Geçtiğimiz yıl, Kuzey Kore’nin Daegu şehrinde düzenlenen, Dünya Atletizm Şampiyonası’nda, 10000m finalinden önce herkesin gözü iki atletin üzerindeydi. Biri 2000li yılların başlarında 5000m ve 10000m pist yarışlarına domine etmiş Kenenisa Bekele diğeri ise İngiltere’nin son dönemde hızla yükselen uzun mesafe koşucusu Mo Farahtı. Yarışın bu iki isim arasında geçeceği düşünülüyordu. Oysa uzun mesafe yarışlarının, keyif almasını bilene gösterdiği o güzel yüzü yine göründü ve şaşırtıcı bir sonuç çıktı ortaya. Yarışın sonucuna geçmeden önce biraz Mo Farah’tan söz etmek istiyorum.
Son yıllarda birçok farklı ülkenin forması içinde Afrikalı atlet görmeye alıştık. Afrikalı koşucuları ülkelerine taşıyıp kendileri adına koşmalarını sağlayan çok sayıda ülkeden kimisi bunu kısa vadeli düşünüp, derece uğruna yaparken kimisi de ülke içinde atletizme dikkatleri çekebilmek adına yapıyor. Bizim de şu anda milli takımımızda Afrikalı atletler var. Bu olayı görmeye alışmış olan atletizm seyircileri içinde çok yakından takip etmeyenler, Mo Farah’ı İngiltere formasıyla koşarken gördüklerinde, onu da sonradan devşirilmiş bir atlet olarak algılar. Oysa 1983 Somali doğumlu Mohammed Farah henüz 8 yaşındayken gelmiştir İngiltere’ye.
Babası, İngiltere’de çalışan bir bilgi işlem danışmanıdır. Somali’ye döndüğü bir tatilinde evlenmiş ama eşiyle oğlunu yanına alması zaman almıştır. Mo Farah, Mogadişu’da doğup Cibuti’de büyümüştür. 8 yaşında İngiltere’ye babasının yanına geldiğinde babasını daha fazla görebileceği için çok heyecanlıymış. Bir yandan da korkuyormuş, çünkü okula gideceği ilk gün “Özür dilerim” ve “Tuvalet nerede?” dışında hiç İngilizce bilmiyormuş. İngilizce öğrenmekle uğraştığı o ilk yıllarında tüm İngiliz çocuklar gibi Premier Lig’e ve Arsenal’e hayranmış. O yıllarda ileride sporcu olmayı kafasına koymuş ama hayali, koşucu olmak değil, futbolcu olup Arsenal’de sağ kanatta oynamakmış. Spor öğretmeni onu bir kros yarışında görmüş. Yarış sırasında Farah, acaba yanlış yola mı girdim diye sürekli arkaya dönüp diğerlerine bakarken önde çok rahat koşuyormuş. Koşu antrenmanlarına katılması için rüşvet olarak antrenman öncesinde yarım saat futbol oynamasına izin vermişler. Sonrası yeteneği sayesinde güzel gitmiş. Elvan‘ın da 5000m’de şampiyona rekoru kırdığı 2001 Avrupa Gençler Atletizm Şampiyonası‘nda 5000m’de altın da dâhil olmak üzere gençlerde birçok başarı elde etmiş.
2005’de, Kenyalı koşucuların kampına katılmak gibi faydalı bir karar vermiş. Gerçek bir atlet olmanın nasıl bir şey olduğunu orada fark etmiş. “Uyuyorlar, yiyorlar, antrenman yapıyorlar ve dinleniyorlar. Ben de bir numara olmak istiyorsam böyle yaşamalıyım” diye düşünmüş. Bundan bir yıl sonra 5000m’de İngiltere’nin gelmiş geçmiş en hızlı ikinci adamı unvanını elde etmiş. 2009’a kadar yükselişi sürerken 2008 Pekin olimpiyatlarında 5000m’de finalden önce elenerek biraz hayal kırıklığına uğramış. 2009’da İngiltere’de rekorlar kırdıktan sonra 2010 Avrupa Şampiyonasında 5000/10000 dublesi yaparak bunu Avrupa Şampiyonalarında yapan beşinci atlet olmuş. Yine 2010’da Diamond League’de 12:57 koşarak tarihte 13 dakika altına inen ilk İngiliz olmayı da başarıları arasına eklemiş.
Takvimler 2011’e döndüğünde Mo Farah, Amerika’ya taşınma ve artık Alberto Salazar ile çalışmak gibi iki önemli karar aldı. O yıl içinde gelen yeni İngiltere ve Avrupa rekorları ve çeşitli yarışlarda elde ettiği şahane sonuçlar Dünya Atletizm Şampiyonası’na göz kırpmakta olduğunun işaretleriydi. Bu sonuçlardan en önemlisi Monaco’da Diamond League’de 5000m’de Bernard Lagat’ı geride bırakıp İngiltere rekorunu 12:53’e çekmesiydi. Mo Farah, Dünya şampiyonasına da sezonun en iyi dereceleriyle gidiyordu.
