Kış aylarının gelmesi ile karanlıkta koştuğumuz saatler de arttı. Sabah erken kalkabilsek de işe yetişebilmek için koşuya ayırabildiğimiz zamanın anca sonlarında gün ışığını yakalayabiliyoruz. Aynı şekilde klasik mesai saatleri sonrası koşuya çıkanlar da karanlıkta koşmak zorunda kalıyor. Hafta sonları gün içi koşuları, güneş ışığında koşmayı tercih edenlerin yaza kadar tek seçeneği…
Bir süredir koşularımın büyük kısmını Belgrad Ormanları’nda yapıyorum. Hafta arası erken saatlerde başlayınca işe yetişme şansı olduğunu fark ettim ve iyi yapılmış organizasyonlar (…ve biraz da feda edilmiş uykular) sayesinde ortalama haftada 2-3 gün sabahları ormanda koşar oldum. Genelde 15km civarında olan bu koşular arazi şartları ve kondüsyonum sebebiyle asfalt yol koşularına göre daha yavaş oluyor, her biri 2 saate yakın sürüyor. Bu da koşulacak mesafe ve rota zorluğuna göre sabah saat 5:30-6:00 gibi başlamak demek oluyor. Gün ışığının orman içlerine girmesi de biraz gecikmeli olduğundan koşuların çoğu zifiri karanlıkta başlıyor.
Patika koşusu merakınız varsa ve uzun mesafe planları yapıyorsanız, karanlıkta koşmak korkmanız ve kaçınmanız gereken bir şey değil, bilakis alışmanız ve sevmeniz gereken bir durum. Zira 50mil (80km) ve üzeri çoğu yarış ya kanlıkta başlıyor ya da karanlığa sarkıyor. Bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde Kuzey Kutubu’na 100km yakınlıktaki Lapland Ultra gibi “beyaz geceler” avantajının kullanıldığı ve sabaha kadar gün ışığında koşulan yarışlar da var ama bunlar istisnai durumlar.
Gece sokakta koşmak da değişik bir his, öte yandan bence büyük şehir şartları düşünüldüğünde risk katsayısı ormanda koşmaktan daha yüksek. Ama gene de karanlıkta medeniyete yakın olmak muhtemelen çoğu kişinin tercih edeceği birşeydir.
Karanlıkta ormanda koşmak daha fikir aşamasında bile çoğumuzu ürperten bir şey. İtiraf etmek gerekirse yapana kadar bana da “çılgınca” gelen ve planlarımdan bahsettiğimde çevremden tepki aldığım bir konu. Orman ve gece kavramları zaten her türlü korku edebiyatında en kolay tüketilen malzemeler, hele bu ikisi aynı cümle içinde geçince sizi dinleyen gözler faltaşı gibi açılıyor. Ama dediğim gibi uzun mesafe işini yapacaksanız alışmak gereken ve aslında hiç de çekinmeye gerek olmayan bir konu. Tabi bazı şartları yerine getirdiğiniz sürece.
Gece koşusu yapacaksanız en önemlisi ilk seferlerde kalabalık bir ekip oluşturmak. Haliyle gruptaki sayı arttıkça bireysel güven de artıyor. Karanlıkta ilk defa ormanda koşan çoğu arkadaşımızdan ilk duyduğumuz cümle: “yalnız başıma buralara hayatta gelemem” oluyor, ikinci cümle ise: “Bu karanlıkta yolunuzu nasıl buluyorsunuz?” Bu yol bulma (veya bulamama) konusuna da geleceğiz…
İkinci önemli unsur ise ışık kaynağı. Ben kafa feneri fikrine bir türlü ısınamadım. Bunun ilk sebebi şimdiye kadar çevremde gördüğüm kafa feneri örneklerinin hiç biri aydınlatma olarak beklentimi karşılayamadı. İkinci sebebi de el ile kontrol edilen bir ışık hem sallantıdan ötürü gözüme daha az yorucu geliyor, hem de boynunuzu sağ sola çevirmeden istediğiniz yeri kolayca aydınlatma şansınız oluyor. İstanbul 5 Days ‘in Kapalıçarşı Gece Parkuru’nda gördüğüm vapur projektörü gibi kocaman kafa lambaları hariç hiç bir lamba ormanda konforlu bir aydınlatma sağlamıyor. Bu tür lambalar da uzun koşular için boyut ve ağırlık olarak uygun değil. Şimdiye kadar fikrimi değiştiren tek ürün Aykut’ta gördüğüm ve benim de fiyat farkından dolayı sonunda kısa süre önce Almanya’dan getirtmeyi becerdiğim Led Lenser H7 kafa lambası.
