladığını kendi gözümle görmedim ama sanki kullanılan malzeme daha kaliteli olabilirmiş gibi geldi. En doğrusunu 130K koşanlar söyleyeceklerdir. Yardım istasyonlarındaki yiyecek seçenekleri bence yeterli. Kişisel olarak bir şey eklenmesini istersem patates cipsi derim. Küçük bir ayrıntı belki ama göğüs numaralarının dört köşesinde yurtdışındaki büyük yarışlar gibi çengelli iğneyi yırtmadan takmak için delikler yapılabilir. Birçok kişi göğüs numaralarnı hatıra olarak saklıyor ve bu sayede daha az zarar görmüş şekilde saklayabilirler.
Besinizin’de ayri ayri yuregine saglik cok guzel bir yazi olmus, zevkle okudum