Bekele’ye gelince; onun sporcu geçmişi ve başarıları ayrı bir yazının konusu. İnanılmaz başarılara imza atmasına, dayanıklılık ve hız bileşimindeki yenilmezliğine rağmen Haile Gebrselassie’ye gösterilen ilginin yarısı bile gösterilmemişti Bekele’ye. Onun 2011 dünya şampiyonasında 10000m finaline gelirken yanında getirdikleri ise önceki 4 dünya şampiyonasında 10000m’de alınmış 4 altındı. Ancak son dünya şampiyonasından sonra kötü şeyler gelmişti başına. Uzun süre yırtık bir kalf ile uğraşmış ayrıca dizinden ameliyat olmuş ve ancak Mart 2011’de antrenmanlara dönebilmişti. Bu sıkıntılardan dolayı 2009’dan beri piste neredeyse hiç çıkmamıştı. Ama yine de tüm gözlerin bu yıldızın üzerinde olmasına kimse şaşırmıyordu. Ne de olsa bu mesafede dünyanın gelmiş geçmiş en iyi zamanı olan 26:17nin yanında onun adı yazıyordu.
Ama favori iki koşucudan biri olduğu, yazımızın asıl konusu olan 2011 Dünya Atletizm Şampiyonası 10000m finalinin daha yarısı geride kalmadan bu mesafenin yıkılmaz isminin gruptan ayrılıp yavaşladığını ve yarışı bıraktığını izledi atletizm severler. Stadyumda ve televizyonları başındaki herkes bunu görmüş, hem şampiyonun durumuna hem de yarışta artık bir sürpriz kalmamasına üzülmüştü. Ancak pistte öndeki gruptan birçok atlet bu olayın farkında değildi. Bitişe 400 metre kala Mo Farah yakınlarında Bekele’yi göremediğinde yarışı kazandığını düşünmeye başladı. Sadece Bekele değil yakınlarda artık iki genç Etiyopyalı atlet dışında hiç kimse kalmamıştı. Zaten son 400’ü hızlı koştuğunu ve taktiğini bunun üzerine kurduğunu düşünmüş ve artık altını boynunda hissetmeye başlamıştı. Bunları yüzünden de okuyabiliyordunuz ama yarış sonrasındaki röportajlarda kendisi de itiraf etti. Son tura girilirken tempoyu artırdı, kısa sürede çok hızlandı ve o iki atletle de arasını açmaya başladı. Bir süre sonra onlar da o kadar geride kalmışlardı ki dönüp işine bakmaya, elinden geldiğince hızlı koşmaya karar verdi. Son 250 metreydi ve kenardaki ekranlardan gördüğü kadarıyla aradaki farkın yeterli olduğunu düşünüyor, sadece temposunu korumak için “dayan, dayan” diye geçiriyordu içinden. Ama 100 metre kala omzunun üstünden yaklaşmakta olan koşucuyu fark etti. Yaklaşmakta olan rakip, bu kocaman yazının buraya kadarki bölümünde adını bile anmadığımız 22 yaşındaki genç bir Etiyopyalıydı. Farah yarış sonrasında, bu genç hakkında hiç bir şey bilmediğini söyleyecekti. O metrelerde, yarışlarda ön grupta birlikte koştuğu Sihine ve Tadese gibi isimleri göreceğini sanmıştı ama ona yaklaşmakta olan adam, 2000 yılında 11 yaşındayken, Sidney Olimpiyatları’nda Haile Gebrselassie ve Paul Tergat’ı televizyondan seyrettikten sonra koşucu olmaya karar vermiş olan Ibrahim Jeilan‘dı. 50 metre kala artık görmek için kafasını çevirmesine bile gerek kalmayacak kadar yakınındaydı Jeilan ama o hala “panik yapmama gerek yok sadece rahatlamam ve koşmam gerek” diye düşünüyordu.
Yarış öncesinde, son turu 52-53 sn gibi geçebilirsem bu iş tamamdır diye düşünmüştü. Ama öyle olmadığı aşikârdı. Farah, geçilmemek için bacaklarında ne varsa harcamıştı ama 22 yaşındaki Etiyopyalı’nın son 200 metre deparı sadece onu değil tüm dünyada televizyonları başındaki herkesi şaşkına çevirmişti. Bitiş çizgisine metreler kala Mo Farah’ın 10000m altın alan ilk İngiliz olma hayaliyle beraber Jeilan’da yanından geçip gitmişti. Tam o anda deklanşöre basmayı başarmış olan Andy Lyons’ın şu fotoğrafı Mo Farah’ın hislerini tüm açıklığıyla belgeliyor.
Mo Farah, bu muhteşem yarışın sonrasında 5000m’de altını sonrasında da yılın Avrupalı atleti olarak ödülü almayı başardı. Ama aşağıda son turunu izleyebileceğiniz bu yarışı uzun bir süre unutmayacağı kesin.