Kendim kullanmış olmasam da çoğu koşuda Aykut ile beraberken bu üründen “faydalanma” şansım oldu ve performansını birebir yaşadım. Kendim kullanmadan yorum yazısı yazmak istemiyorum, kısa süre içinde bu ürünü detaylı anlatan bir yazı hazırlamayı da umuyorum. Ben hep Led Lenser T7 modeli el feneri ile koştum. Bu feneri biraz da şans eseri almıştım, daha aydınlatma konusunda bu gibi ihtiyaçlarım yokken Doğubank’ta gezindiğim bir gün alt katta fener satan mağazaların vitrinine takılmış, daha çok satıcıların gazı ve cazip indirimleri sonucu bu ürünü almıştım.
Fenerleri incelerken patenti LedLenser firmasında olan odaklama özelliği cazip ve mantıklı gelmişti. Odaklama özelliği şu; ışık kaynağının önünde elle ileri geri kaydırılabilen bir mercek var, bu sayede ışık gücünü değiştirmeden geniş açı ile yakın alanı, dar açı ile de uzak alanı aydınlatabiliyorsunuz. Hiç karanlıkta ormanda koşmadıysanız bu özelliği şöyle tarif edebilirim; geniş açı ile yakın alan aydınlatması demek göz açınızdaki bütün alanı lekesiz aydınlatmak demek (bazı fenerlerde lens yapısından ötürü optik sapmalar oluyor ve aydınlanan alanda gölgeler, halkalar oluşabiliyor), bu seçenekte koştuğunuz yolun yaklaşık 10m ilerisini görebiliyorsunuz. Göz açısı ile kastettiğim de insan gözünün baktığı yeri gördüğü açı, yani baktığınız taraf olduğu gibi aydınlanıyor diye tarif edebiliriz. Dar açı ile uzun mesafeyi aydınlatmak ise şu; koştuğunuz yolu 50-60m ye kadar aydınlatabiliyorsunuz ama göz açısından dar bir alan ışık alıyor, yön bulmak için çok kullanışlı değil bu dar açı aydınlatması. Ben genelde koşarken geniş açı yakın mesafe aydınlatmasını kullanıyorum, hem ormanda mekânı algılamayı kolaylaştırıyor, sapmanız gereken yerleri daha rahat algılıyorsunuz, hem de uzun süre geniş bir açı görerek koşmak psikolojik açıdan daha az yorucu.
Uzak bir noktayı görme ihtiyacı daha çok yaklaşan zemini kontrol etme veya bir ses duyarsanız uzakta neler olduğunu görmek için. Bir iki kere ormanın derinliklerine tuttuğum ışıkta çizgi filmlerdeki gibi parlayan bir çift göz de görmedim değil, sahipleri ile tanışma fırsatım olmadı daha Allaha şükür. Kedilerin de gözü karanlıkta parlar diyerek kendimizi avutuyoruz ama öte yandan da kedi var, kedi var..
Tavsiyem yakın mesafede geniş aydınlatma ile koşmanız. Dediğim gibi küçük bir nokta görmek yerine “etrafınızı” görmek gece psikolojisini rahatlatıyor. Mekân algısını arttırıyor. Uzun süre karanlıkta koşacaksanız mekânı algılamak önemli. Aksi takdirde uzun süre monoton bir görüntüye maruz kalıyorsunuz, kat ettiğiniz mesafeyi algılamanız zayıflıyor. Beni uzun mesafeleri koşarken en çok yoran şey zaman-mekân algılamasındaki sapmalar. Karanlık orman koşularında da en büyük kurtarıcım geniş açı ışık oluyor bu sebeple. Yoksa saatler boyu daracık bir ışık alanında hep aynı görüntüye bakarak koşmak çıldırtıcı bir şey.
