Biz, hiçbirimiz, onu şahsen tanımadık. Ama hepimiz neredeyse arkadaşı kadar iyi bildik, öğrendik. Çünkü, bizleri de fazlasıyla etkileyen, Christopher McDougall‘ın çok satan ve sattığından daha çok hayranlık uyandıran Born To Run kitabının merkezindeki adamdı o. Koşu, özellikle de uzun mesafe koşu ve ultramarton dünyasında olup da ismini duymayan kalmamıştır diye düşünüyorum.
Başarılı olabilecek bir boksörlük/kickbox dövüşçülüğü kariyerine arkasını dönüp, belki de bir aşkın acısıyla kendini koşmaya vermiş ve sonunda kendini tamamen uzun uzun koşmaya adamış bir adamdan söz ediyorum; Micah True. Belki de birçok koşucu Micah True adını bilmiyordur. İnsanlar onu lakabıyla, Caballo Blanco adıyla tanıdı.
Caballo Blanco geçen hafta çok sevdiği koşu parkurlarından birinde, New Mexico’daki Gila kırlık alanında ölü bulundu. Kendini koşuya adadıktan sonra bu işin asıl erbapları olarak algıladığı Tarahumara yerlileriyle birlikte yaşamaya gitmiş ve orada efsanevi 50 Mil Copper Canyon ultramaratonunu ortaya çıkarmıştı. Tarahumara ile ilk bir araya gelişlerini ve 93-94 Leadville yarışlarını kendi kaleminde okumak isterseniz şurada bulabilirsiniz.
Uzun esmafe konusunda en iyi, en süper insan mıydı? Hayır. Ya da bu konuda en fazla motivasyonu yaratmış kişi miydi? Belki değildi. Ama yaptıkları ve kitaba kattıklarıyla bir çok insana ilham verdi ve başarıya giderlerken onlara kılavuzluk etti. Sadece koşmak konusunda değil, hayat ve insanlık anlamında da çok şey katan davranışları ve sözleri var.
Sonu sanki tam da olmasını istediği yerde ve şekilde oldu. Umalım da öyle olmuş olsun. Çünkü McDougall’a şöyle demişti:
When I get too old to work, I’ll do what Geronimo would’ve if they’d left him alone, I’ll walk off into the the deep canyons and find a quiet place to lie down.
Çalışamayacak kadar yaşlandığımda, onu rahat bıraksalardı Geronimo’nun da yapacağı şeyi yapacağım, kanyonun derinliklerine yürüyüp uzanacak sessiz bir yer arayacağım.