Geniş açı ışığın diğer bir iyiliği de yön bulma kolaylığı. Her ne kadar bildiğiniz parkurda koşsanız da ormanda dar yan yolların karanlıkta gözden kaçması kolay. Karanlıkta yol şaşırmak kadar da tatsız bir şey olamaz. Bu sebeple çevreyi de görerek koşmak önemli. Geçen haftalarda gece antrenmanı olması için Aykut ve Caner’le Belgrad Ormanı’nda 5,5 saat süren bir koşu yaptık Tamamı karanlıkta geçti. Bu koşudan edindiğim tecrübeler şöyle:
• Uzun koşacaksan tanıdığın ve karanlığa alışkın arkadaşlarla koş, bir süre sonra zorluklar değişiyor.
• Mümkünse daha önce koştuğun ve bildiğin rotalarda koş. Ana yolları tercih et. Karanlıkta koşmak zaten bir macera sayılır, bir de kaybolma macerası ile uğraşma.
• Yedek pil taşı. Mümkünse pil değişimi sırasında ışık sağlayacak basit bir fener daha bulundur. En ufağından anahtarlık tipi lambalar bile olur. Başıma gelmedi ama ormanda karanlıkta değiştirirken yere düşen bir pili düşünmek istemiyorum.
• Kafa lambalarının çoğunda kırmızı ışık seçeneği de var. Bu ışık dalga boyu olarak gözü daha az rahatsız ettiğinden genelde çadır içi veya kamp alanı gibi yerler için düşünülmüş. Koşarken harita okumak için de kullanışlı. Ama kırmızı ışık kullacaksan benim gibi haritada rotayı kırmızı işaretleme, en basit fizik kuralı: kırmızı ışıkta kırmızı renk hiç gözükmüyor!
• Ateş yakabilecek bir kibrit veya çakmak taşı. Isınmak veya işaret vermek için ateş gerekebilir.
• Acil durumlar için kırınca ışıldayan plastik tüplerden edin. Hafif ve ucuz ürünler, ortam aydınlatması ve işaret vermek için kullanışlı olabilir.
• Ay ışığı ve zemin müsait ise özellikle yürüme molalarında ışıkları kapatmayı dene. Gece ışığında orman büyüleyici oluyor, gece koşusunun keyfini çıkart.
• Gece ormanda koşacaksan gitmeden önce değil koştuktan sonra çevren ile paylaş, motivasyonun kaçmasın (Yakın çevre hariç tabi)
Karanlıkta olmasa da, Ormanda Karanlıkta Koşma fikri yazınızı okumuş olmama rağmen hala tedirgin edici geliyor. Ve ne gariptir ki, hayvan kaynaklıdan çok insan kaynaklı tehlike ürkütüyor 🙂 Ama kesinlikle çok farklı ve güzel bir tecrübe olacağından eminim…
Yazınızın bana en büyük faydalarından biri de, karanlıkta oldukça güvenli olabilecek ortamların çok daha fazla kıymetini anlamam oldu 🙂
Harika bir yazı, çok büyük bir keyifle okudum ve imrendim. Uygun bir mekan bulursam bende deneyeceğim. Teşekkürler.
Her sabah 5,30 gibi kalkıp 6,15 de koşuya başlıyorum. Beşiktaş barboros meydanından aşağıya inip dolmabahçe yönünde karaköye kadar koşuyorum. Sonra aynı mesafeyi dönüş yolu yapıp barboros meydanı üst geçitte koşumu bitiriyorum. Kış aylarında karanlıkta koşmak çok cazip gelmese de biz koşucular için başka bir çıkar yol yok hafta içi koşuları için. Sonuçta koşudan sonra duşumuzu alıp işimize gidiyoruz. Akşam iş çıkışıda olabilir.Ama akşam saatlerinde trafik yüzünden ve eksoz dumanı yutma riskinden dolayı ben sabahı tercih ediyorum. Herkese tavsiye ederim.
Yazı bir harikaydı.Cevap biraz geçikmiş olacak 🙂 ama..Karanlıkta dağda koşmanın keyfi kadar güzel bir şey olamaz.Sanki denizin derinlikleri gibi sessiz ve sakin.Sadece sen ve gecenin sesi ..Göz bir süre sonra alışıyor zaten.Biraz da doğa yardım ederse ,oooh ,değmeyin keyfe.0.4.45.başlar,0.6.45, biter.Daha ne olsun ki..Sağlıklı sporlar..